Kurumumuz Üyesi Prof. Dr. Hikmet Sami Türk’ ün yazılı açıklaması :
“Ukrayna’ya çok büyük zararlar veren, Rusya’ya da geçici ilerlemeler dışında hiçbir yarar sağlamayacak olan bu savaşın bir an önce sona ermesi, barışsever bütün insanların ortak dileğidir. Mariupol’un düşmesi herkesi düşündürmelidir.”
Rusya Federasyonu Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun bu gün Devlet Başkanı Vladimir Putin’e Azak Denizi kıyısındaki Mariupol’un ele geçirildiğini bildirdiğine ilişkin haberler üzerine eski Devlet, Millî Savunma ve Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, yazılı bir açıklama yaptı:
“24 Şubat 2022 günü Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’in emriyle Rus askerî birliklerinin Ukrayna topraklarına girmesiyle başlayan savaşın Rusya’nın bu harekât için belirlediği hedefleri ulaşıncaya kadar devam edeceği anlaşılıyor. Azak Denizi kıyısında büyük bir liman ve sanayi merkezi olan Mariupol’un düşmesi, Ruslar için önemli bir ilerleme niteliğindedir.
Başkan Putin, 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucunda bağımsızlığa kavuşan, Rusya ile ortak sınırları olan cumhuriyetlerden öncelikle Slav kökenli olanları yeniden kontrolü altına almak, Azak ve Donbas gibi Rusya’nın bir parçası olduklarını iddia ettiği bölgeleri ilhak etmek istiyor. İki aya yaklaşan bir zamandan beri devam eden ve karşısında Ukrayna Ordusu ile Devlet Başkanı Volodimyr Zelensky’nin önderliğindeki halk direnişini bulan askerî harekât, Çarlık Rusyası ve Stalin dönemi Sovyetler Birliği’nden kalma yayılmacı ve işgalci politikanın değişmediğini, uygun görülen koşullarda uygulamaya konulduğunu gösteriyor.
Bunun yanında ortaya çıkan başka gerçekler var. Birleşmiş Milletler’in güvenlik sistemi, Güvenlik Konseyi’nin veto hakkına sahip beş sürekli üyesinden birinin başlattığı bir savaşı önlemekte yetersiz kalıyor. Bu bakımdan bir askerî savunma örgütü olan NATO’nun önemi ortaya çıkıyor. Zaten Putin’in Ukrayna’ya savaş açması, geçen yıl ülkesinin NATO’ya üye olmak istediğini açıklayan Zelensky’ye bu fırsatı vermemek düşüncesinden kaynaklanıyor. Finlandiya ve İsveç’in Rusya-Ukrayna savaşından sonra NATO’ya üye olmak istediklerini açıklamaları da, olası bir Rus tehdidine karşı geç kalmadan önlem anlamak düşüncesinin ifadesidir.
Bu vesile ile II. Dünya Savaşı ertesinde 1946’da Stalin dönemi Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den Kars ve Ardahan’ın kendilerine verilmesini ve Türkiye’nin II. Dünya Savaşı sırasında bazı Alman savaş gemilerini ticaret gemisi sayarak Boğazlar’dan geçirmek suretiyle Montreux Sözleşmesi’ne aykırı hareket ettiğini öne sürerek, kendi güvenlikleri için Boğazların ortak kontrolünü istediklerini, bu isteklerin daha sonra 1953’te Kruşçev tarafından kaldırıldığını; bozulmuş olan Türkiye-Sovyetler Birliği ilişkilerinin ancak bundan sonra yeniden düzelmeye başladığını; o arada Türkiye’nin zorunlu bir güvenlik önlemi olarak 1952’de NATO’ya üye olduğunu anımsamak yerinde olacaktır.
Günümüzde Rusya Federasyonu ve Ukrayna ile siyasî plânda dostluk ilişkileri yanında güçlü ekonomik ve ticarî ilişkileri bulunan Türkiye, Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımlara katılmadı, ama Ukrayna’ya saldıran Rusya’yı kınamaktan da geri kalmadı. Türkiye, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşın sona ermesi için, gerektiğinde ev sahipliği yaparak iki tarafı bir araya getirmeye, ateşkesi ve barışı sağlamaya yönelik çabalarını sürdürüyor.
Ukrayna’ya çok büyük zararlar veren, Rusya’ya da geçici ilerlemeler dışında hiçbir yarar sağlamayacak olan bu savaşın bir an önce sona ermesi, barışsever bütün insanların ortak dileğidir. Mariupol’un düşmesi herkesi düşündürmelidir.”
(21.4.2022)