Av. Mehdi BEKTAŞ
(20 Ekim 2012)
İçişleri Bakanlığı’nca hazırlanan ve Bakanlar Kurulu’nca 3.10.2012 tarihinde kararlaştırılan “Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın imzasıyla sunuldu.
Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen, genel kurula inecek olan, büyük tartışmalara neden olacak yasa tasarı incelendiğinde Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van büyükşehir olmakta; ayrıca büyükşehir olan Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya, Samsun ile birlikte, sınırları il mülki sınırı olarak belirlenmektedir.
Büyük şehirlerde il özel idareleri, belde belediyeleri ve köylerin tüzel kişiliği kaldırılmakta, büyükşehire dönüştürülecek illerde en az bir ilçe kurulmakta; büyükşehir olmayan 52 ilde ise nüfusu 2.000’nin altında olan belde belediyelerinin tüzel kişiliğine son verilmekte, böylece 29 il özel idaresi, 1591 belde belediyesi, 16.082 köyün tüzel kişiliği bitirilmekte, ülke nüfusunun 56.milyonu büyükşehir belediye sınırları içine alınmaktadır.
Yeni kurulacak 13 büyükşehir belediyesinde, coğrafya durumu, ekonomik şartları ve kamu hizmetlerinin gerekleri göz önünde bulundurularak, en az bir olmak üzere yeni ilçe belediyeleri kurulmakta; tüzel kişiliği kaldırılıp mahalleye dönüştürülen köylerde yapılacak yapılar için yörenin geleneksel, kültürel ve mimari özelliklerine uygun tip mimari projeler yapma yetkisi büyükşehir ilçe belediyelerine verilmektedir.
Büyükşehir belediyelerinin bazı varlık ve kaynaklarını şirketleri aracılığıyla yarışma ve rekabet şartları oluşturulmadan üçüncü kişilere ihalesiz olarak kiralama yetkisi sona erdirilmekte, imar mevzuatı uyarınca tahsil edilen otopark gelirleri büyükşehir belediyelerine devredilmekte, Amatör spor kulüplerine malzeme yardımı yanında parasal (nakdi) yardım yapılması, başarılı sporcu ve bunları yetiştiren yöneticilere ödül verilmesi olanağı sağlanmaktadır.
29 il özel idareleri ile belde belediyelerinin tüzel kişiliğin sona ermesi, 13 ilde il belediyelerinin büyükşehir belediyesine dönüştürülmesi, büyükşehir sınırlarının il mülki sınırları olarak genişletilmesi nedeniyle, tüzel kişiliği kaldırılarak mahalleye dönüştürülen köy ve belde halkının kadimden beri (bilinmeyen tarihten beri) kullandığı mera, yaylak ve kışlak gibi yerlerde ilgili hakların korunması için yeni düzenlemeler yapılacağı belirtilmektedir. Büyükşehir belediyelerin görev alanı genişletilmekte, gelirleri artırılmakta, büyükşehirin bulunduğu illerde, “valiye bağlı, kamu tüzel kişiliğine haiz, özel bütçeli Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezleri” kurulmakta; merkezi idarenin adli ve askeri teşkilat dışındaki tüm birimlerin hizmet ve faaliyetleri rapora bağlanarak, valinin değerlendirilmesiyle birlikte, Başbakanlığa ve bağlı oldukları kurumlara ve bakanlıklara gönderilmesi uygulaması
başlatılmaktadır. (Tasarı Md.4)
Büyükşehir belediyeleri sınırları içinde yer alacak köy ve beldelerin tüzel kişiliğinin kaldırılması, bazı ilçelerin sınırlarının yeniden belirlenmesi yanında, Aydın ilinde “Efeler”; Balıkesir ilinde “Karesi”, “Altıeylül”,”Altınoluk”; Denizli ilinde “Merkezefendi”,
“Pamukkale”; Hatay ilinde “Antakya”, “Defne”,”Arsuz”; Manisa ilinde “Şehzade”; Kahramanmaraş ilinde “Dulkadiroğlu”, “Onikişubat”; Mardin ilinde “Artuklu”; Muğla ilinde “Menteşe”, “Seydikemer”, Tekirdağ ilinde “Süleymanşah”, “Kapaklı”, “Ergene”; Trabzon ilinde “Yavuzselim”, Şanlıurfa ilinde “Eyübiye”, “Haliliye”, “Karaköprü”; Van ilinde “Tuşba”, “İpekyolu” adıyla yeni ilçeler kurulmakta, köyler mahalleye dönüştürülerek
bu ilçelere bağlanmaktadır.
Yasa tasarısının genel gerekçesinde, tasarının, “Günümüzde küreselleşmeyle birlikte, yönetim paradikması(*1) değişmekte ve bu değişim beraberinde yeni değerleri ortaya çıkarmaktadır. Etkin, etkili, vatandaş odaklı, hesap verebilen, katılımcı, saydam ve olabildiğince yerel bir yönetim anlayışı pek çok gelişmiş ülkedeki kamu yönetimi reformları için temel ilke ve değer olarak ön plana çıkmaktadır. Bu ilke ve değerler bir yandan vatandaşlar için hizmet kalitesini geliştirecek vatandaş memnuniyetini arttırmayı, diğer yandan da vatandaşın kamu yönetimine
daha fazla katılımını sağlamayı öngörmektedir. Bu yeni anlayışta kamu yönetimi, etkinliği, verimliliği ve vatandaşın hizmet beklentilerini karşılamak zorundadır.” denilerek, hazırlandığı anlatılmaktadır.
Vatandaşı kamu yönetimine katmak, vatandaşı memnun etmek, hesap verebilir, katılımcı ve saydam bir büyükşehir belediye anlayışının, açıkça belirtilmese de, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’yla bağlantılı olduğu anlaşılmaktadır.
15 Ekim 1985’te imzaya açılan, 21 Kasım 1988’de Türkiye tarafından da imzalanan, 3723 Sayılı Yasa ile bazı maddeleri uygun bulunarak 21.05.1991 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın 1.maddesinde, “Taraflar bu Şart’ın 12. maddesinde belirtilen şekil ve ölçüde kendilerini aşağıdaki maddelerle bağlı kabul edeceklerini taahhüt” eder denilmekte; 2. maddesinde “Özerk yerel yönetimler ilkesi ulusal mevzuatla ve uygun olduğu durumlarda anayasa ile “tanınması istenmekte; 4. maddesinde özerk yerel yönetimin “kapsamının belirlenmesi” söylenmekte; 5.maddesi ile “yerel yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın elverdiği durumlarda ve mümkünse bir referandum yoluyla ilgili yerel topluluklara önceden danışılmadan değişiklik” yapılmaması; 6.maddesi ile özerk yönetimlerin idari örgütlenme ve kaynaklarının açıklanması, 7.maddesi ile “Yerel düzeyde seçilmiş temsilcilerin görev koşulları görevlerin serbestçe yerine getirilmesi olanağının” sağlanması, 8.maddede ile “yerel yönetimin idari denetimin yasayla veya anayasa ile” gerçekleştirilmesi, 9.madde ile “ yerel makamlara kendi yetkileri dâhilinde serbestçe kullanabilecekleri yeterli mali kaynaklar” bulunması”, 10.madde ile “başka yerel makamlarla işbirliği yapabilmek ve kanunlar çerçevesinde birlikler kurabilmek… öngörülen şartlar dahilinde, başka devletlerin yerel makamlarıyla işbirliği yapabilmek” imkanı tanınması; 12. maddesi ile bu şartların enaz 20 paragrafın kabul edilmesi şart koşulmakta; 16.maddesi ile “…imzalama sırasında veya onay, kabul veya tasvip belgesini tevdi ederken (sunarken) bu Şart’ın uygulanacağı toprak ya da toprakların” belirlenmesi kabul edilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti, 3723 sayılı yasanın 1. maddesi ile Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın, 2 ve 5 inci maddelerini, 3, 7 ve 8 inci maddelerinin 1 ve 2.inci fıkralarını, 4 üncü maddenin 1, 2, 3, 4 ve 5 inci fıkralarını, 6 ncı maddenin 2.inci fıkrasını, 9 uncu maddesinin 1, 2, 3, 5, 8.inci fıkralarını, 10 uncu maddesinin 1.inci fıkrasını uygun bularak onaylamıştır ve böylece 4. maddenin 6. fıkrasını, 6. maddenin 1.fıkrasını, 7. maddenin 3. fıkrasını, 8. maddenin 3. fıkrasını, 9. maddenin 6 ve 7.inci fıkralarını,10. maddenin 2 ve3.inci fıkraları ile 11.maddeye, onaylamayarak, çekince koymuştur. Çekince konulan bu maddelerin onaylanıp onaylanmaması konusunda Bakanlar Kurulunu yetkili kılmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu, 12 Eylül 2010 referandumu öncesi Hakkâri’de, Ardahan’da yaptığı konuşmalarda, iktidara gelirlerse Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konulan çekinceleri kaldıracağını söylemiştir. AKP’li Diyarbakır Milletvekili Galip Enasrioğlu, hazırlanan bu tasarıyla, Avrupa Yerel
Yönetimler Şartı’na konulan bütün çekincelerin kalkacağını, tasarının “Kültür, sağlık, vergi toplama gibi pek çok alanda yetkiyi belediyelere devrederek, BDP’nin demokratik özerklik metninden çok daha ileri ve demokratik uygulamalar içerdiğini” ileri sürmüştür. Yukarıda belirtilen açıklamalardan, bu tasarının, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartıyla bağlantılı olmasının yanında, kapitalist üretim ilişkilerini köylere kadar yaygınlaştıracağı, halkın yönetime katılımı adı altında yeni vergi ve gider yükü altına sokulacağı, merkezi planlamanın rafa kaldırılacağı, yerel farklılıkların derinleştirileceği, yerellik adı altında bölgesel merkezciliğin öne çıkartılacağı, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halkın ortak duygular ve ülküler çerçevesinde birleşip kaynaşmasının engelleneceği, inançsal, etniksel ayrışmanın yaygınlaşacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. AKP iktidarının, solun yoğun oy aldığı köy ve beldeleri mahalleye dönüştürmenin ötesinde, bu yerleri yeni oluşturulan ilçelere bağlarken, mevcut ilçelerinin sınırlarını genişletip ya da daraltırken, oy potansiyellerini göz önü aldığını, solun oylarını sağ oylarla dengelemeye ve hatta sol oyları etkisizleştirerek anlamsızlaştırmayı amaçladığını; dinsel inanç ve yaşam biçimini topluma dayatarak toplumu tutuculaştırmayı, böylece siyasal İslami toplum ve devlet yaşamına yerleştirmeyi, seçimleri, parlamentoyu ve demokrasiyi bunları gerçekleştirmek için bir araç olarak kullandığı söylem ve eylemleriyle açığa çıkmış, bu tasarıyla bir kez daha doğrulanmaktadır.
CHP’nin Hatayı milletvekilleri, Hatay Büyükşehir Belediyesi için oluşturulacak olan “Antakya”, “Defne”,”Arsuz ’ ilçelerinin sınırlarının belirlenmesi, mahalleye dönüştürülen köylerin bağlanmasında, solun oylarını etkisiz kılmak için, sol oyları sağ oylarla dengelemek ve hatta sol oyları etkisiz kılmak için düzenleme yapıldığı, sol oyların yanında inanç ayrımına gidildiğini sürekli vurgulamaktadırlar.
Bu siyasi amaçların yanında, ekonomik, sosyal ve tarihi açıdan bir örnek vermek gerekirse, büyükşehir yapılacak olan Muğla’yı ele alabiliriz. Şu anda Muğla’ya bağlı Bodrum İlçesinin Turgutreis, Gümüşlük, Yalıkavak, Göltürbükü, Gündoğan gibi belediyeleri kaldırılacak, buralar ve buralara bağlı köyler muhtarlıklara dönüştürülecek, arazileri, deniz kıyıları, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kullanımı Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin tasarrufuna açılacaktır. Bunun anlamı, büyükşehirin gireceği ilişkilerle, yapacağı sözleşmelerle buraların yerli ve yabancı özel şirketlerin yağmasına açılması, kurulacak ortaklıklarla deniz kıyılarının, tarihi ve ören yerlerinin, yeraltı ve yerüstü kaynakların halkın kullanımına kapatılması, halkın yararlanma hakkının kısıtlanması, pahalandırılması sonucunu doğuracağı kuşkusuzdur ve bu durum büyükşehir belediyesi gelir kaynakları incelendiğinde açıkça görülmektedir. Bunun halkın rahatça sömürülmesinin ve bulunduğu toprakların kapitalizmin yağmasına açılmasından başka bir sonucu olmayacaktır.
Büyükşehir belediyelerinin sınırının il sınırıyla eşit hale getirilmesi, büyükşehir belediye başkanının seçiminde ilde yaşayan tüm seçmenlerin oy kullanması, bölgesel merkezciliği öne çıkaracak, Avrupa Yerel Özerklik Şartı’na göre de bu bölge merkezlerinin (büyükşehirlerin) birleşmesi, hatta sınır ötesi merkezlerle birlik kurması, böylece şehir devletçikleriyle federatif bir yapının oluşturulması, bölünme ve ayrışma riskinin artması kaçınılmaz görünmektedir..
Böyle bir yaklaşım, ülkenin en ciddi sorunu olan Kürt sorununu çözer mi bilinemez; ancak, Türkiye’nin Kürtler ve Türkler tarafından kurulduğunun Anayasaya yazılmasını, Kürtçe’nin okullarda zorunlu ders olarak okutulmasını, kamuda ve resmi kurumlarda kullanılmasını, Türk bayrağı yanında özel bayrağının olmasını, özel güvenlik biriminin oluşturulmasıyla özerklik isteyen ve nihai amacını Türkiye, İran, Irak ve Suriye toprakları üzerinde Kürtleri birleştirerek bağımsız bir devlet kurma olduğunu saklamayan Kürt siyasi hareketini tatmin edeceğini sanmıyorum.
Bu haliyle bu tasarıyı, ülkenin yeraltı, yerüstü servetlerini çokuluslu şirketlerinin yağmasına açacak, kapitalist üretim ilişkilerini mahalle adı verilen köylere kadar yayacak, ülkedeki inançsal, etniksel ayrışmayı daha da körükleyip kökleştirecek, ülke bütünlüğü yerine bölgeselliği öne çıkaracak, kentsel devletçikler yaratacak bir tasarı olarak görüyor; soygun ve ayrışma (bölünme) tasarısı olarak nitelemenin yanlış olmadığını düşünüyorum. (*1) Paradigma, en basit tanımıyla, ” BELLİ BİR ZAMAN DİLİMİ İÇİNDE BİR GRUBUN YA DA TOPLULUĞUN DÜŞÜNME BİÇİMİ VE DAVRANIŞLARINI BELİRLEYEN BİR DÜNYA GÖRÜŞÜ, BİR ALGI DAYANAĞI, BİR İZLENCELER BÜTÜNÜ, BİR PERSPEKTİF, BİR MODEL”dir.