Kurumumuz Üyesi Prof Dr. Hikmet Sami Türk’ün yazılı açıklaması :
“Öyle anlaşılıyor AK Parti iktidarı, İstanbul Kanalını bir ticarî işletme olarak işletmeyi düşünmekte ve Projeye kârlı bir iş gözüyle bakmaktadır. Türk Lirasının geçerli olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Turhan’ın ABD parası dolar üzerinden verdiği rakamlar, bu beklentiyi yansıtmaktadır. Ancak toplam maliyeti 15 milyar, inşaat maliyeti 10 milyar dolar olarak hesaplanan Kanal’ın bu beklentiyi karşılaması olasılığı zayıftır. Aslında bu rakamlara Kanal’ın Trakya’daki Avrupa bağlantılı demiryolu ve karayollarında yol açacağı kesilmeler nedeniyle inşası zorunlu olacak yüksek köprüler ve tesviye için döşenmesi gereken raylar ve yapılması gereken yol düzeltmelerinin maliyeti ile bu işlerin devamı süresince demiryolu ve karayollarının kullanılamaması nedeniyle uğranılacak kayıpları ve kamulaştırma bedellerini de eklemek gerekir.
İstanbul Kanalı ile Montrö Boğazlar Sözleşmesi dışına çıkan uygulama yapılması onu hükümsüz hâle getirir. Türkiye’nin İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerinde tam egemenliğini sağlayan bu Sözleşme, Lozan Barış Antlaşması’nı tamamlayan uluslararası bir belgedir. Tartışmaya açılmasından kaçınmak gerekir. Ayrıca bu Sözleşme ile Karadeniz’de kıyısı olan devletlerle olmayan devletler arasında savaş gemileri bakımından çok duyarlı bir denge kurulmuş, bir Karadeniz barışı ortamı yaratılmıştır. Bu denge ve ortamın bozulmasına yol açmamak gerekir.
Bakan Turhan’ın Kanal’dan yıllık 1 ve 5 milyar dolarlık gelir müjdesi gerçekçi değildir. Açıklamalarına göre, 15 yılda İstanbul Boğazı’ndan geçen gemilerin sayısında % 25 azalma, taşınan yük miktarında % 53 artış olmuştur. Bu, günümüz deniz taşımacılığında yüksek tonajlı gemilere yönelme olduğunu gösterir. Kanal’ın açılmasının başlıca gerekçesi olarak öne sürülen Boğaz trafiği yoğunluğundaki azalmanın da bir göstergesi olan bu durum, geçen hafta vanaları açılan Türk Akım Doğalgaz Boru Hattı ve onu izleyecek diğer hatlarla daha belirgin hâle gelecektir.
Bakan Turhan’ın açıklamalarına göre, 1 ve 5 milyar dolarlık gelirin kaynağı olarak Kanal İstanbul’dan geçişlerde römorkör hizmeti verilmesi, bu hizmeti kullanma şartı konulması, Montrö Sözleşmesi’nin temelinde bulunan barış zamanında Boğazlardan geçiş ve geliş-gidiş serbestliği ilkesine, kılavuzluk ve römorkajın isteğe bağlı olduğu hükümlerine aykırı bir zorunluk anlamına gelecektir. Kaldı ki Montrö Sözleşmesi uyarınca belirli bir resim veya harç ödeyerek geçilebilen İstanbul Boğazı varken, kaç gemi kaptanı yüksek ücret ödeyerek İstanbul Kanalı’ndan geçmeyi tercih eder? Bu konudaki beklenti, boş çıkacak bir umuttan öteye geçemez.
Kanal İstanbul’un açılması için çıkarılacak kazı toprağının dolgu olarak kullanılacağı ve oluşturulacak alanda mesire yeri yapılacağı açıklaması ise, Projeyi halka şirin göstermeye yönelik bir vaattir. Mesire yeri için böyle bir kanal açmaya gerek yoktur. Kanal’ın geçmesi öngörülen alanlarda mesire yerleri bugün de vardır; istenirse onlara amaca uygun tesislerle yenileri eklenebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde –bu konuda kullanılabi-lecek en uygun deyimle– ‘çılgın proje’ olarak ortaya attığı ve şimdi yeniden Türkiye gündeminin ilk maddeleri arasına getirilen Kanal İstanbul, kamuoyunun dikkatini özellikle kapanan iş yerleri, işsizlik, enflâsyon gibi ağır ekonomik sorunlardan uzaklaştırmaya yönelik bir proje olarak görünmektedir.”
(14.1.2020)
_________________________
1 Bu konudaki haber için bk. Hürriyet, 14.1.2020, s. 6 “Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan Kanal İstanbul’dan Bekledikleri Geliri Açıkladı Yıllık 5 Milyar Dolar”.