Yargıcın takdir yetkisi konusu genel olarak hukuk devleti ilkesi ve hukuk devletinin zorunlu koşulları kuvvetler ayrılığı ilkesi yasama, yürütme ve yargı erkleri ile birlikte ele alınıp değerlendirilmelidir.
1982 Anayasası’nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Hukuk devleti, her eylem ve işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, her alanda adaletli bir düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına hâkim kılan, anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincine sahip, bütün eylem ve işlemlerinde hukuk kurallarına bağlı olan vatandaşlarına hukuki güvenlik sağlayan devlettir.
Hukuk devleti ilkesi, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmekle kendini yükümlü sayan, bütün davranışlarında hukuk kurallarına ve anayasaya uygun, bütün eylem ve işlemleri yargı denetimine bağlı olan devlet demektir.
Hukuk devletinde “yasama organı” hukuka bağlı olmalıdır. Hukuk, anayasa, kanun, tüzük ve yönetmelik gibi hukuk kurallarının bütününden oluşmakta olup yasama organının hukuka bağlı olması, onun anayasa ile bağlı olmasını ifade eder. Yürütme organı da hukuka bağlı olmalıdır. Yürütme organının hukuka bağlı olması, anayasaya, yasalara, tüzük ve yönetmeliklere uygun hareket etmesi anlamını taşır.
HUKUKA BAĞLILIK ESAS
Yargı organının da hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde hukuka bağlı olması esastır. Yargısı hukuka bağlı olmayan bir devlette, yurttaşların kendilerini güvende hissedebileceklerini söylemek olası değildir.
Anayasamızın 11. maddesi uyarınca, anayasa hükümleri, yargı organlarını bağlayan temel hukuk kuralları olup anayasanın 138. maddesi gereğince hâkimler anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak hüküm verirler.
Ancak, Türk Medeni Yasası’nın 1’inci maddesi uyarınca kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, ya da Türk Medeni Yasası’nın 4. maddesi uyarınca kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda, yargıcın takdir yetkisi konusu gündeme gelir. Anılan haller söz konusu olduğunda, kural içi boşluğun bulunduğu kuşkusuz olup yargıcın hukuka ve hakkaniyete göre karar vermesi gerekir.
Yargıç bu gibi durumlarda takdir yetkisini kullanacak, kural içi boşluğu dolduracak, gerekirse hukuk yaratacaktır. Ancak takdir yetkisi yargıca tanınan bir imtiyaz değildir. Tam tersine yargıca yüklenen ve çok önem arz eden bir görev ve ağır bir sorumluluktur.
Yargıç, kural içi boşluğu doldururken, yani takdir yetkisini kullanırken ön yargılardan kurtulmak, adil bir denge kurmak, hayatın gerçekleri ile de bağdaşan, benzeri hallerde de uygulanabilir bir çözüm üretmekle yükümlüdür.
Somut olayın özelliğine göre çözüm üretirken geçerli ve evrensel hukukun temel ilkelerini, emsal nitelik taşıyan yargı kararı içtihatları, hakkaniyetin gereği hukuki güvenlik ve eşitlik ilkesini göz önünde bulundurarak her türlü tereddüt ve kuşkudan uzak bir şekilde sonuca gitmekle hem görevli hem de sorumludur.