Sabih Kanadoğlu
Türk Hukuk Kurumu Başkanı
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri bölümü öğretim üyesi Prof.
Dr. E. Rennan Pekünlü Matematik bölümü öğrencisi Fatma Nur Gidal’ın 2011 yılında
eğitim ve öğretim hakkını engellediği iddiasıyla açılan davada takdiren ve suç kastının
yoğunluğu gerekçe gösterilerek İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 13.09.2012 günlü
kararıyla sonuçta 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yargıtay 4’üncü Ceza Dairesi
23.7.2013 tarihinde bu kararı oy çokluğu ile onadı. Bir üye, Ege Üniversitesi
Rektörlüğü’nün Anayasa Mahkemesi kararına uygun genelgesine dayanarak karşı oy
kullandı.Kesinleşen bu karara temel olan eylemler, müdahil hakkında tutanak
düzenlemek ve tutanağı kanıtlamak amacı ile fotoğrafını çekmek olarak gösterilmiştir.
Eylemlerin suç oluşturması ve ceza yaptırımı ise, TCK’nun 112’inci maddesinde yer
almaktadır. Maddi unsur, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir
davranışla eğitim ve öğretimin engellenmesidir.
Olayı, suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ışığı altında ve bu sınırlar içerisinde
tartışmak ve irdelemek gerekmektedir. Eylemlerde cebir ve tehdit söz konusu
olmadığına göre hukuka aykırı bir davranış olarak kabulü olanaklımıdır ve öncelikle
eylemlerde hükümlünün suç işleme genel kastı varmıdır.
Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yüksek öğretimde kıyafet
kullanılmasına ilişkin 1989 ve 1991 tarihli kararları ile 1998, 2001 ve 2008 yıllarında
verdiği parti kapatma davalarındaki tespit ve kabulü, 2008 yılında Anayasanın 10 ve
42. maddelerinde yapılan değişiklikleri iptal eden kararı türban olarak tanımlanan
örtünün, dinsel bir simge olduğu ve Anayasanın temelini oluşturan laiklik ilkesine
aykırılık oluşturduğu yolundadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (İHAM) gerek Refah Partisi’nin kapatma
sonucu yaptığı başvuru üzerine Büyük Daire olarak aldığı karar ve gerekse bireysel hak
ihlali tesbitleri için yapılan taleplerle ilgili kararları, Türkiye’deki uygulamaların hak
ihlali olmadığı yönündedir. Anayasanın 153/son maddesinde, AYM Kararlarının,
yasama yürütme yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri
bağlayacağı öngörülmüştür. Öyleyse, AYM’nin kararları diğer yetkili organlar yanında,
öncelikle Anayasa Mahkemesi’ni de bağlar. Hele, bireysel başvurular hakkında karar
verecek olan bölümün Başkanlığını yapan Başkanvekili ve dört üyesini öncelikle
bağlar. AYM tarafından değiştirilmediği sürece mahkemesinin bir bölümü tarafından
göz ardı edilemez ve yok sayılamaz.
Buna rağmen AYM nin ve İHAM nin kararlarına bağlı kalınması ilkesi göz ardı
edilmiştir. Pekünlü’nün adil yargılanma hakkı ile suç ve cezanın kanuniliği ilkesi yok
sayılmıştır. Özellikle, derece mahkemesi kararının tespit ve sonuçlarının, adaleti ve
sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir takdir hatası içermesine ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmesine
rağmen soyut bir ifadeyle AYM nin bireysel başvuruları inceleyen Birinci bölümünün
23.01.2014 gün ve 2013/6401 sayılı kararıyla red edilmiştir.
Böylece, Pekünlü hakkında açılan diğer dört davanın aynı biçimde
sonuçlanmasının yolu açılmıştır. Eğer bir suç varsa, AYM kararlarını bir genelgeyle
uygulanmadan kaldıran YÖK başkanı ve bu genelgeye uyan Üniversite Rektörleri
değişik kararlarla buna yardımcı olan Ege Üniversitesi Rektörlüğü ve olup bitene sessiz
kalan siyaset adamlarına aittir. Türkiye’de zor yetişen onurlu, ilkeli, gerçek bir bilim
adamı ve adalet duygusu, dini her zaman olduğu gibi siyasete alet edenlere kurban
edilmektedir. Adalet umudu, artık ne yazık ki Türk yargısında değil, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi’ndedir.