Silahlı Çatışmalar Hukuku Kapsamında
İrticalen Yapılan Patlayıcılar, Mayınlar Ve Tuzaklar[1]
Ar. Gör. Bleda R. KURTDARCAN[2]
Irak’ın işgalinden beri 2000’den fazla Birleşik Devletler ve Koalisyon Güçleri askerinin ölümüne ve çok sayıda askerin de yaralanmasına ve de sakat kalmasına yol açan irticalen yapılan patlayıcılar (improvised explosive devices – IED) 2006 yılından beri de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde yürüttüğü iç güvenlik harekâtında verdiği acı kayıpların da büyük kısmına sebep olmaktadır[3].
Birleşik Devletlerin Irak’ı işgalinden sonra devletlerin düzenli ordu birlikleriyle vur-kaç ve pusu yöntemleriyle mücadele eden ve kendine “gerilla” ve “direnişçi” gibi meşru bir anlam ifade edecek sıfatlar takan ancak çoğunlukla terörist faaliyetlerde bulunan hukuk dışı yapılanmaların silahlı mücadelelerinde sıklıkla başvurduğu bir muharebe aracı olarak gelecek yıllarda daha fazla karşı karşıya kalınacak gibi görülen IED’lerin[4]ve onunla karıştırılan diğer bazı patlayıcı araçların kullanılmasının uluslararası silahlı çatışmalar hukukunda ana hatlarıyla nasıl düzenlendiğinin incelenmesi bu yazının konusunu oluşturmaktadır. Ancak bu yazıda pozitif hukuka göre yapılacak analiz neticesinin hiçbir şekilde PKK ya da diğer terörist örgütlerin davranışına yön vermesi beklenmemelidir. Zira silahlı çatışmalar hukuku uluslararası olmayan silahlı çatışmaları dahi düzenlerken terörist faaliyetlerin (bunların hukuka aykırı doğalarının bir sonucu olarak) bu hukuka tabi olmadığını da açıkça belirtmiştir. Dolayısıyla bu makale kapsamında yapılacak tespitler sadece uluslararası ya da uluslararası olmayan bir silahlı çarpışmaya tarafların bu IED ve mayınları kullanırken hangi teamüli ya da ahdi silahlı çatışmalar hukuku kurallarıyla bağlı olduğunun ve binnetice işbu silahların ve onların kullanılmalarının yasaklı olup olmadığının anlaşılmasına yönelik olacaktır.
Çalışma konumuzu oluşturan bu silahlara ve onların kullanılmasına yönelik hukukun ne olduğunu incelemeden evvel bu silahların ne olduğunun anlaşılması gerekmektedir, irticalen yapılan, el yapımı patlayıcı araçlar olarak çevirebileceğimiz IEDler çoğunlukla işin uzmanları haricinde mayın kategorisi içinde değerlendirilmektedirler. Bunun bir sebebini bu patlayıcıların yapımında anti personel ya da anti araç mayınlarının kullanılmasında bulabiliriz. Ancak kanaatimiz odur ki bu patlayıcıların basında ve kamuoyunda mayın olarak adlandırılması bilinçli bir tercihten kaynaklanmamaktadır[5].Oysa silahlı çatışmalar hukukunda hangi silahın ya da muharebe şeklinin yasak olduğunun tespit edilmesi gibi açık hükümlerin gerekli olduğu bir alanda silah sistemlerinin farklılıkları onların kullanımının hukuki düzenlemeleri konusunda büyük önem arz etmektedir[6].
PATLAYICI MÜHİMMATLAR ve ARAÇLAR
Mayınlar
Kara mayınları, toprak üstü ya da altına yerleştirilen ve personel ya da aracın varlığıyla tetiklenen patlayıcı bir araçtır[7]. Mayınlar hem amaçlarına hem de yerleştirilme şekillerine göre sınıflandırılmaktadırlar. Buna göre, anti personel mayınlar göreceli olarak küçük, kişileri öldürmek ya da yaralamak amacı için dizayn edilmiş araçlardır. Anti tank ya da anti araç mayınları ise daha büyük, araçların tırtıl ya da tekerleklerini imhaya ya da aracın gövde altını delmeye yönelik patlayıcı içeren araçlardır. Mayınlar genellikle toprak altına elle ya da özel araçlarla gömülürler, dağıtılabilir mayınlar ise toprak üstüne elle; helikopterler ya da kara araçları üstüne konuşlandırılmış dağıtıcılarla ya da “kargo” mühimmatı aracılığıyla topçu ve uçaklar tarafından bırakılabilmektedirler.
Tipik bir anti personel mayını yarım kilo ile 1,5 kilo arasında bir ağırlığa sahiptir ve küçük parça tesirli bir patlayıcı içerir. Bu tip mayınlar genellikle basınca duyarlı bir tapa kullanmakta olup bir kişinin ağırlığı altına patlayacak şekilde tasarlanmıştır. Bir kabloya bağlı pimin hareketiyle tetiklenen anti personel mayınlar da sıklıkla karşılaşılan başka bir türdür. Anti personel mayınları genellikle öldürmek için dizayn edilmezler, yaralamak için yeterli miktarda tahrip gücüne sahip olacak şekilde üretilen mayınlar böylece mayın infilakına maruz kalarak yaralanan düşmanın tahliyesi için daha fazla sayıda kişinin meşgul olmasını (böylece savaşamamasını) ve çoğunlukla uzuv kaybı şeklinde tezahür eden bu tip yaralanmaların tabiatları itibariyle çevredekiler için “temiz bir ölümden” daha fazla moral bozucu etkisinin düşman taraf üzerinde oluşturacağı psikolojik yıkımı hedefler[8].
Anti tank mayınları ise 5–15 kilo arasında değişen bir ağırlığa sahiptir ve sadece ağır araçlar tarafından tetiklenmesini sağlamak amacıyla daha az hassas bir tapayla donatılmışlardır. Ağır araçların (tank ve zırhlı muharebe aracı gibi) durdurulmasından ziyade imhasını hedefleyen çukur imla haklı patlayıcı ile donatılmış mayınlar ise elektrikli temas tapası ile ya da manyetik tapa ile tetiklenmektedirler[9].
İED
El yapımı, irticalen yapılan patlayıcı araçlar olarak çevirdiğimiz bu patlayıcıların diğer patlayıcılardan temel farkı İngilizce adındaki improvised kelimesi işaret etmektedir. Bu kelime Latince öngörülemeyen/beklenmeyen anlamını taşıyan improvius’tangelmektedir. Tamamen evde yapılan, istenilen şekle sokulabilen ve dizaynı ve büyüklüğü yapanın elindeki malzemelere ve ihtiyaca uygun şekilde doğaçlama olarak şekillendirilen patlayıcılardan, askeri mühimmatın orijinal amacının ve ateşlenme mekanizması dışında, farklı fünyelerle tetiklenebilecek şekilde manipüle edilmesi neticesi elde edilen patlayıcılara kadar uzanan geniş bir yelpaze içinde yer alan ve patlayıcı özelliğinin dışında şeklen ve içerik itibariyle herhangi bir tasnife ve tanımlamaya tabi tutulmasının pek mümkün olmadığı patlayıcılar İED olarak kabul edilmektedirler. Birleşik Devletler Ordusu ve Deniz Piyadeleri için düzenlenen FMI3–34–119 kodlu geçici sahra talimatnamesine göre İED, “irticalen tasarlanan ve yapılan, yıkıcı, öldürücü, yanıcı kimyasallar içeren, imha etmek, yaralamak, korkutmak ya da dikkat dağıtmak amacına yönelik olarak kullanılan her türlü araçtır. Askeri mühimmatlar ve malzemeler kullanılarak yapılabileceği gibi çoğunlukla askeri olmayan parçalardan tasarlanan araçlardır”[10].
Daha eski tarihli FM 20–32 Mine/Countermine Operations başlıklı sahra talimatnamesinde bu araçlar için Expedient Devices adı kullanılmış ve “ilgili askeri birimin elinde amaca yönelik mayın bulunmadığı zaman elde bulunan malzemeyle yapılan anti personel ve anti araç amaçlı patlayıcılardır” şeklinde tarif edilmiştir[11].
Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi bu tip araçların yapımında kullanılan askeri malzeme çoğunlukla mayınlar olmaktadır. Bununla beraber bir İED ve mayın arasındaki temel fark yukarıdaki izahata binaen basitçe şu şekilde anlatılabilir: Bir patlayıcı aracın, üretildiğinde üzerinde bulunan fünyenin, bu aracın dizaynında düşünüldüğü etkilere maruz kaldığı hallerde tetiklenmesi neticesi vuku bulması söz konusuysa bu bir mayındır. Oysa aynı patlayıcı aracın fünyesinin tetiklenmesi bir kişi tarafından sonradan değiştirilmiş bir mekanizma aracılığıyla gerçekleştiriliyorsa bu durumda artık bir mayından değil irticalen yapılmış bir patlayıcı araçtan bahsedilecektir.
Mayınlar üzerlerinde bulunan fünyenin ateşlenmesi için gerekli etkinin gerçekleşmesi halinde patlarlar yani kurban tarafından tetiklenirler, IED’ler ise kullanıcı tarafından tetiklenirler[12].
Aynı şekilde askeri mühimmatın örneğin bir top ya da havan mermisinin top ya da havandan ateşlenmeksizin toprak altına ya da toprak üstüne yerleştirilip uzaktan kumanda, basınç düzeneği ya da yakınlık sensörü ile patlatılması halinde de el yapımı patlayıcı bir aracın varlığından bahsedilecektir. Bu noktada fünyenin kurban ya da kullanıcı tarafından tetiklenmesinin önemi yoktur. Zira patlatılan mühimmat dizayn edildiğinden farklı bir şekilde ve bunun sonucu olarak da tetikleme mekanizması manipüle edilerek kullanılmaktadır.
Patlayıcı olarak mayınların kullanılmadığı çoğu durumda IED’ler genelde mayınlarda olduğunun aksine toprak üstüne yerleştirilmektedir[13].
Diğer bir tür patlayıcı silah olan bubi tuzakları ise askeri terminolojide şu şekilde tanımlanmaktadır: “Şüphelenmeyen bir kişi tarafından müdahale edildiğinde ya da görünüşe göre güvenli olarak kabul edeceği bir harekette bulunduğunda tetiklenen (hilekârca düşünülmüş) patlayıcı”[14].
Yukarıda yapılan iki silah sisteminin anlaşılmasına yönelik kısa açıklamadan sonra uluslararası hukukun silahlı çatışmalar hukuku dalının bu silahları ve onların kullanılması yöntemlerini nasıl düzenlediğine kısaca göz atacağız.
SİLAHLI ÇATIŞMALAR HUKUKUNUN İLGİLİ DÜZENLEMELERİ
Bilindiği gibi silahlı çatışmalar hukukunun en temel iki prensibi siviller ve muharipler arasında ayırım yapmak ve silahlı çatışmaların tek doğrudan hedefi olabilecek muhariplerde ise gereksiz acılara sebep olacak silahların kullanılmasının yasaklanması olarak açıklanmaktadır[15]. Bu son ilkenin temelinde ise 1868 St. Petersburg Bilgirgesi’nden beri kabul edilen savaşın amacının “düşmanın askeri gücünün zayıflatılması ve bu amaca da olabildiğince yüksek sayıda askerin savaş dışı kılınması ile ulaşılacağının; bu amacın ise savaş dışı kalmış muhariplerin acılarını gereksiz yere artıran ve onların ölümünü kaçınılmaz kılan silahların kullanımı ile aşılmış olacağının” kabulü yatmaktadır[16].
Prof. Dinstein’ın da belirttiği gibi muhariplerde sebep olunan hangi acıların gereksiz olduğu konusunda Uluslararası Adalet Divanı’nın da belirlediği kıstas “meşru askeri amaca ulaşmak için verilmesi kaçınılmaz olan zarardan fazla” olandır[17]. Bazı silahların kullanımının sonuçları tiksindirici olabilir, ancak bu durum kendiliğinden işbu silahları hukuka aykırı kılmaz. Bir silah sadece, sebep olduğu yaralanma ve acılar mevcut durumun askeri gereklilikleri ışığında kaçınılabilir ise hukuka aykırıdır[18]. Ancak bu noktada çok önemli bir tespitin yapılması gerekmektedir: Silahlı çatışmalar hukukunda bir silahın gereksiz acı ve yaralanmalara sebep olup olmadığının kıstası sadece ve sadece anti personel kullanım amacıyla geliştirilen silahlar içindir. Zira düşman müstahkem mevziilerinin tahribi ya da ağır zırhlı araçlarının imhası için kullanılacak silahlar, bunların içinde ya da yakınında bulunan muhariplerde, onları savaş dışı kılmak için gerekenden çok ciddi yaralanmalara sebep olabilecektir[19]. Silahlı çatışmalar hukuku bu durumu dikkate almamaktadır.
Bu temel kurallar üzerinde şekillenen silahlı çatışmalar hukuku yukarıda bahsi geçen silahlar için ne gibi kurallar öngörmektedir? Bu sorunun cevabını açıkça bulabileceğimiz iki uluslararası anlaşma mevcuttur. Bunlardan birincisi 10 Ekim 1980 tarihli “Aşırı travmatik etkiler yarattığı ya da ayırım gözetmeden vurduğu kabul edilen bazı konvansiyonel silahların yasaklanması ya da kullanımına sınırlama getirilmesine dair sözleşmenin II no’lu Protokolü[20] ile Ottawa Anlaşması olarak da bilinen 18 Eylül 1997 tarihli “Anti personel mayınların kullanılmasının, depolanmasının, üretiminin ve transferinin yasaklanmasına ve bu mayınların imhasına dair sözleşmedir.” Mayınların bir alt türü olan anti personel mayınlara ilişkin olan ve lex specialis görünümünü haiz bu ikinci sözleşmeye daha ilerde kısaca değineceğiz ancak bizim konumuz açısından daha ziyade önem arz eden 1980 tarihli sözleşmenin II no’lu Protokolü olduğu cihetle öncelikle ve esas olarak orada düzenlenen hükümleri inceleyeceğiz.
Öncelikle belirtmek gerekir ki 1980 tarihli sözleşmenin II no’lu Protokolü yukarıda teknik açıdan yapmaya çalıştığımız IED/Mayın ayrımını kabul etmiş olup bunu tanımlar başlığı taşıyan 2. maddesindeki şu şekilde belirtmiştir:
“Mayın, uzaktan bırakılan ya da bilfiil, yerin altına, yüzeyine ya da toprağa yakın yerlere yerleştirilen, bir kişi ya da aracın varlığıyla, yakınlığı ya da temasıyla patlayan ya da infilak eden bir araçtır”[21].
“Diğer araçlar, öldürme, yaralama ya da zarar verme amacıyla elle yerleştirilen, uzaktan kumanda ya da otomatik olarak belli bir zaman süresi neticesinde harekete geçen cephane ve araçtır”[22].
Bubi tuzakları ise “öldürmek ya da yaralamak amacıyla düşünülmüş, yapılmış ya da bu amaca hizmet eder hale getirilmiş olan, görünüşte hiçbir tehlike içermeyen bir objenin hareket ettirilmesi, ona yaklaşılması neticesi ya da görünüşte hiçbir tehlikeye mahal vermeyecek bir hareket sebebiyle umulmadık şekilde tetiklenen araç ya da malzeme” olarak tanımlanmaktadır[23].
Bu tanımlamalardan çıkan sonuç odur ki iki çeşit silah arasında teknik açıdan var olan fark (patlayıcının “diğer araçlarda” belirtildiği üzere kurban tarafından değil de 3. bir araç ya da kişinin hareketi ile patlatılması ya da infilak ettirilmesi) silahlı çatışmalar hukukunda da dikkate alınmıştır. Şüphe yoktur ki askeri terminolojide IED olarak adlandırılan patlayıcılar bu düzenlemeler ışığında hukuk dilinde “diğer araçlar” olarak tanımlanmıştır.
Genel bir tespit yapmak gerekirse II no’lu Protokol’de öngörülen yasaklama, burada bahsi geçen silahların sebep olabileceği gereksiz acılar üzerine değil, bu silahların kullanımının sebep olacağı sivil/muharip ayırımı gözetmeyen sonuçlarının engellenmesi üzerine kuruludur[24]. “Protokol sadece mayınların, tuzakların ve diğer araçların, ayırım gözetmeden ciddi etkiler gösterebileceği bazı durumlarda kullanımını yasaklamaktadır”[25].
Protokol’ün ana hatlarıyla yukarıda belirttiği yasak kapsamına bahsi geçen mayın, tuzak ya da diğer araçların kullanılmasına ilişkin yasaklar ise aşağıdaki gibidir:
- Protokol’ün 3. maddesinin 2. paragrafı uyarınca işbu silahlar ofansif, defansif ya da misilleme amacıyla sivil halka ya da sivil bireylere karşı kullanılamaz.
- Protokol’ün 3. maddesinin 3. paragrafı uyarınca işbu silahların sivil/muharip ayırımı gözetmeyen kullanımları yasaktır. Ayırım gözetmeyen kullanımdan maksat askeri bir hedef dışına yönelik olarak kullanılma; belirli bir askeri hedefe yöneltilmeden yerleştirilme ya da gönderme; ya da elde edilmesi beklenen doğrudan ve somut askeri avantaja kıyasla orantısız sayılacak arızi sivil kayıplara neden olacak şekilde kullanılma halleridir.
- Protokol’ün 3. maddesinin 4. paragrafı sivillerin bu silahların umulmayan etkilerinden korunması için her türlü önlemi almak gerektiğini belirtmektedir.
- 4. madde uzaktan yerleştirilenler dışında diğer mayın, tuzak ve diğer araçların kara kuvvetleri arasında bir muharebenin geçmediği ya da böyle bir muharebenin mutlak olmadığı meskûn bir mahalde kullanımını yasaklamaktadır[26].
II no’lu protokol 6. maddesinde bubi tuzaklarının kullanımın kısıtlanması düzenlenmektedir. Hangi objelerle bubi tuzağı yapılmasının yasak olduğunu düzenleyen 6. maddenin 2. paragrafı ise farklı bir düzenleme getirmekte mayın ve diğer araçlar için öngörülmeyen şekilde gereksiz acı ve yaralanmalara sebep olacak tuzakların kullanılmasını yasaklamaktadır[27]. Aslında bu düzenleme yukarıda da bahsettiğimiz anti personel silahların gereksiz acı ve yaralanmalara yol açmayacak silahlar olması gerektiğini belirten silahlı çatışmalar hukukunun en temel kuralının sarih bir şekilde tekrarından başka bir şey değildir. Bubi tuzakları da tanımları itibariyle anti personel patlayıcılar olduğu ve zararsız görünümleri sebebiyle de özellikle siviller için ciddi bir tehdit arz ettikleri için böyle bir düzenlemeye tabi olmaları da doğaldır[28].
Protokol’ün geri kalan kısmında “diğer araçlar” başlığına dahil olduğunu ortaya koyduğumuz IED’ler ile ilgili başka bir düzenleme bulunmamaktadır. Argumentum a contrario yorumla ulaşılabilecek sonuç, mayın sınıfına girmeyen ve zararsız bir obje şeklinde kamufle edilmeyen diğer patlayıcıların kullanılmasının silahlı çatışmalar hukukunun genel ilkeleri (muharip/sivil ayırımı ve işbu patlayıcıların anti personel olmaları halinde gereksiz acı ve yaralanmalara sebep olmayacak şekilde dizayn edilmeleri) dışında herhangi bir sınırlamaya tabi olmadığıdır[29].
Aralarında Birleşik Devletler, Birleşik Krallık, Fransa, İtalya ve Rusya Federasyonu’nun bulunduğu 89 devletin taraf olduğu bu Protokol 1996 yılında değiştirilmiş ve uygulama alanı sadece uluslararası silahlı çatışmaları değil uluslararası olmayan silahlı çatışmaları da kapsar şekilde genişletilmiş; tanımlar başlıklı 2. maddesinin 5. paragrafında “diğer araçlar” için yapılan tanımlamaya açıkça “irticalen yapılan patlayıcılar” da eklenmiş, böylece bu tip patlayıcıların da hukuk terminolojisine sarih olarak girmesi sağlanmış ve daha önce açık düzenleme olmamasından ötürü bu tip patlayıcıların hangi silah kategorisine gireceğine dair var olabilecek şüpheler de ortadan kaldırılmıştır. Değiştirilmiş II no’lu Protokol’ün mayın, tuzak ve diğer araçların kullanımının sınırlandırılması başlıklı 3. maddesi Protokol’ün ilk haline göre farklı bir düzenlemede bulunmuş daha önceki 3. maddede sayılan yasaklamalara ilaveten ve diğer birkaç yeni hüküm dışında aşağıdaki yeni hükümleri de ihtiva eder hale gelmiştir. Nitekim 3. maddenin 3. paragrafı:
“Her koşulda, gereksiz acı ve yaralanmalara yol açacak şekilde tasarlanmış ya da gereksiz acı ve yaralanmalara yol açabilecek mayın, tuzak, ya da diğer araçların kullanılması yasaktır”[30] hükmünü getirmiştir.
Aynı 3. maddenin 5. paragrafı işbu patlayıcıların, tespit edilmelerini sağlayan aletlerin varlığını algıladığı anda tetiklenmelerini sağlayacak mekanizmalara sahip olmaları yasaklanmıştır[31].
Siviller için tehlike arz etmesinin önüne geçilmesi için anti personel mayınların belli süre sonra kendi kendini dezaktive edebilecek şekilde tasarlanması zorunluluğu da eklenmiştir.
Tüm bu gelişmelere rağmen uluslararası kamuoyu anti personel mayınlar konusunda silahlı çatışmalar hukukundaki düzenlemelerden memnun kalmamış, özellikle Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin yoğun çalışmaları neticesi mayınların muharip ve sivil ayak izi farkını saptayamadan patlayan araçlar olduğu için ayırım yapmadan vuran silahlar olarak değerlendirilmesi ve de muharebeler bittikten sonra çok uzun süreler boyunca aktif olarak kalabilmeleri nedeniyle sivil hayatı olumsuz etkilemeleri gibi argümanlarla bu anti personel mayınların tamamen yasaklanması çalışmaları hız kazanmıştır[32]. Nihayet sivil toplum örgütlerinin de tarihte görülmemiş etkisi altında 1997’de “Anti personel mayınların kullanılmasının, depolanmasının, üretiminin ve transferinin yasaklanmasına ve bu mayınların imhasına dair sözleşme” Ottawa’da imzalanmıştır. 2007 yılı temmuz ayı itibariyle 157 devletin taraf olduğu, mayınların sadece bir türü olan anti personel mayınları tamamen yasaklayan bu sözleşmenin Rusya Federasyonu ve Birleşik Devletler gibi düzenlenen alandaki çıkarları birinci derecede etkilenen devletlerin imzalamaması ve uygulama için öngörülen uzun sayılabilecek süreler dikkate alındığında şu an için teamüli hukuku oluşturduğu söylenemese de yakın gelecekte teamüli hukukun bir parçası olacağı doktrinde kabul edilmektedir[33].
Bu alanda değinilmesi gereken son önemli nokta sivil araçlar tarafından da tetiklenebilesi imkânı olan anti araç (anti tank) mayınlarının hiçbir şekilde yasak kapsamına alınmadığıdır.
IED’ler YASAKLI SİLAHLAR MIDIR?
Silahlı çatışmalar hukuk kurallarının üzerinde şekillendiği iki ilke mevcuttur: Askeri gereklilik ve insancıllık. İnsancıllık prensibi savaşın aşırılıklarını, sebep olabileceği taşkınlıkları ve vahşeti sınırlayıp yumuşatmayı amaçlamakta, savaşın etkilerini savaşta meşru ve gerekli olanın en azında tutmayı amaçlamaktadır[34]. Prof. Dinstein’in çok güzel bir şekilde işaret ettiği gibi silahlı çatışmalar hukukunun hiçbir kuralı askeri gerekliliği gözden kaçırmaz ve yine de her kuralı insancıllık ilkesinden esinlenmiştir[35]. Ancak bu iki zil ve çatışma içindeki kavram tarafından şekillendirilen kuralların her zaman kolay uygulanabilir ya da vicdani açıdan çok da tatminkâr düzenlemeler getirdiği söylenemez. Bu tip düzenlemelere en sık olarak belli silah sistemlerinin (savaş araçlarının) kullanımının tümden değil de bazı hallerde yasaklanması örnek olarak gösterilebilir. Kapalı yerlere, koruganlara, ya da zırhlı araçlara karşı kullanılması hukuka uygun kabul edilen napalm, açıktaki piyadeye karşı kullanıldığında gereksiz acı ve yaralara sebep olduğu için yasak kapsamına değerlendirilen bir silahtır[36]. Silahlı çatışmalar sırasında bazı silahların kullanılması askeri gereklilikler sebebiyle kaçınılmaz olabilir. Yazımızın esas temasını teşkil eden IED’ler de günümüzdeki silahlı çalışmalar hukuku kuralları ışığında değerlendirildiğinde böyle bir görünüm arz etmektedirler. Güncel pozitif hukuka göre (1980 Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesi’nin değiştirilmiş II no’lu Protokol’ü) “diğer araçlar” sınıfı içinde telakki edilen bu patlayıcı araçların ancak aşırı yaralanma ve acıya sebep olacak şekilde kullanılmasını yasaklamaktadır. Oysa yukarıda da belirttiğimiz ve sözleşmelerde yapılan düzenlemelerde de görüleceği gibi bir silahın aşırı acı ve yaralanmaya sebep olduğu için yasaklanması sadece anti personel amacıyla kullanılan silahlar için mümkündür. Dolayısıyla anti araç maksadıyla yerleştirilen IED’lerin patlatılması sebebiyle muhariplerde vuku bulan yaralanmalar (özellikle de uzuv kayıpları) ne derece ciddi ve onları muharebe dışı bırakmak için ne denli gereksiz olursa olsun eğer IED’lerin patlatılmasıyla elde edilen zırhlı ve ağır zırhlı araçları imha etmek için gereken bir tahrip gücüyse bu patlama neticesi meydana gelen ağır ve ölümü kaçınılmaz kılacak yaralanmaların artık silahlı çatışmalar hukukuna göre aşırı sayılması mümkün olmayacaktır. Özellikle çoğu anti tank mayınına ve anti tank silahına karşı dayanıklı olarak dizayn edilen yeni nesil zırhlı araçlarla mücadelede bu çeşit yapımı basit, ucuz ancak bir o kadar da etkili silahlara duyulan ihtiyaç sebebiyle yakın bir gelecekte daha sıklıkla özellikle de teknolojik olarak gelişmiş bir hasıma karşı yürütülen mücadelelerde başvurulacak ve gittikçe de tahrip gücü arttırılacak bir silah olacak gibi gözükmektedir[37]. Hedef alman araçların dayanıklılığı arttıkça tahrip gücü yüksek patlayıcılar kullanılacak bu da araç içindeki personelde ciddi ve ölümü kaçınılmaz kılacak yaralanmalara sebep olacaktır.
Dolayısıyla, güncel silahlı çatışmalar hukukunun konuyla ilgili olan düzenlemelerine yakından bakıldığında yüksek tahrip gücü olan IED’lerin doğrudan muhariplere karşı kullanılması hali dışında bu silahların muharebe aracı olarak kullanılmasının yasaklanmadığı, araçlara karşı kullanıldığında araç içerisindeki personelde meydana gelen ağır yaralanmaların ise gereksiz yere yaralanma olarak değerlendirilmediği zira bunların belirli bir askeri amaca (askeri aracı imha etmek için) ulaşılması için verilmesi gereken kaçınılmaz fiziksel zararlar olarak kabul edildiği görülmektedir.Gerek taraf devletlerin niteliği gerekse de düzenlemelerinin içeriği nedeniyle bizce düzenlemeleri teamül hukuku niteliğini haiz olan 1980 tarihli “Aşırı travmatik etkiler yarattığı ya da ayırım gözetmeden vurduğu kabul edilen bazı konvansiyonel silahların yasaklanması ya da kullanımına sınırlama getirilmesine dair sözleşmenin 1996 yılında değiştirilen II no’lu Protokolü’nde ‘gereksiz acı ve yaralanmalara sebep olacak IED’lerin kullanımının her koşulda yasaklanmış olması” bu konuda kuşku duymamıza sebep olacak bir ifade içermektedir. Ancak buradaki her koşulun sadece anti personel amaçlarla IED’lerin kullanıldığı durumlar için geçerli olduğu kabul edilmelidir. Zira tank imha edecek kadar güçlü anti tank mayınlarının yasaklanmadığı gibi, anti personel mayınların tamamen yasaklanması süreci incelendiğinde bu silahların hasmın piyadesini savaş dışı bırakmak için kullanılabilecek diğer metotlardan çok daha fazla etkili olmamakla beraber bu silahların etkilerine maruz kalanlarda gereksiz ve aşırı acı ve yaralanmalara sebep olduğu gerekçesi yoğun bir şekilde işlenmiştir. Uluslararası Adalet Divanı’nın da yukarıda bahsi geçen danışma görüşünde kullandığı mantığı bu konuyu tatbik edecek olursak: anti personel mayınların sebep olduğu yaralanmaların kaçınılmaz, olmadığı yani aynı amaca başka araçlarla ve daha az, zarar vererek ulaşılabileceği kabul edilmektedir[38]. Ne yazık ki güncel silahlı çatışmalar hukukunun düzenlemeleri ve askeri ihtiyaçlar dikkate alındığında anti araç amacıyla kullanılan IED’lerin böyle bir mantık sebebiyle hukuka aykırı kabul edilmesi mümkün görünmemektedir.
KAYNAKÇA :
- Bettati, Mario, Droit Humanitaire, Editions du Seuils, Paris, 2000
- Dinstein, Yoram, The Conduct of Hostilities under the Law of International Armed Conflict, Cambridge University Press, Cambridge, 2005
- Green, Leslie C, The Contemporary Law of Armed Conflict (second edition), Manchester University Press, 2000
- The Handbook of Humanitarian Law in Armed Conflicts, Dieter Fleck (ed.), Oxford University Press, Oxford,1995
- Luttwak, E.; Koehl S. L., Dictionary of Modern War, Gramercy Books, New York, 1991
- Rottman, G.;Johnson, H., Stryker Combat Vehicles, Osprey Publishing, Oxford, 2006
- FM 5-31 Boobytraps, Headquarters Department of the Army, Washington, 1965
- FM 20-32 Mine / Countermine Operations, Headquarters Department of the Army, Washington, 1992
- FMI3-34-119 Improvised Explosive Device Defeat, Headquarters Department of the Army, US Marine Corps, Washington, 2005
İnternet kaynakları :
- http://www.tsk.mil.tr
- http://icasualties.org
- http://www.icj-cij.org
- http://www.cicr.org
- http://www.fas.org
- http://www.history.navy.mil
[1] Bu yazı Ağustos 2007 tarihinde kaleme alınmıştır (THK notu: Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Sayı 2007/1’den Ayrı Basıda yayınlanmış olup yazarının izniyle bu sitede yayınlanmaktadır).
[2] Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Devletler Umumi Hukuku Anabilim Dalı, Araştırma Görevlisi.
[3] Irak’taki sivil ve askeri zayiatın istatistikleri tek düzelik arz etmemektedir. Zayiat sayısı ve nedenlerine ilişkin olarak bkz. http://icasualties.org/oif/default.aspx. Özellikle de IED kaynaklı zayiata ilişkin olarak bkz. http://icasualties.org/oif/IED.aspx. Türkiye’de gerçekleştirilen iç güvenlik harekâtlarında sırasında verilen zayiatların ve TCDD’nın trenlerine karşı düzenlenen saldırıların IED’ler ile yapılan saldırılardan kaynaklandığını tahmin ediyoruz. Zira Genel Kurmay Başkanlığı’nın resmi açıklamaları sadece etkisiz hale getirilen patlayıcıların tasnifini yapmaktadır. Biz buradan çıkarılan istatistiği terör örgütü tarafından patlatılan patlayıcılara da uygulayarak böyle bir sonuca ulaşıyoruz. Detaylar için bkz. http://www.tsk.mil.tr/HABERLER_ve_OLAYLAR/13_Patlayici_Madde_ve_Mayin_Kullanma_Olaylari/13_Patlayici_Madde_ve_Mayin_Kullanma_Olaylari.html.
[4] Teknoloji, Ulusal Güvenlik ve Savunma Uzmanı Clay Wilson, IED tehdidi konusunda Birleşik Devletler Kongresi’ne sunduğu “Improvised Explosive Devices (IEDs) in Iraq: Effects and Countermeasures” başlıklı raporunda bu tespite katılmaktadır. Rapor için bkz. http://www.history.navy.mil/library/online/ied.htm.
[5] Amerikan basını daha dikkatli bir terminoloji kullanarak IED’lerin genelde konuşlandırıldığı yer olan yol kenarlarına atıfta bulunarak IED’lere yol kenarı bombaları (roadside bombs) da demektedir.
[6] Dinstein, Yoram, The Conduct of Hostilities under the Law of International Armed Conflict, Cambridge University Press, Cambridge, 2005, s. 61
[7] Luttwak, E.; Koehl S. L., Dictionary of Modern War, Gramercy Books, New York, 1991,s.393
[8] İbid
[9] İdem
[10] FMI3–34–119 s.1–5 www.us.army.mil
[11] FM 20–32 Mine/Countermine Operations Headquarters Department of the Army, Washington, 1992 s. 13–29
[12] Tüm mayınların sadece kurban tarafından tetiklenebilir olduğu ifadesinin bazı istisnaları olduğunun belirtilmesiyle yumuşatılması gerekmektedir. Zira Birleşik Devletler Ordusu’nun FM 20–32 Mine/Countermine Operations başlıklı sahra talimatnamesinde de belirtildiği gibi bazı mayınlar uzaktan kumanda ile de patlatılabilir olarak dizayn edilmektedirler.
[13] IED’lerin Amerikan basınında yol kenarı bombaları olarak anılmalarının sebebi olan bu uygulama, altta patlayan ve tahrip güçleri öngörülebilen mayınlara karşı askeri araçlarda alınan koruyucu önlemlerin IED’ler söz konusu olduğunda yetersiz kalmasının en temel nedenidir.
[14] FM 5–31 Boobytraps, Headquarters Department of the Army, Washington, 1965, s.3 Bununla beraber Vietnam Savaşı tecrübelerinden sonra bubi tuzaklarının illa ki de patlayıcı araçlar olması gerekmediği ve şüphelenmeyen bir kişi tarafından müdahale edildiğinde ya da görünüşe göre güvenli olarak kabul edeceği bir harekette bulunduğunda tetiklenen ve zayiata sebep olacak şekilde düzenlenmiş her türlü patlayıcı ya da patlayıcı olmayan araç olarak kabul edildiği görülmektedir. Bkz. FM 20–32 Mine/Countermine Operations, Headquarters Department of the Army, Washington, 1992 s. 13–1 ve FMI 3–34–119 s.1–4 (tamamı kamuoyuna açık olmayan bu talimatnamenin ulaşılabilir kısımları için bkz. http://www.fas.org/blog/secrecy/2007/02/us_army_on_improvised_explosiv.html).
[15] Uluslararası Adalet Divanı’nın “Nükleer Silahların Kullanılması Tehdidi ya da Kullanılmasının Hukukiliği” hakkındaki danışma görüşü § 74 ve 87 arası. Bkz. http://wwwicj-cij.org/docket/index.php?sum=498&code=unan&pl=3&p2=4&ca-se=95&k=el&p3=5.
[16] The Handbook of Humanitarian Law in Armed Conflicts, Dieter Fleck (ed.), Oxford University Press, Oxford,1995, s. 121–122
[17] Dinstein, Yoram, op.cit.s. 56
[18] İbid
[19] Aynı tespit için bkz. Dinstein, Yoram, s.60
[20] Mayınların, Tuzakların ve Diğer Araçların Kullanımının Yasaklanmasına ya da Kullanımına Sınır Getirilmesine Dair Protokol
[21] http://www.cicr.org/dih.nsf/FULL/510?OpenDocument. Çeviri tarafımızca yapılmıştır.
[22] İbid
[23] İdem
[24] Aynı yönde bkz. The Handbook of Humanitarian Law in Armed Conflicts, Dieter Fleck (ed.), Oxford University Press, Oxford,1995, s. 124
[25] İbid
[26] http://www.cicr.org/dih.nsf/FULL/5107OpenDocument. Çeviri tarafımızca yapılmıştır.
[27] İbid
[28] “Bubi tuzakları doğaları itibariyle gereksiz acılar ve yaralanmalara sebep olacak araçlar olarak değerlendirilmemekte ve kullanımlarına genel bir yasak getirilmemektedir.” Bkz. Dinstein, Yoram, op.cit. s. 66
[29] Aynı yönde bkz. The Handbook of Humanitarian Law in Armed Confticts, Dieter Fleck (ed.), OxfbrdUniversity Press, Oxford,1995, s.130
[30] http://www.cicr.org/dih.nsf/FULL/575?0penDocument. Çeviri tarafımızca yapılmıştır.
[31] http://www.cicr.org/dih.nsf/FULL/575?0penDocument. Çeviri tarafımızca yapılmıştır.
[32] Dinstein, Yoram, op.cit., s. 68
[33] İbid
[34] Bettati, Mario, Droit Humanitaire, Editions du Seuils, Paris, 2000, s.51. Aynı yönde bkz. Dinstein, Yoram, op.cit. s.16–17.
[35] İbid
[36] Green, Leslie C., The Contemporary Law of Armed Conflict (second edition), Manchester University Pres, 2000, s.193. Aynı yönde bkz. Dinstein, Yoram, op.cit., s.62.
[37] Birleşik Devletler Ordusu’nun 2003 yılından beri envanterinde bulunan yaklaşık 19 tonluk Stryker tekerlekli zırhlı araçlarının 250 kiloluk, oldukça kuvvetli sayılabilecek IED’lere dayandığı bildirilmektedir. Detaylı bilgi için bkz. Rottman, G.;Johnson, H., Stryker Combat Vehicles, Osprey Publishing, Oxford, 2006 s. 42-44
[38] Aynı yönde bkz. Les mines terrstres antipersonnel : des armes indispensables (Observations et conclusions formulées aprés examen de l’étude du CICR http://www.cicr.org/Web/fre/sitefre0.nsf/htmlall/p0654/$File/FriendFoeReportObservations30Nov1Dec2004-fre.pdf
Silahlı Çatışmalar Hukuku Kapsamında
İrticalen Yapılan Patlayıcılar, Mayınlar Ve Tuzaklar[1]
Ar. Gör. Bleda R. KURTDARCAN[2]
Irak’ın işgalinden beri 2000’den fazla Birleşik Devletler ve Koalisyon Güçleri askerinin ölümüne ve çok sayıda askerin de yaralanmasına ve de sakat kalmasına yol açan irticalen yapılan patlayıcılar (improvised explosive devices – IED) 2006 yılından beri de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde yürüttüğü iç güvenlik harekâtında verdiği acı kayıpların da büyük kısmına sebep olmaktadır[3].
Birleşik Devletlerin Irak’ı işgalinden sonra devletlerin düzenli ordu birlikleriyle vur-kaç ve pusu yöntemleriyle mücadele eden ve kendine “gerilla” ve “direnişçi” gibi meşru bir anlam ifade edecek sıfatlar takan ancak çoğunlukla terörist faaliyetlerde bulunan hukuk dışı yapılanmaların silahlı mücadelelerinde sıklıkla başvurduğu bir muharebe aracı olarak gelecek yıllarda daha fazla karşı karşıya kalınacak gibi görülen IED’lerin[4]ve onunla karıştırılan diğer bazı patlayıcı araçların kullanılmasının uluslararası silahlı çatışmalar hukukunda ana hatlarıyla nasıl düzenlendiğinin incelenmesi bu yazının konusunu oluşturmaktadır. Ancak bu yazıda pozitif hukuka göre yapılacak analiz neticesinin hiçbir şekilde PKK ya da diğer terörist örgütlerin davranışına yön vermesi beklenmemelidir. Zira silahlı çatışmalar hukuku uluslararası olmayan silahlı çatışmaları dahi düzenlerken terörist faaliyetlerin (bunların hukuka aykırı doğalarının bir sonucu olarak) bu hukuka tabi olmadığını da açıkça belirtmiştir. Dolayısıyla bu makale kapsamında yapılacak tespitler sadece uluslararası ya da uluslararası olmayan bir silahlı çarpışmaya tarafların bu IED ve mayınları kullanırken hangi teamüli ya da ahdi silahlı çatışmalar hukuku kurallarıyla bağlı olduğunun ve binnetice işbu silahların ve onların kullanılmalarının yasaklı olup olmadığının anlaşılmasına yönelik olacaktır.
Çalışma konumuzu oluşturan bu silahlara ve onların kullanılmasına yönelik hukukun ne olduğunu incelemeden evvel bu silahların ne olduğunun anlaşılması gerekmektedir, irticalen yapılan, el yapımı patlayıcı araçlar olarak çevirebileceğimiz IEDler çoğunlukla işin uzmanları haricinde mayın kategorisi içinde değerlendirilmektedirler. Bunun bir sebebini bu patlayıcıların yapımında anti personel ya da anti araç mayınlarının kullanılmasında bulabiliriz. Ancak kanaatimiz odur ki bu patlayıcıların basında ve kamuoyunda mayın olarak adlandırılması bilinçli bir tercihten kaynaklanmamaktadır[5].Oysa silahlı çatışmalar hukukunda hangi silahın ya da muharebe şeklinin yasak olduğunun tespit edilmesi gibi açık hükümlerin gerekli olduğu bir alanda silah sistemlerinin farklılıkları onların kullanımının hukuki düzenlemeleri konusunda büyük önem arz etmektedir[6].
PATLAYICI MÜHİMMATLAR ve ARAÇLAR
Mayınlar
Kara mayınları, toprak üstü ya da altına yerleştirilen ve personel ya da aracın varlığıyla tetiklenen patlayıcı bir araçtır[7]. Mayınlar hem amaçlarına hem de yerleştirilme şekillerine göre sınıflandırılmaktadırlar. Buna göre, anti personel mayınlar göreceli olarak küçük, kişileri öldürmek ya da yaralamak amacı için dizayn edilmiş araçlardır. Anti tank ya da anti araç mayınları ise daha büyük, araçların tırtıl ya da tekerleklerini imhaya ya da aracın gövde altını delmeye yönelik patlayıcı içeren araçlardır. Mayınlar genellikle toprak altına elle ya da özel araçlarla gömülürler, dağıtılabilir mayınlar ise toprak üstüne elle; helikopterler ya da kara araçları üstüne konuşlandırılmış dağıtıcılarla ya da “kargo” mühimmatı aracılığıyla topçu ve uçaklar tarafından bırakılabilmektedirler.
Tipik bir anti personel mayını yarım kilo ile 1,5 kilo arasında bir ağırlığa sahiptir ve küçük parça tesirli bir patlayıcı içerir. Bu tip mayınlar genellikle basınca duyarlı bir tapa kullanmakta olup bir kişinin ağırlığı altına patlayacak şekilde tasarlanmıştır. Bir kabloya bağlı pimin hareketiyle tetiklenen anti personel mayınlar da sıklıkla karşılaşılan başka bir türdür. Anti personel mayınları genellikle öldürmek için dizayn edilmezler, yaralamak için yeterli miktarda tahrip gücüne sahip olacak şekilde üretilen mayınlar böylece mayın infilakına maruz kalarak yaralanan düşmanın tahliyesi için daha fazla sayıda kişinin meşgul olmasını (böylece savaşamamasını) ve çoğunlukla uzuv kaybı şeklinde tezahür eden bu tip yaralanmaların tabiatları itibariyle çevredekiler için “temiz bir ölümden” daha fazla moral bozucu etkisinin düşman taraf üzerinde oluşturacağı psikolojik yıkımı hedefler[8].
Anti tank mayınları ise 5–15 kilo arasında değişen bir ağırlığa sahiptir ve sadece ağır araçlar tarafından tetiklenmesini sağlamak amacıyla daha az hassas bir tapayla donatılmışlardır. Ağır araçların (tank ve zırhlı muharebe aracı gibi) durdurulmasından ziyade imhasını hedefleyen çukur imla haklı patlayıcı ile donatılmış mayınlar ise elektrikli temas tapası ile ya da manyetik tapa ile tetiklenmektedirler[9].
İED
El yapımı, irticalen yapılan patlayıcı araçlar olarak çevirdiğimiz bu patlayıcıların diğer patlayıcılardan temel farkı İngilizce adındaki improvised kelimesi işaret etmektedir. Bu kelime Latince öngörülemeyen/beklenmeyen anlamını taşıyan improvius’tangelmektedir. Tamamen evde yapılan, istenilen şekle sokulabilen ve dizaynı ve büyüklüğü yapanın elindeki malzemelere ve ihtiyaca uygun şekilde doğaçlama olarak şekillendirilen patlayıcılardan, askeri mühimmatın orijinal amacının ve ateşlenme mekanizması dışında, farklı fünyelerle tetiklenebilecek şekilde manipüle edilmesi neticesi elde edilen patlayıcılara kadar uzanan geniş bir yelpaze içinde yer alan ve patlayıcı özelliğinin dışında şeklen ve içerik itibariyle herhangi bir tasnife ve tanımlamaya tabi tutulmasının pek mümkün olmadığı patlayıcılar İED olarak kabul edilmektedirler. Birleşik Devletler Ordusu ve Deniz Piyadeleri için düzenlenen FMI3–34–119 kodlu geçici sahra talimatnamesine göre İED, “irticalen tasarlanan ve yapılan, yıkıcı, öldürücü, yanıcı kimyasallar içeren, imha etmek, yaralamak, korkutmak ya da dikkat dağıtmak amacına yönelik olarak kullanılan her türlü araçtır. Askeri mühimmatlar ve malzemeler kullanılarak yapılabileceği gibi çoğunlukla askeri olmayan parçalardan tasarlanan araçlardır”[10].
Daha eski tarihli FM 20–32 Mine/Countermine Operations başlıklı sahra talimatnamesinde bu araçlar için Expedient Devices adı kullanılmış ve “ilgili askeri birimin elinde amaca yönelik mayın bulunmadığı zaman elde bulunan malzemeyle yapılan anti personel ve anti araç amaçlı patlayıcılardır” şeklinde tarif edilmiştir[11].
Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi bu tip araçların yapımında kullanılan askeri malzeme çoğunlukla mayınlar olmaktadır. Bununla beraber bir İED ve mayın arasındaki temel fark yukarıdaki izahata binaen basitçe şu şekilde anlatılabilir: Bir patlayıcı aracın, üretildiğinde üzerinde bulunan fünyenin, bu aracın dizaynında düşünüldüğü etkilere maruz kaldığı hallerde tetiklenmesi neticesi vuku bulması söz konusuysa bu bir mayındır. Oysa aynı patlayıcı aracın fünyesinin tetiklenmesi bir kişi tarafından sonradan değiştirilmiş bir mekanizma aracılığıyla gerçekleştiriliyorsa bu durumda artık bir mayından değil irticalen yapılmış bir patlayıcı araçtan bahsedilecektir.
Mayınlar üzerlerinde bulunan fünyenin ateşlenmesi için gerekli etkinin gerçekleşmesi halinde patlarlar yani kurban tarafından tetiklenirler, IED’ler ise kullanıcı tarafından tetiklenirler[12].
Aynı şekilde askeri mühimmatın örneğin bir top ya da havan mermisinin top ya da havandan ateşlenmeksizin toprak altına ya da toprak üstüne yerleştirilip uzaktan kumanda, basınç düzeneği ya da yakınlık sensörü ile patlatılması halinde de el yapımı patlayıcı bir aracın varlığından bahsedilecektir. Bu noktada fünyenin kurban ya da kullanıcı tarafından tetiklenmesinin önemi yoktur. Zira patlatılan mühimmat dizayn edildiğinden farklı bir şekilde ve bunun sonucu olarak da tetikleme mekanizması manipüle edilerek kullanılmaktadır.
Patlayıcı olarak mayınların kullanılmadığı çoğu durumda IED’ler genelde mayınlarda olduğunun aksine toprak üstüne yerleştirilmektedir[13].
Diğer bir tür patlayıcı silah olan bubi tuzakları ise askeri terminolojide şu şekilde tanımlanmaktadır: “Şüphelenmeyen bir kişi tarafından müdahale edildiğinde ya da görünüşe göre güvenli olarak kabul edeceği bir harekette bulunduğunda tetiklenen (hilekârca düşünülmüş) patlayıcı”[14].
Yukarıda yapılan iki silah sisteminin anlaşılmasına yönelik kısa açıklamadan sonra uluslararası hukukun silahlı çatışmalar hukuku dalının bu silahları ve onların kullanılması yöntemlerini nasıl düzenlediğine kısaca göz atacağız.
SİLAHLI ÇATIŞMALAR HUKUKUNUN İLGİLİ DÜZENLEMELERİ
Bilindiği gibi silahlı çatışmalar hukukunun en temel iki prensibi siviller ve muharipler arasında ayırım yapmak ve silahlı çatışmaların tek doğrudan hedefi olabilecek muhariplerde ise gereksiz acılara sebep olacak silahların kullanılmasının yasaklanması olarak açıklanmaktadır[15]. Bu son ilkenin temelinde ise 1868 St. Petersburg Bilgirgesi’nden beri kabul edilen savaşın amacının “düşmanın askeri gücünün zayıflatılması ve bu amaca da olabildiğince yüksek sayıda askerin savaş dışı kılınması ile ulaşılacağının; bu amacın ise savaş dışı kalmış muhariplerin acılarını gereksiz yere artıran ve onların ölümünü kaçınılmaz kılan silahların kullanımı ile aşılmış olacağının” kabulü yatmaktadır[16].
Prof. Dinstein’ın da belirttiği gibi muhariplerde sebep olunan hangi acıların gereksiz olduğu konusunda Uluslararası Adalet Divanı’nın da belirlediği kıstas “meşru askeri amaca ulaşmak için verilmesi kaçınılmaz olan zarardan fazla” olandır[17]. Bazı silahların kullanımının sonuçları tiksindirici olabilir, ancak bu durum kendiliğinden işbu silahları hukuka aykırı kılmaz. Bir silah sadece, sebep olduğu yaralanma ve acılar mevcut durumun askeri gereklilikleri ışığında kaçınılabilir ise hukuka aykırıdır[18]. Ancak bu noktada çok önemli bir tespitin yapılması gerekmektedir: Silahlı çatışmalar hukukunda bir silahın gereksiz acı ve yaralanmalara sebep olup olmadığının kıstası sadece ve sadece anti personel kullanım amacıyla geliştirilen silahlar içindir. Zira düşman müstahkem mevziilerinin tahribi ya da ağır zırhlı araçlarının imhası için kullanılacak silahlar, bunların içinde ya da yakınında bulunan muhariplerde, onları savaş dışı kılmak için gerekenden çok ciddi yaralanmalara sebep olabilecektir[19]. Silahlı çatışmalar hukuku bu durumu dikkate almamaktadır.
Bu temel kurallar üzerinde şekillenen silahlı çatışmalar hukuku yukarıda bahsi geçen silahlar için ne gibi kurallar öngörmektedir? Bu sorunun cevabını açıkça bulabileceğimiz iki uluslararası anlaşma mevcuttur. Bunlardan birincisi 10 Ekim 1980 tarihli “Aşırı travmatik etkiler yarattığı ya da ayırım gözetmeden vurduğu kabul edilen bazı konvansiyonel silahların yasaklanması ya da kullanımına sınırlama getirilmesine dair sözleşmenin II no’lu Protokolü[20] ile Ottawa Anlaşması olarak da bilinen 18 Eylül 1997 tarihli “Anti personel mayınların kullanılmasının, depolanmasının, üretiminin ve transferinin yasaklanmasına ve bu mayınların imhasına dair sözleşmedir.” Mayınların bir alt türü olan anti personel mayınlara ilişkin olan ve lex specialis görünümünü haiz bu ikinci sözleşmeye daha ilerde kısaca değineceğiz ancak bizim konumuz açısından daha ziyade önem arz eden 1980 tarihli sözleşmenin II no’lu Protokolü olduğu cihetle öncelikle ve esas olarak orada düzenlenen hükümleri inceleyeceğiz.
Öncelikle belirtmek gerekir ki 1980 tarihli sözleşmenin II no’lu Protokolü yukarıda teknik açıdan yapmaya çalıştığımız IED/Mayın ayrımını kabul etmiş olup bunu tanımlar başlığı taşıyan 2. maddesindeki şu şekilde belirtmiştir:
“Mayın, uzaktan bırakılan ya da bilfiil, yerin altına, yüzeyine ya da toprağa yakın yerlere yerleştirilen, bir kişi ya da aracın varlığıyla, yakınlığı ya da temasıyla patlayan ya da infilak eden bir araçtır”[21].
“Diğer araçlar, öldürme, yaralama ya da zarar verme amacıyla elle yerleştirilen, uzaktan kumanda ya da otomatik olarak belli bir zaman süresi neticesinde harekete geçen cephane ve araçtır”[22].
Bubi tuzakları ise “öldürmek ya da yaralamak amacıyla düşünülmüş, yapılmış ya da bu amaca hizmet eder hale getirilmiş olan, görünüşte hiçbir tehlike içermeyen bir objenin hareket ettirilmesi, ona yaklaşılması neticesi ya da görünüşte hiçbir tehlikeye mahal vermeyecek bir hareket sebebiyle umulmadık şekilde tetiklenen araç ya da malzeme” olarak tanımlanmaktadır[23].
Bu tanımlamalardan çıkan sonuç odur ki iki çeşit silah arasında teknik açıdan var olan fark (patlayıcının “diğer araçlarda” belirtildiği üzere kurban tarafından değil de 3. bir araç ya da kişinin hareketi ile patlatılması ya da infilak ettirilmesi) silahlı çatışmalar hukukunda da dikkate alınmıştır. Şüphe yoktur ki askeri terminolojide IED olarak adlandırılan patlayıcılar bu düzenlemeler ışığında hukuk dilinde “diğer araçlar” olarak tanımlanmıştır.
Genel bir tespit yapmak gerekirse II no’lu Protokol’de öngörülen yasaklama, burada bahsi geçen silahların sebep olabileceği gereksiz acılar üzerine değil, bu silahların kullanımının sebep olacağı sivil/muharip ayırımı gözetmeyen sonuçlarının engellenmesi üzerine kuruludur[24]. “Protokol sadece mayınların, tuzakların ve diğer araçların, ayırım gözetmeden ciddi etkiler gösterebileceği bazı durumlarda kullanımını yasaklamaktadır”[25].
Protokol’ün ana hatlarıyla yukarıda belirttiği yasak kapsamına bahsi geçen mayın, tuzak ya da diğer araçların kullanılmasına ilişkin yasaklar ise aşağıdaki gibidir:
§ Protokol’ün 3. maddesinin 2. paragrafı uyarınca işbu silahlar ofansif, defansif ya da misilleme amacıyla sivil halka ya da sivil bireylere karşı kullanılamaz.
§ Protokol’ün 3. maddesinin 3. paragrafı uyarınca işbu silahların sivil/muharip ayırımı gözetmeyen kullanımları yasaktır. Ayırım gözetmeyen kullanımdan maksat askeri bir hedef dışına yönelik olarak kullanılma; belirli bir askeri hedefe yöneltilmeden yerleştirilme ya da gönderme; ya da elde edilmesi beklenen doğrudan ve somut askeri avantaja kıyasla orantısız sayılacak arızi sivil kayıplara neden olacak şekilde kullanılma halleridir.
§ Protokol’ün 3. maddesinin 4. paragrafı sivillerin bu silahların umulmayan etkilerinden korunması için her türlü önlemi almak gerektiğini belirtmektedir.
§ 4. madde uzaktan yerleştirilenler dışında diğer mayın, tuzak ve diğer araçların kara kuvvetleri arasında bir muharebenin geçmediği ya da böyle bir muharebenin mutlak olmadığı meskûn bir mahalde kullanımını yasaklamaktadır[26].
II no’lu protokol 6. maddesinde bubi tuzaklarının kullanımın kısıtlanması düzenlenmektedir. Hangi objelerle bubi tuzağı yapılmasının yasak olduğunu düzenleyen 6. maddenin 2. paragrafı ise farklı bir düzenleme getirmekte mayın ve diğer araçlar için öngörülmeyen şekilde gereksiz acı ve yaralanmalara sebep olacak tuzakların kullanılmasını yasaklamaktadır[27]. Aslında bu düzenleme yukarıda da bahsettiğimiz anti personel silahların gereksiz acı ve yaralanmalara yol açmayacak silahlar olması gerektiğini belirten silahlı çatışmalar hukukunun en temel kuralının sarih bir şekilde tekrarından başka bir şey değildir. Bubi tuzakları da tanımları itibariyle anti personel patlayıcılar olduğu ve zararsız görünümleri sebebiyle de özellikle siviller için ciddi bir tehdit arz ettikleri için böyle bir düzenlemeye tabi olmaları da doğaldır[28].
Protokol’ün geri kalan kısmında “diğer araçlar” başlığına dahil olduğunu ortaya koyduğumuz IED’ler ile ilgili başka bir düzenleme bulunmamaktadır. Argumentum a contrario yorumla ulaşılabilecek sonuç, mayın sınıfına girmeyen ve zararsız bir obje şeklinde kamufle edilmeyen diğer patlayıcıların kullanılmasının silahlı çatışmalar hukukunun genel ilkeleri (muharip/sivil ayırımı ve işbu patlayıcıların anti personel olmaları halinde gereksiz acı ve yaralanmalara sebep olmayacak şekilde dizayn edilmeleri) dışında herhangi bir sınırlamaya tabi olmadığıdır[29].
Aralarında Birleşik Devletler, Birleşik Krallık, Fransa, İtalya ve Rusya Federasyonu’nun bulunduğu 89 devletin taraf olduğu bu Protokol 1996 yılında değiştirilmiş ve uygulama alanı sadece uluslararası silahlı çatışmaları değil uluslararası olmayan silahlı çatışmaları da kapsar şekilde genişletilmiş; tanımlar başlıklı 2. maddesinin 5. paragrafında “diğer araçlar” için yapılan tanımlamaya açıkça “irticalen yapılan patlayıcılar” da eklenmiş, böylece bu tip patlayıcıların da hukuk terminolojisine sarih olarak girmesi sağlanmış ve daha önce açık düzenleme olmamasından ötürü bu tip patlayıcıların hangi silah kategorisine gireceğine dair var olabilecek şüpheler de ortadan kaldırılmıştır. Değiştirilmiş II no’lu Protokol’ün mayın, tuzak ve diğer araçların kullanımının sınırlandırılması başlıklı 3. maddesi Protokol’ün ilk haline göre farklı bir düzenlemede bulunmuş daha önceki 3. maddede sayılan yasaklamalara ilaveten ve diğer birkaç yeni hüküm dışında aşağıdaki yeni hükümleri de ihtiva eder hale gelmiştir. Nitekim 3. maddenin 3. paragrafı:
“Her koşulda, gereksiz acı ve yaralanmalara yol açacak şekilde tasarlanmış ya da gereksiz acı ve yaralanmalara yol açabilecek mayın, tuzak, ya da diğer araçların kullanılması yasaktır”[30] hükmünü getirmiştir.
Aynı 3. maddenin 5. paragrafı işbu patlayıcıların, tespit edilmelerini sağlayan aletlerin varlığını algıladığı anda tetiklenmelerini sağlayacak mekanizmalara sahip olmaları yasaklanmıştır[31].
Siviller için tehlike arz etmesinin önüne geçilmesi için anti personel mayınların belli süre sonra kendi kendini dezaktive edebilecek şekilde tasarlanması zorunluluğu da eklenmiştir.
Tüm bu gelişmelere rağmen uluslararası kamuoyu anti personel mayınlar konusunda silahlı çatışmalar hukukundaki düzenlemelerden memnun kalmamış, özellikle Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin yoğun çalışmaları neticesi mayınların muharip ve sivil ayak izi farkını saptayamadan patlayan araçlar olduğu için ayırım yapmadan vuran silahlar olarak değerlendirilmesi ve de muharebeler bittikten sonra çok uzun süreler boyunca aktif olarak kalabilmeleri nedeniyle sivil hayatı olumsuz etkilemeleri gibi argümanlarla bu anti personel mayınların tamamen yasaklanması çalışmaları hız kazanmıştır[32]. Nihayet sivil toplum örgütlerinin de tarihte görülmemiş etkisi altında 1997’de “Anti personel mayınların kullanılmasının, depolanmasının, üretiminin ve transferinin yasaklanmasına ve bu mayınların imhasına dair sözleşme” Ottawa’da imzalanmıştır. 2007 yılı temmuz ayı itibariyle 157 devletin taraf olduğu, mayınların sadece bir türü olan anti personel mayınları tamamen yasaklayan bu sözleşmenin Rusya Federasyonu ve Birleşik Devletler gibi düzenlenen alandaki çıkarları birinci derecede etkilenen devletlerin imzalamaması ve uygulama için öngörülen uzun sayılabilecek süreler dikkate alındığında şu an için teamüli hukuku oluşturduğu söylenemese de yakın gelecekte teamüli hukukun bir parçası olacağı doktrinde kabul edilmektedir[33].
Bu alanda değinilmesi gereken son önemli nokta sivil araçlar tarafından da tetiklenebilesi imkânı olan anti araç (anti tank) mayınlarının hiçbir şekilde yasak kapsamına alınmadığıdır.
IED’ler YASAKLI SİLAHLAR MIDIR?
Silahlı çatışmalar hukuk kurallarının üzerinde şekillendiği iki ilke mevcuttur: Askeri gereklilik ve insancıllık. İnsancıllık prensibi savaşın aşırılıklarını, sebep olabileceği taşkınlıkları ve vahşeti sınırlayıp yumuşatmayı amaçlamakta, savaşın etkilerini savaşta meşru ve gerekli olanın en azında tutmayı amaçlamaktadır[34]. Prof. Dinstein’in çok güzel bir şekilde işaret ettiği gibi silahlı çatışmalar hukukunun hiçbir kuralı askeri gerekliliği gözden kaçırmaz ve yine de her kuralı insancıllık ilkesinden esinlenmiştir[35]. Ancak bu iki zil ve çatışma içindeki kavram tarafından şekillendirilen kuralların her zaman kolay uygulanabilir ya da vicdani açıdan çok da tatminkâr düzenlemeler getirdiği söylenemez. Bu tip düzenlemelere en sık olarak belli silah sistemlerinin (savaş araçlarının) kullanımının tümden değil de bazı hallerde yasaklanması örnek olarak gösterilebilir. Kapalı yerlere, koruganlara, ya da zırhlı araçlara karşı kullanılması hukuka uygun kabul edilen napalm, açıktaki piyadeye karşı kullanıldığında gereksiz acı ve yaralara sebep olduğu için yasak kapsamına değerlendirilen bir silahtır[36]. Silahlı çatışmalar sırasında bazı silahların kullanılması askeri gereklilikler sebebiyle kaçınılmaz olabilir. Yazımızın esas temasını teşkil eden IED’ler de günümüzdeki silahlı çalışmalar hukuku kuralları ışığında değerlendirildiğinde böyle bir görünüm arz etmektedirler. Güncel pozitif hukuka göre (1980 Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesi’nin değiştirilmiş II no’lu Protokol’ü) “diğer araçlar” sınıfı içinde telakki edilen bu patlayıcı araçların ancak aşırı yaralanma ve acıya sebep olacak şekilde kullanılmasını yasaklamaktadır. Oysa yukarıda da belirttiğimiz ve sözleşmelerde yapılan düzenlemelerde de görüleceği gibi bir silahın aşırı acı ve yaralanmaya sebep olduğu için yasaklanması sadece anti personel amacıyla kullanılan silahlar için mümkündür. Dolayısıyla anti araç maksadıyla yerleştirilen IED’lerin patlatılması sebebiyle muhariplerde vuku bulan yaralanmalar (özellikle de uzuv kayıpları) ne derece ciddi ve onları muharebe dışı bırakmak için ne denli gereksiz olursa olsun eğer IED’lerin patlatılmasıyla elde edilen zırhlı ve ağır zırhlı araçları imha etmek için gereken bir tahrip gücüyse bu patlama neticesi meydana gelen ağır ve ölümü kaçınılmaz kılacak yaralanmaların artık silahlı çatışmalar hukukuna göre aşırı sayılması mümkün olmayacaktır. Özellikle çoğu anti tank mayınına ve anti tank silahına karşı dayanıklı olarak dizayn edilen yeni nesil zırhlı araçlarla mücadelede bu çeşit yapımı basit, ucuz ancak bir o kadar da etkili silahlara duyulan ihtiyaç sebebiyle yakın bir gelecekte daha sıklıkla özellikle de teknolojik olarak gelişmiş bir hasıma karşı yürütülen mücadelelerde başvurulacak ve gittikçe de tahrip gücü arttırılacak bir silah olacak gibi gözükmektedir[37]. Hedef alman araçların dayanıklılığı arttıkça tahrip gücü yüksek patlayıcılar kullanılacak bu da araç içindeki personelde ciddi ve ölümü kaçınılmaz kılacak yaralanmalara sebep olacaktır.
Dolayısıyla, güncel silahlı çatışmalar hukukunun konuyla ilgili olan düzenlemelerine yakından bakıldığında yüksek tahrip gücü olan IED’lerin doğrudan muhariplere karşı kullanılması hali dışında bu silahların muharebe aracı olarak kullanılmasının yasaklanmadığı, araçlara karşı kullanıldığında araç içerisindeki personelde meydana gelen ağır yaralanmaların ise gereksiz yere yaralanma olarak değerlendirilmediği zira bunların belirli bir askeri amaca (askeri aracı imha etmek için) ulaşılması için verilmesi gereken kaçınılmaz fiziksel zararlar olarak kabul edildiği görülmektedir.Gerek taraf devletlerin niteliği gerekse de düzenlemelerinin içeriği nedeniyle bizce düzenlemeleri teamül hukuku niteliğini haiz olan 1980 tarihli “Aşırı travmatik etkiler yarattığı ya da ayırım gözetmeden vurduğu kabul edilen bazı konvansiyonel silahların yasaklanması ya da kullanımına sınırlama getirilmesine dair sözleşmenin 1996 yılında değiştirilen II no’lu Protokolü’nde ‘gereksiz acı ve yaralanmalara sebep olacak IED’lerin kullanımının her koşulda yasaklanmış olması” bu konuda kuşku duymamıza sebep olacak bir ifade içermektedir. Ancak buradaki her koşulun sadece anti personel amaçlarla IED’lerin kullanıldığı durumlar için geçerli olduğu kabul edilmelidir. Zira tank imha edecek kadar güçlü anti tank mayınlarının yasaklanmadığı gibi, anti personel mayınların tamamen yasaklanması süreci incelendiğinde bu silahların hasmın piyadesini savaş dışı bırakmak için kullanılabilecek diğer metotlardan çok daha fazla etkili olmamakla beraber bu silahların etkilerine maruz kalanlarda gereksiz ve aşırı acı ve yaralanmalara sebep olduğu gerekçesi yoğun bir şekilde işlenmiştir. Uluslararası Adalet Divanı’nın da yukarıda bahsi geçen danışma görüşünde kullandığı mantığı bu konuyu tatbik edecek olursak: anti personel mayınların sebep olduğu yaralanmaların kaçınılmaz, olmadığı yani aynı amaca başka araçlarla ve daha az, zarar vererek ulaşılabileceği kabul edilmektedir[38]. Ne yazık ki güncel silahlı çatışmalar hukukunun düzenlemeleri ve askeri ihtiyaçlar dikkate alındığında anti araç amacıyla kullanılan IED’lerin böyle bir mantık sebebiyle hukuka aykırı kabul edilmesi mümkün görünmemektedir.
KAYNAKÇA :
1. Bettati, Mario, Droit Humanitaire, Editions du Seuils, Paris, 2000
2. Dinstein, Yoram, The Conduct of Hostilities under the Law of International Armed Conflict, Cambridge University Press, Cambridge, 2005
3. Green, Leslie C, The Contemporary Law of Armed Conflict (second edition), Manchester University Press, 2000
4. The Handbook of Humanitarian Law in Armed Conflicts, Dieter Fleck (ed.), Oxford University Press, Oxford,1995
5. Luttwak, E.; Koehl S. L., Dictionary of Modern War, Gramercy Books, New York, 1991
6. Rottman, G.;Johnson, H., Stryker Combat Vehicles, Osprey Publishing, Oxford, 2006
7. FM 5-31 Boobytraps, Headquarters Department of the Army, Washington, 1965
8. FM 20-32 Mine / Countermine Operations, Headquarters Department of the Army, Washington, 1992
9. FMI3-34-119 Improvised Explosive Device Defeat, Headquarters Department of the Army, US Marine Corps, Washington, 2005
İnternet kaynakları :
6. http://www.history.navy.mil
[1] Bu yazı Ağustos 2007 tarihinde kaleme alınmıştır (THK notu: Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Sayı 2007/1’den Ayrı Basıda yayınlanmış olup yazarının izniyle bu sitede yayınlanmaktadır).
[2] Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Devletler Umumi Hukuku Anabilim Dalı, Araştırma Görevlisi.
[3] Irak’taki sivil ve askeri zayiatın istatistikleri tek düzelik arz etmemektedir. Zayiat sayısı ve nedenlerine ilişkin olarak bkz. http://icasualties.org/oif/default.aspx. Özellikle de IED kaynaklı zayiata ilişkin olarak bkz. http://icasualties.org/oif/IED.aspx. Türkiye’de gerçekleştirilen iç güvenlik harekâtlarında sırasında verilen zayiatların ve TCDD’nın trenlerine karşı düzenlenen saldırıların IED’ler ile yapılan saldırılardan kaynaklandığını tahmin ediyoruz. Zira Genel Kurmay Başkanlığı’nın resmi açıklamaları sadece etkisiz hale getirilen patlayıcıların tasnifini yapmaktadır. Biz buradan çıkarılan istatistiği terör örgütü tarafından patlatılan patlayıcılara da uygulayarak böyle bir sonuca ulaşıyoruz. Detaylar için bkz. http://www.tsk.mil.tr/HABERLER_ve_OLAYLAR/13_Patlayici_Madde_ve_Mayin_Kullanma_Olaylari/13_Patlayici_Madde_ve_Mayin_Kullanma_Olaylari.html.
[4] Teknoloji, Ulusal Güvenlik ve Savunma Uzmanı Clay Wilson, IED tehdidi konusunda Birleşik Devletler Kongresi’ne sunduğu “Improvised Explosive Devices (IEDs) in Iraq: Effects and Countermeasures” başlıklı raporunda bu tespite katılmaktadır. Rapor için bkz. http://www.history.navy.mil/library/online/ied.htm.
[5] Amerikan basını daha dikkatli bir terminoloji kullanarak IED’lerin genelde konuşlandırıldığı yer olan yol kenarlarına atıfta bulunarak IED’lere yol kenarı bombaları (roadside bombs) da demektedir.
[6] Dinstein, Yoram, The Conduct of Hostilities under the Law of International Armed Conflict, Cambridge University Press, Cambridge, 2005, s. 61
[7] Luttwak, E.; Koehl S. L., Dictionary of Modern War, Gramercy Books, New York, 1991,s.393
[8] İbid
[9] İdem
[10] FMI3–34–119 s.1–5 www.us.army.mil
[11] FM 20–32 Mine/Countermine Operations Headquarters Department of the Army, Washington, 1992 s. 13–29
[12] Tüm mayınların sadece kurban tarafından tetiklenebilir olduğu ifadesinin bazı istisnaları olduğunun belirtilmesiyle yumuşatılması gerekmektedir. Zira Birleşik Devletler Ordusu’nun FM 20–32 Mine/Countermine Operations başlıklı sahra talimatnamesinde de belirtildiği gibi bazı mayınlar uzaktan kumanda ile de patlatılabilir olarak dizayn edilmektedirler.
[13] IED’lerin Amerikan basınında yol kenarı bombaları olarak anılmalarının sebebi olan bu uygulama, altta patlayan ve tahrip güçleri öngörülebilen mayınlara karşı askeri araçlarda alınan koruyucu önlemlerin IED’ler söz konusu olduğunda yetersiz kalmasının en temel nedenidir.
[14] FM 5–31 Boobytraps, Headquarters Department of the Army, Washington, 1965, s.3 Bununla beraber Vietnam Savaşı tecrübelerinden sonra bubi tuzaklarının illa ki de patlayıcı araçlar olması gerekmediği ve şüphelenmeyen bir kişi tarafından müdahale edildiğinde ya da görünüşe göre güvenli olarak kabul edeceği bir harekette bulunduğunda tetiklenen ve zayiata sebep olacak şekilde düzenlenmiş her türlü patlayıcı ya da patlayıcı olmayan araç olarak kabul edildiği görülmektedir. Bkz. FM 20–32 Mine/Countermine Operations, Headquarters Department of the Army, Washington, 1992 s. 13–1 ve FMI 3–34–119 s.1–4 (tamamı kamuoyuna açık olmayan bu talimatnamenin ulaşılabilir kısımları için bkz. http://www.fas.org/blog/secrecy/2007/02/us_army_on_improvised_explosiv.html).
[15] Uluslararası Adalet Divanı’nın “Nükleer Silahların Kullanılması Tehdidi ya da Kullanılmasının Hukukiliği” hakkındaki danışma görüşü § 74 ve 87 arası. Bkz. http://wwwicj-cij.org/docket/index.php?sum=498&code=unan&pl=3&p2=4&ca-se=95&k=el&p3=5.
[16] The Handbook of Humanitarian Law in Armed Conflicts, Dieter Fleck (ed.), Oxford University Press, Oxford,1995, s. 121–122
[17] Dinstein, Yoram, op.cit.s. 56
[18] İbid
[19] Aynı tespit için bkz. Dinstein, Yoram, s.60
[20] Mayınların, Tuzakların ve Diğer Araçların Kullanımının Yasaklanmasına ya da Kullanımına Sınır Getirilmesine Dair Protokol
[21] http://www.cicr.org/dih.nsf/FULL/510?OpenDocument. Çeviri tarafımızca yapılmıştır.
[22] İbid
[23] İdem
[24] Aynı yönde bkz. The Handbook of Humanitarian Law in Armed Conflicts, Dieter Fleck (ed.), Oxford University Press, Oxford,1995, s. 124
[25] İbid
[26] http://www.cicr.org/dih.nsf/FULL/5107OpenDocument. Çeviri tarafımızca yapılmıştır.
[27] İbid
[28] “Bubi tuzakları doğaları itibariyle gereksiz acılar ve yaralanmalara sebep olacak araçlar olarak değerlendirilmemekte ve kullanımlarına genel bir yasak getirilmemektedir.” Bkz. Dinstein, Yoram, op.cit. s. 66
[29] Aynı yönde bkz. The Handbook of Humanitarian Law in Armed Confticts, Dieter Fleck (ed.), OxfbrdUniversity Press, Oxford,1995, s.130
[30] http://www.cicr.org/dih.nsf/FULL/575?0penDocument. Çeviri tarafımızca yapılmıştır.
[31] http://www.cicr.org/dih.nsf/FULL/575?0penDocument. Çeviri tarafımızca yapılmıştır.
[32] Dinstein, Yoram, op.cit., s. 68
[33] İbid
[34] Bettati, Mario, Droit Humanitaire, Editions du Seuils, Paris, 2000, s.51. Aynı yönde bkz. Dinstein, Yoram, op.cit. s.16–17.
[35] İbid
[36] Green, Leslie C., The Contemporary Law of Armed Conflict (second edition), Manchester University Pres, 2000, s.193. Aynı yönde bkz. Dinstein, Yoram, op.cit., s.62.
[37] Birleşik Devletler Ordusu’nun 2003 yılından beri envanterinde bulunan yaklaşık 19 tonluk Stryker tekerlekli zırhlı araçlarının 250 kiloluk, oldukça kuvvetli sayılabilecek IED’lere dayandığı bildirilmektedir. Detaylı bilgi için bkz. Rottman, G.;Johnson, H., Stryker Combat Vehicles, Osprey Publishing, Oxford, 2006 s. 42-44
[38] Aynı yönde bkz. Les mines terrstres antipersonnel : des armes indispensables (Observations et conclusions formulées aprés examen de l’étude du CICR http://www.cicr.org/Web/fre/sitefre0.nsf/htmlall/p0654/$File/FriendFoeReportObservations30Nov1Dec2004-fre.pdf