Prof.Dr. Hikmet Sami Türk
“Madenler gibi ormanlar da sahip olduğumuz ‘tabiî servetler’ arasındadır. Her ikisi de değerli olan madenler ile ormanlar arasında bir tercih yapacak durumda değiliz. Fakat hiçbir durumda maden ocağı açmak için ormanın tahribi söz konusu olamaz. Kaldı ki günümüzde enerji üretmek için artık fosil yakıtlara bağlı kalmak zorunda değiliz. Güneş, rüzgâr gibi başka seçeneklerimiz de var.”
Muğla ili Milas ilçesine bağlı 750 dönümlük Akbelen Ormanı çam ağaçlarının bir özel şirketin termik enerji santrali alanını genişletecek yeni kömür ocağı açmak amacıyla kesilmesini önlemek için ağaçlara sarılan çoğu yaşlı köylü kadın ve erkeklere Jandarma sertlikle müdahale etti; direnişçileri dağıtmak için tazyikli su, cop ve biber gazı kullandı1.
Bu konuda 5 Ocak 1978 – 12 Kasım 1979 tarihleri arasında 42. Cumhuriyet Hükümeti olarak CHP Genel Başkanı Başbakan Bülent Ecevit’in başkanlığında kurulan, Deniz Baykal’ın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı olarak yer aldığı, CHP,
CGP, DP ve Bağımsızlar Koalisyon Hükümeti döneminde çıkarılan 4.10.1978 tarih ve 2172 sayılı Devletçe İşletilecek Madenler Hakkında Kanun’la ilgili Tasarı metnini hazırlayan, Adalet Partisi’nin Anayasa Mahkemesi’nde açtığı iptal davası üzerine 2172 sayılı Kanun hakkındaki duruşmada Baykal’ın enerji gereksinmesi ile ilgili açıklamasından sonra yaptığı hukukî açıklamalarla davanın reddi yönünde etkili olan, o tarihteki akademik sıfatıyla Doç. Dr., daha sonraki görevleri ve akademik sıfatıyla DSP Trabzon Milletvekili, Devlet, Millî Savunma ve Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, yazılı bir açıklama yaptı:
“1961 Anayasası’nın 130. maddesinden alınan 1982 Anayasası’nın 168. maddesine göre; ‘Tabiî servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. …’ (c. 1-3). Madenler, tabiî servetlerimizin başında gelir.
Anayasa’da ormanlar hakkında ‘tabiî servet’ terimi kullanılmamakla birlikte, onların da ‘tabiî servet’ olduğu açıktır.
31.8.1956 tarih ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 1. maddesine göre; ‘Tabiî olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.’ Yerden çıktıkları veya dikildikleri yerdeki ağaçlarıyla büyüyen, iğne yapraklı ağaçlarıyla genellikle yeşil kalan, diğer biçimlerdeki yapraklı ağaçlarıyla ilkbaharda yeşillenen, sonbaharda sararan veya kızaran, yüzlerce türde ağaç veya ağaççıklardan oluşan; içinde insanların yaşayabildiği, büyük, küçük yüzlerce türde canlının yaşadığı, yüzlerce türde bitkinin yeşerdiği ortam olan ormanlar, ağaçlarıyla solununum yoluyla havaya verdiğimiz karbondioksiti emen, buna karşılık havaya oksijen veren, böylece kirli havayı temizleyen ve temiz hava solumamızı sağlayan, yağmur yağmasına yardımcı olan, ama rüzgârın şiddetini kesen, topraktaki kökleriyle sellere ve toprak kaymalarına engel olan, bize çeşitli besin maddeleri veren, kendilerini sürekli yenileyen canlı organizmalardır. Doğal afetler dışında, insanlar tarafından ahşap bina inşaatı, çeşitli biçimlerdeki ahşap malzeme üretimi, kereste, odun ve
yakacak olarak kullanılmak üzere kesilmek suretiyle ağaçlarının ömrü ayrı ayrı sona eren ormanlar; dünyadaki canlı yaşamın bütünleyici parçalarıdır. Topraksız, havasız, susuz, denizsiz bir dünya düşünülemeyeceği gibi ormansız bir dünya da düşünülemez.
Ormanların bu özellikleri dolayısıyla Anayasa’mızın 169. maddesinde şu hükümlere yer verilmiştir:
‘Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir; bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre Devletçe yönetilir ve işletilir. …
Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. …’ (f. I-III).
Kısacası, madenler gibi ormanlar da sahip olduğumuz ‘tabiî servetler’ arasındadır. Her ikisi de değerli olan madenler ile ormanlar arasında bir tercih yapacak durumda değiliz. Fakat hiçbir durumda maden ocağı açmak için ormanın tahribi söz konusu olamaz. Kaldı ki günümüzde enerji üretmek için artık fosil yakıtlara bağlı kalmak zorunda değiliz. Güneş, rüzgâr gibi başka seçeneklerimiz de var.
Akbelen Ormanı’nın tahribini önlemek için direnen Milaslı teyze ve amcaları, doğaya, çevreye ve ağaçlara sahip çıkan örnek davranışları dolayısıyla kutluyoruz. Bu konuda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri anayasal haklarıdır. Jandarmanın bunu önlemek için tazyikli su, cop ve biber gazı kullanması, gereksiz ve amacını aşar niteliktedir.”
(27.7.2023)