Ana SayfaArşivMakalelerEGE ADALARININ SİLÂHLANDIRILMASI VE İŞGALİ

EGE ADALARININ SİLÂHLANDIRILMASI VE İŞGALİ

Kurumumuz Üyesi Prof Dr. Hikmet Sami Türk’ün yazılı açıklaması : 

 

 “Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasından sonra Türkiye Devletinin bağımsız varlığının tanınmasının uluslararası belgesi olan 1923 Lozan Barış Antlaş-ması ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan, fakat Türkiye’nin taraf olmadığı 1947 Paris Anlaşması uyarınca Yunanistan’ın Limni, Semadirek ve Doğu Ege adaları (Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya) ile 12 Ada (Stompalya, Rodos, Kalki, Skarpanto, Kasas, Piskopis, Misiros, Kalimnos, Leros, Patmos, Lipsos, Sömbeki, İstanköy), bunlarla bağlantısı olan adalar ve Meis’te kolluk kuvvetleri dışında silâhlı kuvvet bulundurmaması ve tahkimat yapmaması gerekmektedir. Ancak Yunanistan, anılan  adalar kendisine bırakılırken konulan bu koşula uymamaktadır. Oysa bu koşul, Ege denizinde adalardan Türkiye’ye bir tehdit gelmemesi, Ege’de barışın korunması için konmuş bir jeostratejik denge koşuludur.  Millî Savunma Bakanı Akar’ın ‘Bundan sonra böyle bir şey yapamazsınız.’ sözü, şimdiye kadarki uygulamayı, dolayısıyla onun devamını kabul anlamına gelebilecek bir ifadedir.

Kaldı ki Yunanistan, sadece sözü edilen adaların silâhlandırılması ile yetinmemiş; 2004 yılında Ege denizinde bulunan, Lozan Barış Antlaşması’na göre kıyıdan itibaren 3 mil içerisinde oldukları ve haklarında başka bir hüküm konmadığı için Türkiye’ye ait olan,  Aydın ili sınırları içinde bulunan 17 ada ve 1 kayalığı işgal etmiştir. AKP iktidarı,  bu duruma seyirci kalmıştır. Oysa 1996’da Kardak krizinde Başbakan Tansu Çiller başkanlığındaki DYP-CHP Koalisyon Hükümeti, sonuç alan kararlı bir tutum izlemişti.

Türkiye’nin en kısa süre içinde Yunanistan’ın Ege’de yarattığı oldubittilere son verilmesi için,  diplomatik seçenekler sonuna kadar kullanılmakla birlikte;  −Ege’de Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarma olasılığına karşı TBMM tarafından kabul edilen 8.6.1995 tarihli bildiride belirtildiği gibi− ‘Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine askerî bakımdan gerekli görülecek  olanlar dahil olmak üzere tüm yetkilerin verilmesi’   kararında olduğu gibi açık ve kesin  bir tutum ortaya koyması gerekir. Söz konusu olan, vatan savunmasıdır. Kayalık da olsa, ülke  toprağının en küçük parçasını bile korumak durumundayız.”