Oda Tv Röportaj_1

Bu hafta Nurzen Amuran’ın sorularını Yargıtay Onursal Başsavcısı ve Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sabih Kanadoğlu yanıtladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a örtülü ödenek verilmesinin kesinlikle Anayasa2ya aykırı olduğunu belirten Kanadoğlu, Türkiye’deki seçimlerde kullanılan SEÇSİS sisteminin birçok ülkede güvenliz olduğu için kullanılmadığını belirterek  “ABD, Almanya ve Yunanistan tarafından güvensiz bulunan SEÇSİS sisteminin uygulandığı bir ülkede, seçim güvenliğinden bahsedilemez.” dedi.

İşte Sabih Kanadoğlu’nun o söyleşisi:

Bugünlerde Parlamento’da yapılan yeminler tartışma konusu oldu. Sözgelimi, Anayasa’ya bağlı kalacağına yemin edenlerden bir Bakan “Anayasa’yı tanımıyorum” diyebildi. Tarafsız kalacağına söz verenler taraflı davranabildiler. O zaman yeminin hukuki yaptırımı yok mudur neden yemin edilir?

TBMM üyeleri Anayasa’nın 81.maddesi uyarınca göreve başlarken “Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağına”, Cumhurbaşkanı ise 103.madde uyarınca görevine başlarken “Anayasa’ya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye… laik cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına ve üzerine aldığı görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücüyle çalışacağına” namus ve şerefleri üzerine ant içerler. Anda ihanet öncelikle bir ahlâk sorunudur. Seçilmiş veya atanmış bakanların antlarına aykırı eylemleri nedeniyle yasama organında oluşacak 276 oyla görevi kötüye kullanma suçundan Anayasa’nın 100.maddesinde yer alan Meclis Soruşturması yoluyla Yüce Divan’a sevkleri mümkündür. Cumhurbaşkanı için gerekli olan oy 414’tür.

Cumhurbaşkanlığı’nın yetkileri üzerinde duralım: “Siyasi bir yetkiyle donatılarak gelen bir Cumhurbaşkanı’nın, partili Cumhurbaşkanı olması doğaldır” diyenler var. Genelde siyasi kimlik her zaman bir sorumluluk getirir. Bir Cumhurbaşkanı’nın seçimle gelmesi kendisine siyasi yetki sağlar mı?

Halk tarafından seçilmesi Cumhurbaşkanını siyasi yetkiyle donatmaz. Görev ve yetkileri Anayasa’nın 104.maddesinde sınırlı biçimde sayılmıştır. Devletin başıdır ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk Milletinin birliğini temsil eder. Öncelikle bu nedenle partili bir Cumhurbaşkanı olması düşünülemez. Tarafsız olması zorunludur.

Anayasa’da “Cumhurbaşkanı gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kurulunu toplar.” deniliyor. “Gerekli gördüğü haller”, hangi sınırlar içindedir, çünkü “istediği zaman toplar” denilmiyor, değil mi?

Anayasa’nın 112.maddesinde “Başbakan, Bakanlar Kurulu’nun başkanı olarak Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetmekle” görevlendirilmiştir. Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın kendisine çizdiği sınırlar içinde kaldığı sürece iki başlı bir yapıdan bahsedilemez. Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla, Anayasa’nın 119.maddesinde yer alan “Tabii afet ve ağır ekonomik bunalım” sebebiyle ve 120.maddesinde yer alan “şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması” sebebiyle olağanüstü hal ilanı ve 122.maddesinde yer alan sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hali kararları için gerekli Bakanlar Kurulu toplantılarına başkanlık etmek durumundadır. Bu zorunluluk dışında, Anayasa’nın uygulanmasını ve Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme amacıyla, düşüncelerini ve önerilerini açıklamak için gerekli gördüğünde Bakanlar Kurulu’nu başkanlığında toplantıya çağırabilir. Bu toplantı kuşkusuz sembolik niteliktedir.

CUMHURBAŞKANINA ÖRTÜLÜ ÖDENEK TAHSİSİ KESİNLİKLE ANAYASA’YA AYKIRIDIR.

Bir torba yasa teklifinin içinde yer alan örtülü ödeneğin bir bölümünün Cumhurbaşkanlığı’na devredilmesi düzenlemesi yasalaştı. Cumhurbaşkanı’nın sorumsuz olmasıyla, kendisine örtülü ödenekten ayrılan paranın kullanılmasında, siyasi sorumluluğu kim üstlenecektir? Bu yasal düzenleme yasal olabilir ama hukuki midir?

Cumhurbaşkanına örtülü ödenek tahsisi, kesinlikle Anayasa’ya aykırıdır. Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri sınırlıdır ve icrai nitelikte değildir. Yasayla kendisine iç ve dış istihbarat yapma görevi ve yetkisi verilemez ve bu görevle ilgili örtülü ödenek tahsis edilemez.

Meydanlarda “400 milletvekili verin, bu iki başlı yapıdan kurtulalım. Çünkü bu yapı ayak bağı oluyor.” denildi. Şu anda iki başlı bir yönetim olduğunu söyleyenler var.

Cumhurbaşkanının ant içtiği ilkeler anımsanırsa, eksik kalan ciddiyet ve samimiyettir. İki başlı yapıyı yoktan var etmek ve bu yapı ayakbağı oluyor diyerek şikayetçi olmak ve 400 milletvekili istemek, özlenen ve istenen sistem için altyapı yapma çabasıdır.

BU SİSTEMİN ADI BAŞKANLIK DEĞİL “BAŞKANCI”SİSTEMDİR.

Dediğiniz gibi şu anda yeniden gündeme sokulan Başkanlık sistemine gelelim. Cumhurbaşkanı’nın istediği Başkanlık sistemi nasıl bir başkanlık sistemi? Son Anayasa değişiklikleriyle adeta Parlamenter sistem zorlanarak Cumhurbaşkanlığı yetkileri zaten yeterince artırılmadı mı?

Başkanlık sistemi ötedenberi bazılarının özlemi ve özenmesidir. Bu sistem koşullarına uymak kaydıyla demokratik bir sistemdir. Tek başarılı örneği ABD’de uygulanan sistemdir. Bu sistem öncelikle katı bir kuvvetler ayrılığı ilkesi, bağımsız yargı ve parti içi demokrasi ilkelerine dayanmaktadır. Denge ve denetleme ortadan kaldırıldığında elde kalan tek kişinin mutlak egemenliğidir. Bu sistemin adı “Başkanlık” değil “Başkancı” sistemdir. Örnekleri Güney Amerika, Ortadoğu, Afrika ve Kafkasya da görüldüğü gibi. Kuvvetler ayrılığını ve yargıyı ayakbağı olarak gören, ve bunu açıklamaktan çekinmeyen bir zihniyetin isteği açıktır. Sisteme “Türk usulü Başkanlık” demek Türk Milleti’ne yapılan bir hakarettir.

Siyasi iktidar gittikçe ağırlaşan baskısıyla parlamenter sistemi yozlaştırdı. Yasama organı, siyasi parti liderinin seçtiği ve sıralandırdığı kişilerle bağımsızlığını ve yürütmeyi denetleme gücünü kaybetti. Yargı, siyasi iktidar liderinin arzuladığı biçimde oluşturuldu. Parlamenter sistemi eylemleriyle tıkayanların, bunu gerekçe göstererek sistemi kötüleyip daha kötüsünü istemeye hakları yoktur.

Anayasamız böylesine sistem değişikliği arzusuna ödün veren bir Anayasa mıdır?

Anayasanın parlamenter sistem yerine başkanlık sistemine ödün verdiği söylenemez. 139 yıllık birikim ve deneyim zaten böyle bir arzuya ödün vermez. Anayasanın 2 nci maddesinde yer alan, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan Cumhuriyetin nitelikleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. İstenen kişiye özgü sistem, kuvvetler ayrılığı ilkesine, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti niteliklerine aykırıdır.

ULAŞMAK VE YERLEŞTİRMEK İSTEDİKLERİ “DİNCİ DİKTA”REJİMİDİR.

“Parlamenter sistem 10 Ağustos’ta bir daha geri dönüş olmamak üzere milletimiz tarafından bekleme odasına alındı” sözünü siz nasıl yorumluyorsunuz? O zaman Genel seçim neden yapılıyor sorusu akla gelmez mi?

“Parlamenter Sistem 10 Ağustos’ta bir daha geri dönüş olmamak üzere milletimiz tarafından bekleme odasına alındı.” sözü aslında sistem,“Bizim tarafımızdan askıya alındı” demektir. Aynı zamanda Cumhurbaşkanlığının tarafsızlığı, devlet organlarının uyumlu çalışmasını gözetme, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, Türkiye devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, dinin siyasete alet edilemezliği, özel hayatın gizliliği, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması ve kötüye kullanılmaması, konut dokunulmazlığı, haberleşme hürriyeti, seyahat hürriyeti, düşünce ve kanaat açıklama ve yayma hürriyeti, basın hürriyeti ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının da askıya alınması anlamındadır. Yürürlükteki Anayasanın 6 ncı maddesi uyarınca “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.” Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklere ilişkin hükümleri, hiçbir kimse veya organ tarafından askıya alınamaz. Yapılanlar veya yapılacaklara ilişkin beyanlar, defacto, fiili olarak “sivil darbe” dir. Ulaşmak ve yerleştirmek istedikleri “dinci dikta” rejimidir. Türk milleti, böyle bir rejime layık değildir ve yapılanların hesabını hukuk içerisinde mutlaka soracaktır.

Başkanlık sistemi talebi seçim bildirgesine girdiğinde bu seçimler referandum niteliğinde değerlendirilmez mi?

Başkanlık sistemi talebinin, seçim bildirgesine girmesi o siyasi partinin genel seçim için yapacağı propagandadan ibarettir. Genel seçim, halkın 4 yıllık dönem için yasama organına üye seçme ve ülkeyi yönetecek parti veya partileri belirlemesidir. Halk oylaması, Anayasa değişiklikleri hakkında yasama organının 330-367 arasında kalan oylama sonunda başvurulan bir yoldur. 367 ve üstünde verilen oylar dahi Cumhurbaşkanı tarafından halkoyuna götürebilir. Doğrudan referandum veya halkoylaması yoluyla yeni Anayasa veya Anayasa değişikliği yapılamaz.

Seçimlerde yeniden baraj tartışmaları gündeme geldi. Siyasi istikrar için baraj tümüyle kalkmalı mıydı yoksa oran düşürülmeli miydi?

Genel seçimlerde, baraj tartışmaları her seçim öncesi gündeme gelmektedir. Anayasanın 67.maddesine göre seçim kanunları temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenmelidir. Anayasa, genel ilkeyi koymakta ve uygulamayı seçim kanunlarına bırakmaktadır. Mevcut düzenleme öncelikle sırayla fazla oy alan partilere yaramakta ve temsilde adalet ilkesi zedelenmektedir. İki ilkeyi bağdaştırmak için, örneğin %3 baraj oranı uygun görülebilir.

Yeni bir Anayasa denirken mevcut Anayasa için “dikta veya darbe anayasası” denilmekte. Çeşitli dönemlerde Anayasa’da pek çok değişiklikler yapıldı. Bu gün darbe döneminden kalan kaç düzenleme var ve bu değişiklikler yapılırken bu düzenlemeler neden değiştirilmedi? Anayasa’da hangi düzenlemeler istenmiyor ama söylenemiyor?

1982 Anayasasında 16 kez değişiklik yapıldı. 100 ün üzerinde madde tekraren değiştirildi. Temel hak ve özgürlükler daha çağdaş ve hukukun üstünlüğü ilkesine yakışır hale getirildi. Ancak yargı bölümü eskisinden beter biçimde, yargı bağımsızlığını ortadan kaldırdı. 1982 Anayasasının dikta veya darbe Anayasası tanımlanması doğru olmakla beraber bugün için haksız bir suçlamadır. Anayasa’nın ilk metninden çok farklı bir Anayasa’ya sahibiz. Darbe döneminden kalan ve kaldırılmak istenen maddeler niyet okuma değil, şimdilik saklanması yararlı görülen mevcut Anayasa’nın değişmez ve değiştirilmesi teklif edilemez maddeleridir.

Sandıktan ne çıkacağını bilmiyoruz ancak koalisyonlar da çıkabilir. Uzun süreli tek parti iktidarları diktatörlüğe uygun bir yapıya dönüşebiliyor. Koalisyonlarda ise iktidar ortakları birbirini denetleyebiliyor. Siyasi istikrar için ve demokrasi için sizce hangisi daha uygun?

Öncelikle; demokrasinin bir kurallar rejimi olduğunun özümsenmesi ve içselleştirilmesidir. Bugünün sorunu, demokrasiden yararlanarak siyasi iktidar olmayı başaran ve artık tramvaydan inme zamanının geldiğini düşünen ve ileri demokrasi adı altında demokrasiyi yok etmeye çalışan bir siyasi partiyi ister tek parti veya isterse koalisyon olarak seçimle iktidardan düşürebilme sorunudur.

Seçim güvenliği konusunda kamuoyunda kuşkular var. Bu kuşkuların giderilmesi nasıl sağlanabilir, siyasi partilere düşen sorumluluk nedir?

Seçmen kütüklerinin, İçişleri Bakanlığı’na bağlı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından düzenlendiği, seçim tutanaklarının Adalet Bakanlığı’na bağlı UYAP tarafından birleştirilerek açıklandığı ve özellikle ABD, Almanya ve Yunanistan tarafından güvensiz bulunan SEÇSİS sisteminin uygulandığı bir ülkede, seçim güvenliğinden bahsedilemez. Yargının bağımsız olmadığı, bütün devlet organlarının siyasi iktidarın kazanması için tüm gücünü ortaya koyduğu bir ortamda Anayasa’nın 79.maddesi uyarınca seçimin başlamasından bitimine kadar, düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ilgili bütün işlemlerin YSK tarafından yapılacak olması da seçime güven kazandırmaz. Oy kullanılacak 7 Haziran gününe kadar, siyasi partiler arasında eşit ve adil bir seçimin koşulları sadece varsayılacaktır. Siyasi partilerin yapabilecekleri tek çare sandıklara sahip çıkmaktır. Her sandıkta gözlemci bulundurmak, sandık tutanaklarını genel merkezde toplamak, açıklanan sonuçlarla karşılaştırmak, yapılabilecek her hileye karşı önlem almak ve özellikle elektrik kesintilerine karşı hazırlıklı ve uyanık olmaktır.

Teşekkürler Sayın Kanadoğlu.

Nurzen Amuran

Odatv.com