27 12 2019
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından, 14.12.2019 tarihli Resmi Gazetede, Faizsiz Finans Kuruluşlarının bağımsız denetimini yürüten denetçilerin öncelikle Fıkhi (Şeri) ilke ve kurallara uymalarını öngören ve söz konusu ilke ve kuralları, özel bir danışma komitesinin belirleyip yorumlayacağını belirten çeşitli “kurul kararları” yayımlanmıştır. Buna göre, faiz yerine kar payı dağıtan bankaları denetleyecek olan denetçilerin,-bu alandaki bütün denetçilerin uyması gereken ilke ve kurallara göre değil,- Fıkhi (Şeri) ilke ve kurallara göre görev yapacakları belirlenmiş olmaktadır. Bu ilke ve kurallara uyulup uyulmadığını hangi organın denetleyeceği ise, açık bırakılmıştır. Bu düzenleme, ülkemizde hukuk birliğinden ayrılıp, ikili hukuk sistemine geçişin hazırlığı olarak yorumlanabilinir.
Anayasanın 2. Maddesi uyarınca, Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerinden biri laiktir ve buna göre, devletin görev, yetki ve sorumluluğu ile ilgili yönetim işlerinde dini ilke ve kurallara öncelik tanınamaz, laik hukukun ilke ve kurallarının önüne geçirilemez. Faizsiz Finans Kuruluşlarının denetimi de devletin görev, yetki ve sorumluluk alanı içindedir; bu nedenle, faizsiz finans kuruluşlarının denetiminin Fıkhi (Şeri) ilke ve kurallara öncelik tanınarak yapılması Anayasanın laiklik ilkesine aykırıdır. Bunun, temel insan haklarından olan, bireylerin din ve vicdan özgürlüğü ile karıştırılmaması gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (AİHS) ve buna ek 1 no.lu Protokole 18.5.1954 tarihinde taraf olmuş ve bu tarihten itibaren, ülkenin tamamında, devletle gerçek ve tüzel kişiler arasındaki ilişkilerde, AİHS ve ek 1 no.lu Protokolde güvence altına alınan hak ve özgürlüklere öncelik tanınması yükümlülüğü üstlenilmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin bu alanda tek çekincesi bulunmaktadır; o da, eğitim birliği ile ilgili “Tevhidi Tedrisat Kanunu” noktasındadır.
Türkiye Cumhuriyetinin yukarıda belirtilen yükümlülüğü, 2004 Anayasa değişikliği ile Anayasanın 90. Maddesine, “(…) temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır” ibaresinin eklenmesiyle, Türkiye Cumhuriyetinin laik hukukunun referansları (başvuru kaynakları) anayasal düzeyde belirlenmiş bulunmaktadır.
Bu çerçevede, Türkiye Cumhuriyetinin laik niteliğine ve yükümlülüklerine rağmen, ikili hukuk sistemine geçilemeyeceği ve bu yöndeki girişimlerin sonuçsuz kalacağı kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Türk Hukuk Kurumu
Yönetim Kurulu Başkanı
Av. Yaşar Çatak