Ana SayfaArşivEtkinliklerTÜRK HUKUK KURUMU BAŞKANI “OHAL KHK’LARI” PANEL KONUŞMASI

TÜRK HUKUK KURUMU BAŞKANI “OHAL KHK’LARI” PANEL KONUŞMASI

GENEL KURUL SONRASI ANITKABİR ZİYARETİ “Başkan’ın 18 Kasım 2016 günü gerçekleştirilen “OHAL KHK’LARI” konulu panelde yapmış olduğu konuşma metni”

15 Temmuz darbe girişiminin ardından Anayasanın 121.madde ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Yasası’nın 4.maddesi uyarınca 22 Temmuz 2016 günü itibariyle OLAĞANÜSTÜ HAL ilan edilmiştir.

OHAL kararının amaç ve kapsamını belirleyen 1.maddede “Darbe teşebbüsü ve terörle mücadele çerçevesinde alınması zarurî olan tedbirler” için KHK’ların çıkartılacağı belirtilmiştir.

KHK’ların çerçevesi metinde belirtildiği gibi darbe teşebbüsü ve terörle mücadele ile sınırlıdır.

OHAL 19 Ekim 2016 itibariyle üç ay daha uzatılmıştır.

Görünen o ki, OHAL yakın gelecekte son bulmayacaktır.

Cumhurbaşkanı da 13.11.2016 günü Belarus dönüşünde “herkes işine gücüne rahatlıkla gidiyor, OHAL neden kalksın” diyerek OHAL’in daha süreceğini teyit etmiştir.

Gelişmiş demokrasilerde, ülkeye ve rejime karşı, olağan koşullarda giderilemeyecek (üstesinden gelinemeyecek) bir tehlikenin varlığı karşısında, devlet geçici olarak olağanüstü önlemlere başvurabilmektedir.

Olağanüstü yönetimin amacı; Anayasal Düzeni korumak ve savunmaktır.

Olağanüstü hal; yürütme organına istediğini yapma yetkisini veren keyfi bir rejim değildir.

Devletin ve ulusun varlığına yönelik büyük bir tehdit veya tehlikenin ortadan kaldırılması ve olağan hukuk düzenine dönmek amacıyla GEÇİCİ BİR SÜRE yürütme organının yetki alanının olağan dönemlere göre genişletilmesi, bu bağlamda temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasıdır.

Ancak; bu yetki genişlemesi, yürütme organının hukuk devleti anlayışının dışına çıkması sonucunu doğurmaz.

Bazı ülkelerin anayasalarında OHAL düzenlemesi de yoktur. (Örneğin; ABD, Belçika, Japonya gibi)

Demokratik ülkelerde; yürütme organı olağanüstü hallerde de Anayasa ve Yasada belirtilen sınırların dışına çıkmaz.

Anayasa Mahkemesi 10.01.1991 gün E:1990/25, K:1991/1 sayılı kararında, “Demokratik ülkelerde olağanüstü yönetim usulleri hukuku dışlayan bir yönetim anlamına gelmez. Anayasa’da bulunan, Anayasal kurallara göre yürürlüğe giren, yasama ve yargı organlarının denetiminde varlıklarını sürdüren rejimlerdir” diyerek OHAL’i tanımlamıştır.

OHAL rejiminin hukukî ve sınırlı olduğu, Anayasal düzeni korumayı amaçlayan bir yönetim biçimi özelliği Anayasa Mahkemesi kararında vurgulanmıştır.

Olağanüstü Hal Yönetimi; Anayasal düzeni ve hukuk sistemini yeniden düzenlemenin bir aracı olamaz.

Yürütme organının alacağı önlemler, GEÇİCİ ve İSTİSNAÎ olmak durumundadır. OHAL döneminde alınan önlemler, OHAL sona erdiğinde etkisini sürdürecek nitelikte olamaz. OHAL ÖNLEMLERİ OLAĞAN DÖNEMDE UYGULANAMAZ.

Demokratik hukuk devletinde olağanüstü hal rejiminin Anayasa’ya uygun meşruiyet ilkeleri:

1- Önlemler “Kanunilik İlkesi” ne uygun olmalıdır.

2- Önlemler, olağanüstü halin nedenleriyle sıkı bir bağ içinde olmalıdır. Önlemler OHAL’in konusunu ve amacını aşmamalıdır.

3- Önlemler, toplumda ve hukuk sisteminde özlü ve kalıcı etki yaratmayacak nitelikte olmalıdır. OHAL’in kalkması ile önlemlerde sonlanmalıdır.

Anayasa madde 121/3’e göre OHAL Kararnameleri “Ohalin gerekli kıldığı konular” la sınırlıdır.

Anayasa Mahkemesi’nin  E:1990/25, K:1991/1 – E:1991/6, K:1991/20 bu kararlarında belirtildiği üzere, ohal kararnameleri ile Anayasa ve yasalarda değişiklik yapılamaz. OHAL’in sona ermesi ile OHAL KHK’larının uygulanma alanı kalmaz.

OHAL KHK’ları ile yürürlükteki yasalarda genel ve sürekli değişiklik yapılamaz.

OHAL’DE ALINAN ÖNLEMLERİN ANAYASA ve YASALAR SINIRLARI İÇİNDE OLUP OLMADIĞININ DENETİMİ

KHK’ların demokratik anayasal düzeni koruma ve savunma amacına yönelik olup olmadığını, bu amacı gerçekleştirmek için, elverişli-gerekli ve amaçla orantılı olup olmadığının denetimi nasıl yapılacaktır.

Anayasa madde 148, KHK’ları Anayasa’ya uygunluk denetimi dışına almıştır.

– Bu düzenleme mutlak mıdır?

Anayasa Mahkemesi’nin E:1990/25, K:1991/1 – E:1991/6, K:1991/20 – E:2003/28, K:2003/42 kararlarında, KHK’nın Anayasa’nın 148.madde kapsamında olup olmadığını araştırmakla görevli olduğunu kabul etmiştir.

Anayasa Mahkemesi OHAL KHK’larının, niteliği yönünden Anayasa’ya uygunluk denetimi yapmak görevinde olduğu yönünde kararlar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi 1990’lı yılların kararlarında işlemin içeriğine bakmıştır.

Siyasal iklim yargıyı da etkilemiş Anayasa Mahkemesi şimdi görüş değiştirmiştir.

Böyle bir başvuruya bakmaya yetkili olmadığını belirterek davayı RED etmiştir.

KHK’ların konu öğesinin OHAL’in gerekli kıldığı konularla sınırlanması “ÖLÇÜLÜLÜK” ilkesinin gereğidir.

Amaç ve araç ölçülü bir oranı kapsamak durumundadır.

Ölçülülük denetimi; ulaşılmak istenilen amaçtan yola çıkarak, bu amaca ulaşmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Anayasa madde 15, madde 125/6.

Olağanüstü Hal’de temel hak ve özgürlükler kısıtlanırken, uluslararası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilemez. (Anaysa madde 15)

– Yaşama hakkı
Maddî-manevî varlığın bütünlüğü

– Din, vicdan, düşünce özgürlüğü

– Kanaat açıklama özgürlüğü

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları OHAL’de ihlal edilemeyecek hak ve özgürlükler alanı öngörmektedir. Dokunulamayacak çekirdek alan.

– Yaşama hakkı

– İşkence ve kötü muamele yasağı

– Suç ve cezaların kanuniliği

– Geçmişe uygulama yasağı

AİHS’nin 15.madde tanınan sözleşmenin bazı hükümlerini geçici olarak askıya alma hakkı da sınırlıdır. Yürütme her istediği konuda askıyı kullanamaz.

Anayasa madde 90 düzenlemesinde “uluslararası antlaşmalar yasa hükmündedir. Anayasa’ya aykırılıkları da iddia olunamaz.

Temel hak ve özgürlüklere ilişkin olarak ulusal yasalarla, uluslararası antlaşmalar çeliştiğinde uluslararası antlaşmalar esas alınır”.

OHAL ve KHK’larla ilgili olarak bu belirlemeleri yaptıktan sonra, karşı karşıya olduğumuz OHAL ve KHK realitesinin akla getirdiklerine bakalım.

– KHK’larla devlet örgütü bir anlamda yeniden şekillendirilmektedir,

– KHK’larla yasalarda kalıcı değişiklikler yapılması TBMM’nin devre dışı bırakılması sonucunu doğurmakta, demokrasinin kuvvetler ayrılığı ilkesi çiğnenmekte,

– Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı işletilmemektedir,

– Adil yargılanma ve savunma hakkı kullanılamamakta,

– Masuniyet karinesi işlevsiz kılınmaktadır,

– Basın ve ifade özgürlüğü, üniversite özerkliği sadece kağıt üzerinde ve sözde kalmaktadır.

Ölüm cezasının geri getirilmesi, Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkartılmasına neden olacak sonuçta mağdur olduğunu düşünen yurttaşların AİHM’e gitme olanağı ortadan kalkacaktır.

“Belki de hedeflenen budur.”

Kamu görevlileri, savunmaları alınmadan görevden uzaklaştırılmaktadır. (geçmişin 1402 uygulaması gibi)

Normal-olağan zemin oluştuğunda bu kişilere yüklü tazminatlar ödenecek göreve iadeler yaşanacaktır.

Hukukî süreç tamamlanıp hüküm kesinleşmesi beklenmeden milletvekilleri tutuklanmakta, belediye başkanları görevden alınmaktadır. Bu yanlış uygulama Türkiye’yi uluslararası zeminde güç durumda bırakmaktadır.