Ana SayfaArşivMakalelerCUMHURİYETİMİZİN 100.YILI KUTLU OLSUN

CUMHURİYETİMİZİN 100.YILI KUTLU OLSUN

                                                                       Ceyhun  Atuf Kansu  Diyor ki;

                Atatürk devrimine karşı olanlar neden gizli açık, Cumhuriyetin ana temellerinden biri olan lâikliğe saldırmışlardır, neden devletle din arasında bir bağ, bir köprü kurmak istemektedirler ve neden çoğu zaman lâiklik ilkesini bile bile halka yanlış anlatmaktadırlar? Bir soru daha sorulabilir: Din adına ortaya çıkan insanlar dindar mıdır?

               Bu sorulara karşılık vermek için Atatürk devriminin hangi düzeni yıktığını kısaca gözden geçirmek gerekir. Atatürk devrimi, halk ordularının ulusal kurtuluş zaferi ardından, dinsel kaynaklı ortaçağ devletini yıkmıştır. Bu devletin özelliği, otoritenin, birtakım üstünlüklerin, birtakım ayrıcalıkların, toprak düzeninin dinsel, Tanrısal kaynaklara bağlanmasında toplanır. Bu düzende siyasal yönetim gücü, yukarıdan aşağıya ve, dinsel birtakım yasalara sıkı sıkıya bağlı olarak iner: Bu siyasal güç, bu yönetim kendini dinsel başkan bilen Halife-Padişahın ve onun adamlarının elindedir. Osmanlı Devlet düzeninde, siyasal-yönetim gücü, yukarıdan aşağıya ve, dinsel birtakım yasalarla sıkı sıkıya bağlı olarak iner: Bu siyasal güç, bu yönetim ortaklığı bir yerde durur: Bu da haktır. Halk, Halife-Padişahın metbuu- uyarıçıdır. Yani, onun yönetim gücünde bir düşüncesi, bir denetleme, yasama, eleştirme hakkı yoktur. O, Halife- Padişahın buyruklarına, fermanlarına, yasalarına uymak ,boyun eğmek zorundadır. Peki, bu buyrukların, bu fermanların, bu yasaların kaynağı nedir? Halifenin kaynağı neyse odur: Şeriattır, dinsel yasalardır. Peki, bu şeriatı, Halife yolu ile kim yorumlar, kim uygular? Din adamları.

                Bu yorumlama, bu uygulamada toplumun hangi katları ölçü olarak alınır? Halk mı? Hayır! Bu yorumlama ve uygulamada toplumun yönetim gücünü elinde tutanların çıkarları, yararları ve varlıklarının sürdürülmesi ölçü olarak alınır. Şeriat, devletin eline geçti mi, egemen sınıfların yaşama yönetme yasası haline gelir. Devlet bu yüzden şeriatten ayrılamaz ve şeriatte,  kendi yorumlayıcılarının, kendi uygulayıcılarının varlıklarını güvence altına aldığı için devletten ayrılamaz. Dinsel devletin hukuk yapısı bu ikili anlaşmaya dayanır. Şeriat, devletin hukukunu örer, devlet şeriatın hukukunu korur. İşte, Atatürk’ün devrimi, şeriat hukukuna bağlı bir devletle, devletin gücüne sığınmış şeriat sömürücülerinin düzenini yıkmış, şeriat hukuku yerine anayasaya bağlı hukuku, ve devletin temeline de o bu sömürücünün gücünü değil doğrudan doğruya halkın gücünü getirip oturtmuştur. Böylece, lâik halk devletinin aydınlığı, açıklığı karşısında, dinsel devletin koruyuculuğuna bütün ortaçağ yönetici güçleri, kısacası büyük bir sömürücüler bölüğü açıkta kalmışlardır.