Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bilecik, Burdur, Bursa, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Edirne, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kırklareli, Kocaeli, Manisa, Mersin, Muğla, Şanlıurfa, Tekirdağ, Van ve Yalova Barolarının (25 Baro) 22.2.2020 tarihli bildirgesinde, “Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en ağır yargı krizini yaşamaktadır” yargısı yer almaktadır.
Bundan birkaç gün önce, 19.2.2020 tarihinde, Türkiye’nin üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin İnsan Hakları Komiseri de, “Türk makamları, yargı bağımsızlığını yeniden tesis etmeli ve insan hakları savunucularını hedef almaya ve susturmaya son vermelidir” başlığı ile bir açıklamada bulunmuş ve ekinde kapsamlı bir rapor yayımlamıştır. Söz konusu raporda, yargı organlarının, siyasi otoritenin belirlediği hedefleri yasaların üstünde tuttukları, yasalarda yapılan iyileştirme veya değişiklikleri bu yönde değerlendirdikleri ve AYM ve AİHM kararlarına uymadıkları bulgularına yer verilmiştir. Aynı raporda, tutuklama tedbirinin, çoğulculuğu boğmak amacıyla kullanıldığı ve tahliye kararı veren yargıçların soruşturmalarla karşı karşıya kaldıkları belirtilmiştir.
Osman Kavala’nın beraatine ve tahliyesine karar veren yargıçlar hakkında HSK tarafından soruşturma açılması, 25 Baronun ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’nin ortaya koydukları yargı krizini oluşturan ve süregelen olgulardan biridir.
Yinelemekte ve anımsatmakta yarar vardır: Demokrasi, iktidar sahiplerinin, kendilerine yandaş olmayanları ezdiği ve yok etmeye çalıştığı bir rejim değildir. Seçilmiş olmak, sadece, toplumun tamamına hizmet etmek için yetkilendirilmiş olmak demektir; yoksa, seçilmiş olmak, hukuk devleti ilkelerinin çizdiği sınırların dışına çıkma yetkisi vermez. Demokratik siyaset de, toplumun sadece bazı kesimlerini tatmin etmek olmayıp, toplumun bütün kesimlerini, ortaklaşabilecekleri noktalarda buluşturabilme sürecidir. Bağımsız ve tarafsız yargıçlar, bu sürecin tam merkezindedir; yargıçlar, bağımsız ve tarafsız olarak işlev gördükleri, herkese eşit davrandıkları sürece yargı kurumuna güven duyulur; bireyler veya gruplarla ilgili hukuksal sorunlar için, hukuk ve yargı dışı çözüm arayışlarına girişilmez. Yargıçların, kanıtlara dayanmayan, içi boş gerekçelerle karar vermeye zorlanmaları, yargıya duyulması gereken güveni ortadan kaldırır ve yargı kurumunu çökertir. Bundan, toplumsal barış olumsuz etkilenir. Toplumsal barış güçsüzleştikçe, demokratik siyaset işlemez olur; mekanizmalar, kırılır, dökülür. Yargıç bağımsızlığı, hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Hukuk devleti ne kadar eksilir ve zayıflarsa, demokrasi de o ölçüde eksilir ve zayıflar.
Türkiye’nin yargı krizinden çıkması için, öncelikle ve ivedilikle yargıç bağımsızlığının sağlanması, bu yönde gerekli anayasal ve yasal değişikliklerin yapılması, yürütme gücünün yargıya müdahalesinin önlenmesi ve siyasetçilerin yasal yetki sınırlarının içine çekilmesi gerekmektedir. Bu gerçekleşmeden, Türkiye’de hukuk devletinin ve demokratik siyasetin sağlıklı olarak işlediğinden söz edilemez.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Av. Yaşar Çatak
Türk Hukuk Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı