Ana SayfaArşivMakalelerDİYANET İŞLERİ BAŞKANI VE AKP İKTİDARINA UYARILAR

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI VE AKP İKTİDARINA UYARILAR

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI ve AKP İKTİDARINA UYARILAR
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Türk Hukuk Kurumu Onur Kurulu Başkanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com facebook.com/profsaltik X : @profsaltik


DİB A. Erbaş’ın, “Kur’an’a dayanmayan, Müslümanlara söylenmemesi gereken bir husus hutbelerde
yer almamaktadır.” (19.08.2025, SÖZCÜ, S. Öztürk) sözleri tuzaklı ve çok tehlikelidir,
iyi niyetli hiç değildir. Niçin, açıklayalım :
1. Yurttaşları dinsel inancına, Müslüman olan-olmayan diye ayrıştırıyor.
2. Yurttaşların yasalar önünde eşitliği (AY m.10, 41..) ilkesini görmezden geliyor; Anayasayı çiğniyor.
3. Sözleri kendince salt “Müslümanlara” olsa da, AY m.24/son buna izin vermiyor.
4. Buradan kalkarak müslümanlara ve olmayanlara “2’li hukuk sistemi”nin kapısını aralamak istiyor.
Açıktır ki; demokratik hukuk devletinde tek bir hukuk sistemi vardır, o da Laik-Seküler hukuktur.
***
Şer’i (İslami) Hukuk – geleneksel fıkıh yorumlarına göre, miras paylaşımında erkeğe kadının iki katı
pay verilir. Oysa Türk Medeni Kanunu’nun 495. Maddesi, mirasta kadın ve erkek çocukların
eşit haklara sahip olduğunu belirtir :
– “Mirasbırakanın birinci derece mirasçıları, onun altsoyudur. Çocuklar eşit olarak mirasçıdırlar.”
Bu maddeyle birlikte, Osmanlı dönemi Mecelle’sinde var olan miras eşitsizliği ortadan kaldırılmış
ve kız-erkek ayrımı yapmaksızın tüm çocuklara eşit kalıt (miras) hakkı tanınmıştır.
O Türk Medeni Yasası ki; 04.10.1926’da yürürlüğe girince, Lozan Andlaşması gereği kendi dinsel
hukuklarını uygulama hakkı olan Müslüman olmayan azınlıklar (Rum, Ermeni, Musevi), T.C.
Devletine verdikleri dilekçelerle yeni Medenî Kanun’a bağlanmayı seçti! Lozan Barışı (24.07.1923),
Türkiye’de bu azınlıklara aile hukuku ve kişisel statülerinde dinsel hukuklarını uygulama hakkı
tanımıştı (md.42). Ancak, İsviçre’den alınarak yürürlüğe konan Türk Medeni Yasası, “tek hukuk
sistemini” getirdi. Lozan hükümlerine göre bu azınlıklar “dinsel hukuklarına bağlı kalmayı”
sürdürebilirdi; ama Türk Medeni Kanunu’na tabi olmak isteyen azınlıklar devlete başvuruda
bulunarak bu yeni sisteme katıldılar. Özellikle Türk Musevi Cemaati 1926’da topluca dilekçe vererek
Türk Medeni Kanunu’na bağlık olduklarını bildirdi. Bunu Rum ve Ermenilerden de isteyenler yaptı;
böylece ayrı “çoklu hukuk” yerine ortak – tek laik hukuk seçildi.
2025’te, AKP/Erbaş hazretleri “istiyorlar“ giderek dayatıyorlar diye (?!), yüz yıl geriye mi gidelim?!
Unutulmasın, Menzil cemaati miras kavgasında 3’e bölündü. Bu bölünme, manevi önderlik yarışı
ötesinde, cemaatin devasa mal varlığının nasıl paylaşılacağına ilişkin derin bir hukuksal ve dinsel
yorum farkından kaynaklanan karmaşık bir miras kavgasıdır.

Geçmiş yıllarda kimi Nakşibendi kollarında ve öbür cemaatlerde de önderlerin ölümü sonrası mal
varlığı ve liderlik konusunda benzer anlaşmazlıklar yaşandığına ilişkin haberler basına yansımıştır.
Necmettin Erbakan’ın kız-erkek çocukları babalarının mirasını paylaşmada anlaşamadı. Kız evlat,
Türk Medeni Yasası’nın sağladığı eşitlik maddesine (m.495) sığındı ve erkek kardeşleriyle eşit kalıt
(miras) payı aldı. Mahkeme, mirasın üç kardeş arasında eşit paylaştırılması yönünde karar verdi.
***
Ancak, aile ve cemaat içi baskı, kadınların Medeni Yasa’dan doğan haklarını aramasını engelliyor.
Hakkını arayan kadın, “cemaate ve aileye itaatsizlik” ile suçlanma riskiyle karşı karşıya kalabilir.
Bu nedenle, Menzil’deki gibi kamuoyuna mal olan ve erkekler arasında yaşanan kavgalara kıyasla,
kadın-erkek arasındaki kalıt (miras) paylaşım sorunları sıklıkla gizli kalmaktadır.
Türkiye’deki tarikat yapılarında kadın-erkek miras paylaşımı konusunda Medeni Yasa ile şer’i
yorumlar arasında derin çelişki var. Ancak bu çelişki, cemaatlerin kapalı yapısı ve ağır manevi baskı
nedeniyle ender olarak mahkemelere veya kamuoyuna yansıyan açık çatışmaya dönüşüyor.
Birçok dindar aile ve cemaatta resmi işlemler Medeni Yasa’ya göre yapılsa bile, “helalleşme” veya
sözde “gönül rızası” adı altında kadınların paylarının bir bölümünü erkek kardeşlerine devretmesi
için manevi baskı kurulduğu bilinmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın zaman zaman yaptığı ve
şer’i miras hukukunu savunan açıklamaları da bu fiili durumu teşvik edebilmekte ve laik hukuk ile
dinsel yorumlar arasındaki gerilimi artırmaktadır.
Kimseyi kandırmayalım : Şeriat Din değildir! “Dinin yorumlanmasıdır” ve farklı yorumlamalar vardır.
Görüldüğü gibi LAİKLİK = BARIŞ ve ÖZGÜRLÜKTÜR!
Ulus-Halk egemenliğinin ruhban sınıfından savaşla, kan ve canla alınmasıdır, hiç kolay olmamıştır.
***
DİB Erbaş ve patronu AKP=RTE ateşle oynuyorlar.
Avrupa, çooooook kanlı yüzyıl savaşları sonunda mezhep ayrımını bıraktı ve tek ama tek çare olarak
laik-seküler rejime sığındı. Kilisenin zincirlerinden kurtulan Bilim ilerledi ve iç çatışmalar bitti,
insanlar özgürleşti; dünya egemeni oldu Avrupa. Anımsayalım; “Dünya yuvarlaktır ve Güneş’in
çevresinde dönmektedir.” diyerek bilimsel gerçeği paylaşan G. Galile’yi, kilise yargılamış ve sözlerini
geri almazsa öldürüleceği tehdidi yapmıştı. Diz çökertilen şanlı Galile’nin dudaklarından dökülen
İtalyanca sözler, “E pur si muove, E pur si muove ” idi : “Ve yine de hareket ediyor” veya “Ama yine
de dönüyor” (Giuseppe Baretti, The Italian Library, 1757)
 Yineleyelim; Laik-seküler rejim barış ve özgürlük demektir.
 Bilim ancak özgür ve barış ortamda gelişir ve yaşamda en gerçek yol göstericidir.
Dini siyasete alet etmemek, en saygın yer olarak insanların vicdanlarına emanet etmek demektir.
Geçelim şeriatı, Din bile tek değil.. İslamın çok sayıda mezhep yorumu var. Şeriatlar ise çok sayıda..
Hangisini tüm müslümanlara kabul ettirebilirsiniz? Hangi şeriatı, kimin şeriatını uygulayacaksınız??
Ülkede ne erinç (huzur) kalır ne barış ne özgürlük ne de ilerleme! Arı kovanına çomak sokmak
benzetmesi çok hafif kalır. Cehennemin ateşini harlamak gibi son derece tehlikeli bir politika bu.

Aklınızı başınıza alın ve barışçıl demokratik hukuk devletinin 21. yy’da kilit taşının laiklik olduğunu
artık anlayın. Dini siyasete alet edip -SİYASAL İSLAM!- ülkeye-ulusa yazık etmeyin, günah işlemeyin.
***
CEDAW Türkiye’de yürürlüktedir : Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması
Sözleşmesi. Bu sözleşme, uluslararası alanda “kadınların temel hakları yasası” olarak kabul edilir.
Türkiye sözleşmeyi 1985’te onaylamış ve iç hukukuna katmıştır. (Yürürlük, 09.01.1986). Anayasa
md.90 uyarınca, yöntemine göre yürürlüğe konan uluslararası antlaşmalar yasa gücündedir.
Anayasaya aykırılık savı ile AYM’ye de götürülemezler (AY m.90/son). Bu uluslararası sözleşmenin
temel amacı, kadınların erkeklerle eşit olarak tüm insan hak ve özgürlüklerden yararlanmasını
sağlamak ve kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmaktır. Yasal Eşitlik, yasa önünde
kadınların erkeklerle eşit olmasını, kadınlara karşı ayrımcılık yapan yasa ve uygulamaların
değiştirilmesini veya kaldırılmasını zorunlu kılar.
Türkiye, Anayasa m.90/son korumasında olan İstanbul Sözleşmesi’nden, tarikat-cemaat baskısıyla,
hukuk dışı biçimde, hukuk dünyasında “yok hükmüne” olan bir Cumhurbaşkanı Kararıyla çekildi.
Bu Sözleşme, birçok hukuksal koruma hükmü yanı sıra, “Ayrımcılığa Uğramama Hakkı” tanıyordu.
Sonuç olarak :
DİB Erbaş hem Anayasayı ve yasaları çiğniyor hem de halkı yanıltıyor, kamu düzen ve barışını
tehdit ediyor. Bunlar tipik suçlar ve C. Savcıları mutlaka soruşturma başlatmalıdır. Anayasa m.136
çok nettir ve eylemler açıkça Anayasayı çiğneme (ihlal) suçudur; TCK m. 309!
 Madde 136 – Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı,
laiklik ilkesi doğrultusunda,
bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak
ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek,
özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.
Cumhuriyet’in savcıları mutlaka harekete geçmeli ve pervasızca meydan okuyan bu ısrarlı ve planlı
saldırılara “Dur!” demelidir. Başta Anayasa (2, 10, 24, 41, 42, 66, 136, 174) ve TCK hükümleri
(m. 309, 216..), DİB yasası, Devlet Memurları Yasası (görevi kötüye kullanma vd).. olmak üzere
pek çok ulusal somut yasa normu ve uluslararası sözleşme (AİHS, CEDAW, BM Ana Sözleşmesi…)
açıkça ve bile-isteye, ardışık olarak ısrarla, çiğnenmektedir.
Sıra, Türk Devrimi’nin ve Cumhuriyetin temel direklerinden olan Medeni Yasa’ya geldi anlaşılan.
Algı tuzağı kurnazlıkla, Müslümana – olmayana cinliği ile “İkili Hukuk Sistemi” subluminal iletisiyle!
Suç tasarlanmış (taammüden), ağır, tipik ve zincirleme ve genellikle niteliklidir.
Üstelik Anayasal bir kamu kurumu ve kamu görevlisince işlenmektedir.
RTE, Cumhuriyetin Savcılarına “soruşturma” izni verecektir belki de (!!) ??
Umarız DİB Erbaş, buyruğun Saray’dan geldiği savunması yapmaz (!) : Bu kez AY m.137 ensesinde!
Ne yani, AKP/Erbaş hazretleri dayatıyor diye (?!), yüz yıl geriye mi gidelim?! Haydi oradan!
Cumhuriyetimizin temel değerlerine bu kurgulu – sistemli ve hedefi belli yükselen saldırıların geç
kalmadan durdurulması, Laik Cumhuriyetin sağkalımı-bekası için ivedi ve kaçınılmazdır. (22.08.25)