Prof. Dr. Zehra ODYAKMAZ
Türk Hukuk Kurumu
Yönetim Kurulu Üyesi
15 Temmuz darbe girişiminden sonra Bakanlar Kurulu olağanüstü hal ilân etmiş ve Anayasa’nın mülga 121/3. maddesi hükmü uyarınca olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri çıkarmıştır. Bu kararnameler TBMM tarafından değiştirilerek veya aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Kanun hükmü haline gelen bu kararname hükümleri uyarınca terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan kişiler başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın kamu görevinden çıkarılmıştır.
Doğrudan olağanüstü hal kararnameleri ile yapılan kamu görevliliğinden çıkarmalara karşı başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulmuştur.
Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu, terör örgütüne üyelik suçlamasıyla yapılan ceza yargılamasında hakkında beraat veya takipsizlik kararı verilen ve kamu görevliliğinden çıkarılan kişilerin birçoğunu görevine iade etmemiştir.
Komisyonun bu işlemlerinin iptali talebiyle Ankara idare mahkemesinde dava açan bu şahısların davaları reddedilmiştir.
Ankara idare mahkemesinin bu kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine Ankara bölge idare mahkemesi şu sonuçlara varmıştır:
“Ceza yargılamasında kamu görevlilerinin terör örgütlerine üyelik veya yardım nedeniyle ceza almaları halinde, idarî yargı mercilerince, bu ceza nedeniyle başka bir delile ve araştırmaya ihtiyaç duyulmaksızın; OHAL Komisyonu’na yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir. Zira kamu görevinden çıkarma gerekçelerinden olan ‘üyelik’ unsuru, bir mahkeme kararı ile tespit edilmiş olmaktadır.
İlgililer hakkında terör örgütü üyeliği kapsamında açılmış olan ceza davalarının derdest yani kesinleşmemiş olması durumunda ise -velev ki ilk derece mahkemeleri ve istinaf mahkemeleri terör örgütü üyeliği suçunun unsurlarının sabit olduğu gerekçesiyle hüküm kurmuş olsun- masumiyet karinesi nedeniyle idarî yargı mercilerinin söz konusu cezayı dayanak alarak karar vermesi mümkün görülmemektedir…..
Ayrıca iltisak; yani yapışıkmış gibi birlikte hareket etme, gönüllü şekilde tâbi olma, aynı yöne bakma, olayları aynı bakış açısıyla değerlendirme, eylemlerini bir grubun, örgütün ya da yapının işaretleri, talimatları, yönlendirmelerine göre geliştirme ve bunu yaparken dünyevî ya da uhrevî faydalar umma hali ile irtibat; yani bir çıkar ilişkisi nedeniyle gönüllü veya gönülsüz kendi davranışlarını bireysel iletişim yoluyla ya da yazılı ve görsel basın, sosyal medya paylaşımları üzerinden gelen mesajları dikkate alarak belirleme hali de kamu görevinden çıkarmanın hukukî gerekçeleri arasında sayılmıştır. Bu nedenle, ilgililer hakkında ceza yargılamasında üyelik suçlamasıyla açılan davada beraat kararı verilmiş olsa dahî idarî yargı yeri irtibat ve iltisak unsurları yönünden de işlemi incelemek zorundadır…” .
Danıştay da meslekte kalması uygun görülmeyen bir yargı mensubunun açmış olduğu bir iptal davasında: “…Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir…” tespitinde bulunmuştur.
Önemle belirtmek gerekir ki; olağanüstü hal döneminde tesis edilen kamu görevinden çıkarmalar bir disiplin soruşturması olmaksızın tesis edildiklerinden disiplin cezası niteliğinde görülmemektedir, bu yönüyle de 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tâbi değildir. Bununla birlikte kamu görevinden çıkarma disiplin soruşturması sonucunda verilen devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla benzer niteliktedir. Bu nedenle kamu görevinden çıkarmaların idarî ve yargısal denetimi ile ceza soruşturmaları arasındaki ilişki açısından Danıştay’ın ceza soruşturması ile disiplin soruşturması arasındaki ilgiye ilişkin içtihadı emsal teşkil edecektir.
Bir memur hakkındaki disiplin soruşturması sürecinin devamı için ceza soruşturmasını bekleme zorunluluğu olmadığı gibi memurun ceza soruşturmasından bir mahkûmiyet kararı almaması da hakkında disiplin işlemi tesisine engel teşkil etmeyecektir. Zira suçun oluşması için gerekli olan nitelikteki eylemler gerçekleşmediği müddetçe ceza yargılamasında suçun oluşumu için aranan “tipiklik” oluşmayacağından bir suçtan da söz edilemeyecektir. Ancak suçu oluşturmaya yetmeyen bu fiillerin disiplin suçuna vücut vermesi ihtimal dâhilindedir. Çünkü korunmak istenen fayda birbirinden farklıdır.
Disiplin soruşturmasının yapılış amacı kısmî düzeni korumak iken; ceza yargılamasının yapılış amacı kamu düzenini korumaktır. Kamu düzenini korumanın kısmî düzeni korumaktan daha önemli olduğu söylenebilir.
Ancak darbe girişimi sebebiyle ilân edilen olağanüstü halden sonra kamu görevlilerinin çıkarılmaları için aynı tespit isabetli değildir. Nitekim Danıştay da bu kararların millî güvenliğin, kamu düzeninin ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla tesis edildiğini belirtmiştir.
Cezaların etki ve sonuçlarının ağırlığı ve koruduğu hukuk düzeni dikkate alınarak; disiplin cezaları için “şüpheden sanık yararlanır” ilkesinin her zaman tam olarak ve mutlak surette uygulanmadığı söylenmektedir.
Olağanüstü hal ilânından sonra kamu görevinden çıkarılmaların; etki ve sonuçlarının ağırlığı dikkate alındığında alelade disiplin yaptırımları gibi değerlendirilemeyeceği açıktır.
Bu nedenle delil yetersizliği sebebiyle verilen beraat kararları sonrasında aynı fiil sebebiyle kamu görevinden çıkarılmaların “şüpheden sanık yararlanır” ilkesinin mutlak biçimde uygulanması ile idare mahkemeleri tarafından iptal edilmesi hukuk devleti ve âdil yargılanma açısından isabetli olacaktır.
Ankara bölge idare mahkemeleri ise beraat kararlarının terör örgütü üyeliğine ilişkin olduklarını belirterek irtibat ve iltisak tespiti halinde mevzuata göre yine kamu görevinden çıkarma kararı verilebileceği yorumunu yapmıştır. Bu kararla ayrıca kararnamede yer alan terör örgütüne “iltisak” ve “irtibat” tanımı ilk kez bir yargı kararıyla yapılmıştır.
Kanundaki ifade şeklinin, kullanılacak dilin kanunun anlaşılmasında büyük önemi vardır. Kanunda yer alan sözcük ve deyimlerde bellilik, birliktelik tatbik kolaylığı için bir ihtiyaçtır.
Anayasa Mahkemesi de bu hususu bir kararında şöyle açıklamıştır:
“Hukukî güvenlik ve belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin önkoşullarındandır. Hukukî güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir…”.
Türk Dil Kurumu güncel Türkçe sözlüğünde “üye” herhangi bir topluluğu oluşturan bireylerden her biri; “mensup” bir yerle veya bir kimseyle bağlantısı olan, ilişkili, -den olan, -e bağlı (kimse); “irtibat” bağlantı; “iltisak” ise kavuşma, bitişme, birleşme olarak tanımlanmıştır.
Söz konusu kavramları birbirinden ayırabilmek bile oldukça zorken Ankara bölge idare mahkemelerinin üyelik, irtibat, iltisak ayrımına girerek net, anlaşılabilir ve uygulanabilir olmayan bir tanımlama yapması hukukî güvenlik ve belirlilik ilkesine aykırıdır.
Bir grup akademisyenin Türkiye’nin terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar sırasındaki sokağa çıkma yasaklarının ve çatışmaların sona erdirilmesi çağrısı yapan bildirisi ise Anayasa Mahkemesi tarafından ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmiştir.
İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilen bir fiil sebebiyle ilgililerin terör örgütüyle irtibat ya da iltisak bağı kurularak kamu görevinden çıkarılmaları Anayasa Mahkemesi kararıyla çelişecektir.
Tüm bu açıklamalar ışığında ceza mahkemeleri tarafından Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesi uyarınca yargılanıp beraat eden şahısların kamu görevinden çıkarılmalarına yönelik işlemleri de iptal edilmelidir. Aksi yönde kararlar hukukî güvenlik ve belirlilik ilkesi, ifade özgürlüğü ve âdil yargılanma hakkına aykırı olacaktır.