Ana SayfaArşivMakalelerCEMEVLERİNİN HUKUKÎ STATÜSÜ

CEMEVLERİNİN HUKUKÎ STATÜSÜ

Kurumumuz Üyesi Prof. Dr. Hikmet Sami Türk’ ün  yazılı açıklaması : 

 

“Anayasa’mızın değişmez nitelikteki 2. maddesine göre; ‘Türkiye Cumhuriyeti, … insan haklarına saygılı, … demokratik, lâik … bir hukuk devletidir.’, 3. maddesine göre; ‘Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.”.

Anayasa’nın 10. maddesine göre; ‘Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.’ 24. maddesine göre ‘Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.’

   Anayasa’nın 136. maddesine göre; ‘Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.’

Bu hükümlerin ışığında Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan herkes, hangi dinî inanç ve mezhepten olursa olsun; ister Sünnî, ister Alevî, ister Bektaşî Müslüman olsun,  ister Musevî veya  Hristiyan  gibi başka bir dinî  inanca sahip olsun;  eşit insan haklarına sahiptir. Türkiye Cumhuriyetinin bütün vatandaşları eşittir; dinî inançları nedeniyle aralarında hiçbir ayırım yapılamaz. Konu, son derece duyarlı ve kışkırtmalara elverişlidir. Geçmişte bunun acılarını yaşadığımız olaylar oldu. Herkesin inancına saygılı, farklı inançlardan insanların kardeşçe kucaklaştığı bir toplum olmak durumundayız.

Aslında eşanlamlı sözcüklerle ifade edilen cami ve mescitlerle cemevleri aynı dinî inancın mezhep bakımından farklı toplu ibadet yerleridir. Hukukî statüleri arasında bir ayırım olmaması, eşitliğin onlara sağlanan olanaklar bakımından da gerçekleştirilmesi gerekir. Bu açıdan şimdiye değin ihmal edilmiş durumda kalan cemevleri, cami ve mescitlerle eşit hukukî statüye kavuşturulmalıdır. Konunun Cumhurbaşkanının ziyaretleriyle güncellik kazanması yaklaşan seçimlerle ilgili olsa da, bu konuda bir düzenleme yapma zamanı gelmiştir.

Ancak bunun için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda bir daire başkanlığı kurulması tartışılabilir niteliktedir. Bu, Aleviliği sadece kültürel boyutuyla görmek olur. İlgili anayasal kurum, Diyanet İşleri Başkanlığı’dır. Yapılması gereken,  22.6.1965 tarih ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’a şöyle bir yeni ‘ek madde’  eklemektir:

‘Bu Kanunun cami ve mescitler hakkındaki hükümleri cemevleri; vaiz, imam-hatip ve müezzinlerle ilgili hükümleri cemevlerinin görevlileri hakkında  derecelerine  göre uygulanır.’ En basit ve kestirme yol budur.”