Kurumumuz Üyesi Prof Dr. Hikmet Sami Türk’ün yazılı açıklaması :
14 12 2020
“Türkiye, Doğu Akdeniz’de kendi kıta sahanlığında Oruç Reis, KKTC’nin TPAO’ya verdiği ruhsatla KKTC kıta sahanlığında Yavuz gemisiyle sismik araştır-malar (sondajlar) yapmaktadır. Zaman zaman onarım ve bakım çalışmaları nedeniyle ara verilen sismik araştırmalar sonucunda petrol veya doğal gaz kaynaklarının tespit edilmesi hâlinde bunların çıkarılması ve işletilmesi gündeme gelecektir.
Türkiye, bu işleri gerek egemenlik hakkını kullanmasının bir sonucu olarak kendi karasularında, gerek henüz taraf olmadığı Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre karasularının 200 deniz mili ötesine kadar gidecek şekilde ilân edebileceği münhasır ekonomik bölge veya aynı mesafe içindeki kıta sahanlığında yapma hakkına sahiptir. Aynı durum, KKTC için de söz konusudur. Bu hakların kullanılması, AB Liderler Zirvesi’nin Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin istekleri doğrultusunda alacağı yaptırım kararıyla engellenemez. AB Zirvesi’nin yaptırım kararı yumuşatılmış olsa da tek yanlı ve haksızdır.
Bu bağlamda öncelikle yapılması gereken iki önemli iş daha var: Birincisi, yıllardan beri haksız bir uygulama ile Türkiye dışında başka bir ülke tarafından tanınmayan KKTC’nin uluslararası plânda tanınmasının sağlanmasıdır. Yakın dostluk ilişkileri içinde bulunduğumuz ülkeler, örneğin Azerbaycan Cumhuriyeti “bir millet, üç devlet” diyerek bu konuda bir başlangıç yapamaz mı?
İkinci ve deniz hukuku bakımından önemli iş, 10 Aralık 1982’de Jamaika’da imzaya açılan ve hâlen Birleşmiş Milletler Teşkilâtı üyesi devletlerin tamamına yakın bir bölümünün imzaladığı veya sonradan katıldığı Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’neTürkiye’nin de katılmasıdır. Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’nin hâlâ bu Sözleşme’nin dışında kalmasının bir yararı yoktur. Bugün Türkiye’nin dayandığı ve ileride de kullanacağı ‘karasuları’, ‘münhasır ekonomik bölge’ ve ‘kıta sahanlığı’ kavramları, ilk kez bu Sözleşme ile uluslararası bir düzenleme konusu olmuştur. Ege Denizinde Yunanistan’ın karasularını Sözleşme’de öngörülen azamî genişlik olan 12 deniz miline çıkarması olasılığına karşı Türkiye’nin dayanabileceği denge hükümleri de vardır.
Kaldı ki TBMM, 8 Haziran 1995 günü ‘Yunan Hükümetinin Lozan’da kurulmuş dengeyi bozacak biçimde Ege’de karasularını 6 milin ötesine çıkarma kararı almayacağını ümit etmekle birlikte, böyle bir olasılık durumunda, ülkemizin hayatî menfaatlerini muhafaza ve müdafaa için Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine, askerî bakımdan gerekli görülecek olanlar da dahil olmak üzere, tüm yetkilerin verilmesine ve bu durumun Yunan ve dünya kamuoyuna dostane duygularla duyurulmasına karar vermiştir.’ Bu Karar, Yunanistan’ın Ege’deki karasularını 12 deniz miline çıkarmaya kalkışmasının Türkiye tarafından savaş nedeni (casus belli) sayılacağının ilânıdır.”