02.03.2020
Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyetini korumakla yükümlü Türk ordusu, 12 Mart ve 12 Eylülle darbeleriyle ABD’nin tuzağına düştü, Evren’le başlayan Özal’la süren süreçte kimi kifayetsiz komutanların yönetiminde etkinliğini saygınlığı caydırıcılığı büyük darbe aldı, Ergenekon tertibiyle yurtsever subaylarını kurda kuşa yem etti, kozmik oda saldırısıyla mahremi döküldü, dinci iktidarın oyununa gelerek KHK’larla Jandarmayı İçişleri Bakanlığına, Kara, Deniz, Hava kuvvetlerini ve Genelkurmayı Milli Savunma Bakanlığına bağladı, beş yüz bini aşan mevcudunun yetmiş binlere inmesine seyirci oldu, “askerliğini yap adam ol” inancı “parayı ver kurtula” döndü, cumhuriyetin ordusu diyorduk saraya bağlandı. Ordunun komutanı Genelkurmay başkanı iken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevî varlığının parçası olan başkomutanlığı sembolik temsile görevli, okul ve askerlik durumu tartışmalı, parti başkanı, tarafsızlık yemini etmesine karşın iktidarı tutup muhalefete çatan, laiklik karşıtı, halkı cinsiyetine, siyasî düşüncesine, felsefî inancına, dinine, mezhebine göre ayıran, dini siyasette alet eden, dindar ve kindar nesiller yetiştirme derdine düşen dinci partizan reis fiilen üstlenmiş durumda. Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları görüntüde var, esasta yoklar. Bunların yerine, orduyu dinci fetoculara teslim eden, darbe girişimin mağduru ve gazisi eskinin Genelkurmay başkanı şimdinin savunma bakanı konuşuyor. Dinci AKP iktidarı, izlediği ekonomik, sosyal, siyasal politikalarla ülkeyi batmanın eşiğine getirdi. Emperyalizmle iş birliği yaparak, KHK’larla ordunun gücünü kırıp, hiyerarşisini ve disiplinini bozarak, laik bilimsel eğitimi dışlayarak, askeri okulları kapatarak ülke gibi orduyu da çürüttü, halkı ve cumhuriyeti korumasız bıraktı, gerçekle ilişkisi olmayan hamasetle, palavralarla halkı çağdaşlaşma yolundan saptırdı, din, iman masallarıyla uyuttu, uyutuyor. Bir iki gazete, bir iki kanal dışında medyayı AKP iktidarına midesinden bağlamış, TRT borazanı olmuş, çok kanal tek kanala dönüşmüş saatlerce tek yönlü yayın yapıyor, devlet kesesinden yedirip içirilenler nutukları dinleyip alkış korosuna katılıyor. AKP lideri binmiş emperyalizmin trenine bir o yana bir bu yana sallanıyor. Emperyalizmin Irak’ı parçalamasını, Suriye’yi parçalamaya çalışmasını anlamıyor, ABD’nin Ortadoğu’yu şekillendirme, Türkiye, İran, Irak, Suriye, Sudi Arabistan’ı parçalayarak yeni ülkeler yaratma, bu ülkelerin petrolüne, gazına, 2 suyuna, toprağına, denizine el koyma çabasını görmüyor, Suriye’nin parçalanmasına katkı koyarak emperyalizmin değirmenine su taşıyor. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekatlarının nedeni, ülke toprağının korunması, ayrılıkçı ve dinci hareketlerin Türkiye’ye yönelik eylemlerini engellemesi amaçlıdır. Bahar Kalkanı Harekatında amaç ne? İdlib vatan toprağı değil, komşu Suriye’nin toprağı. İdlib’den Türkiye’ye yönelik bir tehdit ve saldırıda yok. Olan biten Suriye devletinin ülkesinin bütünlüğünü sağlamak için başlattığı operasyondur. İktidar Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu söylediğine göre, bundan memnun olması gerekmez mi? Ama nerede bu samimiyet? Suriye devletinin meşru yönetimini gayrimeşru ilan ederek yıkmaya kalkıyor. Suriye’nin meşru ordusuna rejimin ordusu derken, dinci ihvancı örgütlerin her yerden gelmiş çapulculardan, katillerin oluşturduğu çakal sürüsüne Suriye milli ordusu diyor. Suriye toprağı olan İdlib’e Suriye devletinin rızası olmadan havadan desteksiz Türk birliklerini sokacaksın, Rusya ve İran’la yaptığın Astana mutabakatını ve Şoçi anlaşmasını hiçe sayacak, girmem dediğin bölgelere gireceksin, 27 Şubat’ta Rus savaş uçaklarının hedefi olacaksın ve 34 vatan evladını kurban vereceksin. Türkiye Cumhuriyeti çadır devleti, askeri kurbanlık kuzu mudur ki hesapsız iş yapılır, devletin başı olan sembolik başkomutan, genelkurmay başkanı, kara kuvvetleri komutanı susar da Hatay Valisi konuşur. Eski Genelkurmay Başkanı Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, saldırıyı takiben Bahar Kalkanı harekatı başlatıldığını, rejim güçlerine misliyle karşılık verildiğini belirtir, zayiatı açıklar. “Rusya ile karşı karşıya gelmek gibi ne bir niyetimiz ne maksadımız var, garantör ülke olarak rejimin yapacağı saldırılardan sorumlu değiliz gibi bir açıklamayı kabul edilebilir bulmuyoruz” der. AKP Ankara İl Danışma Meclisi’nin 1 Mart tarihli toplantısında Reis-i Cumhur, “rejime ait 135 tank, 22 zırhlı araç, 45 top, 44 çok namlulu roket atar,12 tanksavar, 29 pikaba monteli uçaksavar, 2 İHA, 8 helikopter, 7 mühimmat rampası,24 zırhlı araç, 9 mühimmat depo binası, 2 savaş uçağı, 2 füze rampası imha edildi, 2557 rejim ait asker ve milis etkisiz hale getirildiğini” açıklar. Bu zayiatların sonraki günlerde arttığı medyaya yansır. Bir yanda 30 yıldır ayrılıkçı hareketle (PKK), (IŞİD, EL NUSRA, HİZBULLAH, EL KAİDE, İBDA-C, FETO çetesi) gibi dinci örgütlerle mücadele eden, AKP iktidarında yolunu, yönünü bulamaz, devlet aklını kullanamaz duruma getirilen Türkiye, diğer yanda 10 yıldır ABD emperyalizmiyle savaşan, ABD destekli İŞİD ve Kürtlerin Demokratik Birlik Partisi(PYD) ile AKP destekli 3 Suriye Milli Ordusu ve içinde yer alan radikal dinci örgütlerle mücadele eden, binlerce evladını toprağa vermiş, yoklu ve yoksulluk içinde, sanayi tesisleri, üretim araçları tahrip edilmiş, petrolüne el konulmuş, Rusya’nın ekonomik ve askeri desteğine sosyal, siyasal yardımlarına muhtaç edilen Suriye var. Emperyalizme hizmet zayıfa saldırmak ve vurmak bu iktidarın natıkasında zihniyetinde var. Yardıma muhtaç komşunun düşmanlarını desteklemek, düşmanlarıyla bir olup komşuya savaş açmak Türkiye cumhuriyeti tarihinde var mıdır, görülmüş, duyulmuş mudur? Yaşamını yitiren askerimize halkımız şehidimiz diye yas tutup göz yaşı döküyor da, Suriye halkı askerine, kayıplarına yas tutmuyor mu? Hani Müslüman milletindendik? Komşunuzun evine düşen ateş bizi de yakıyordu, ne oldu da Suriye devletine, hükümetine, hükümeti destekleyen halkına kin kusmak, düşmanlık etmek hoş görülür oldu. Ne kolay söyleniyor, “2557 rejime ait asker ve milis etkisiz hale getirildi” diye. Bunların anası, babası, kardeşleri, yakınları yok mu, bunlara Suriye halkı ağlamıyor mu? Hem Suriye topraklarına gireceksin, dinci terör örgütlerini rejim güçlerine karşı savaşa süreceksin, sonrada Türk ordusuna saldırdılar askerimizi öldürdüler diye intikam almaya kalkacaksın. Bırakın bu hamaseti, yanlış işleri. Türk halkını hiçbir şey anlamaz, bilmez durumuna koymayı o kadar kolay mı sanıyorsunuz? İdlib Suriye toprağı değil mi, bırak Suriye’nin meşru yönetimi sorunu çözsün, teröristleri temizlesin!… Buna yardım edeceğin yerde, dünyanın dört bir yanından gelmiş, çakalların, katillerin yer aldığı cinayet şebekesi niye destekleniyor, koruyup kollanıyor, silahlandırılıp komşu ülkenin halkına, silahlı kuvvetlerine saldırılıyor, düşmanlık üretilip kin besleniyor? TBMM’si savaş ilanı kararı almadan Suriye Devleti ile Türkiye Cumhuriyetini nasıl savaşa tutuşturursunuz? Buna Türk halkı, parlamento, ordu bir şey demeyecek mi? AKP lideri emperyalizmin Ortadoğu Projesinin eş başkanı değil miydi, bölünmüş Irak’ı birleştirmemek, birleşmiş Suriye’yi mezhep temelinde parçalamak, Kemalizm’le hesaplaşmak emeli taşımıyor muydu, halife olma rüyası yok muydu? Çok uğraştı başaramadı, başaramayacak, onun için hamasetle halkı kandırmaya çalışıyor. Kim ne düşünürseniz düşünün, ne söylerseniz söyleyin, bu yapılanlar yapanın yanına kar kalmaz; ülkeye girmesine neden oldukları göçmenleri Avrupa kapısına göndermekle, Avrupa ülkelerine şantajda bulunmakla sorumluluktan kurtulamazlar. Kuşkusuz ki Türkiye Cumhuriyeti bunlardan kurtulur, devrimci, demokratik, laik hukuk devleti kimliğini yeniden bulur. Türk halkı, meşru yollarla 4 soyguncu, yalancı, talancı iktidarı tarihin çöplüğüne, AKP’yi ve liderini yüce divana gönderir; bunların yaptıklarını kolaylaştıran asker, sivil kamu görevlilerini ve partili partisiz yandaşlarını yargıya teslim eder. “Ülkede barış, bölgede barış, dünyada barış” ilkesi yeniden hayat bulur, ülkeye huzur gelir. Irkı, inancı, rengi ne olursa olsun evlatlar şehit olmaz, analar da göz yaşı döküp ağlamaz. Kaldı ki Bahar sözcüğü Arap coğrafyasında netamelidir. Büyük Ortadoğu Projesini hayata geçirmek için 2010 yılında başlayan, Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen’de büyük çaplı, Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas gibi ülkelerde küçük çaplı yaşanan, miting, protesto düzenlemeli, ayaklanmalı ve silahlı çatışmalı toplumsal alt üst oluş Arap Baharı olarak niteledi, Saddam’ı astılar, Kaddafi’yi vahşice öldürdüler. Bahar Kalkanı harekatının ülkemizde nasıl sonuç doğuracağını şimdiden kestirmek zor olsa da, şehitlere ağlayacağı yerde espri yapıp gülen AKP’lileri iktidardan götürecek gibi. Bahar Kalkanı harekatı ülke ve ordu için içinden çıkılması zor bataklıktır. Yapılan anketlere göre ayrılıkçı harekatı yok etmeye, ABD’nin terör ve petrol koridorunu parçalamaya yönelik Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekatına halkın desteği %88 iken, Bahar Kalkanı harekatına destek %8’de kaldı, karşı çıkışan %92’dir. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekatına rağmen İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi yüksek katma değer üreten büyük şehirlerin yönetimini AKP kaybetti, Bahar Kalkanı harekatından sonra yapılacak ilk seçimde tepe takla gideceği kesin görünüyor. Dileğim odur ki, iktidar ve lideri aklını başına alır, ülkemize ve komşulara kin ve düşmanlık tohumu ekmeden, sonu hüsranla bitecek maceradan vazgeçer. 04.03.2020
Av. Mehdi BEKTAŞ