Prof. Dr. Türk:
“İdarî Yargılama Usulü Kanunu’nun 15. maddesi 1. fıkrasının (b) bendine göre aynı Kanun’un 14. maddesinin 3. fıkrasının (c) ve (e) bentlerindeki ‘Ehliyet’ ve ‘Süre aşımı’ yönünden reddi gereken bir davanın kabulü ile altında Cumhuriyetin kurucusu Kemal Atatürk’ün imzası bulunan bir Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nin iptali yanlıştır.”
Ayasofya camiinin müzeye çevrilmesine ilişkin 24.11.1934 tarih ve 2/1589 sayılı İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) Kararnamesi, Danıştay 10. Dairesi’nin bu gün açıklanan 2.7.2020 tarih ve E. 2016/16015, K. 2020/2595 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. Bu konuda eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, yazılı bir değerlendirme yaptı:
“Altında Reisicumhur Kemal Atatürk, Başvekil İsmet İnönü ve 11 Vekilin, bu arada Adliye Vekili Şükrü Saraçoğlu,Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, Maarif Vekili Abidin Özmen ve İktisat Vekili Celâl Bayar’ın imzaları bulunan 24.11.1934 tarih ve 2/1589 sayılı İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) Kararnamesi’nin amacı, Bizanslılardan kalma bir kilise olan, İstanbul’un Türkler tarafından fethinden sonra camiye dönüştürülen, bu amaçla minareler eklenen ve bazı çevresel değişiklikler yapılan, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde çeşitli onarımlardan geçen Ayasofya’yı evrensel bir açılımla tüm insanlığın sahip çıkacağı eşsiz bir kültür ve sanat eseri olarak müzeye çevirmekti.
86 yıl sonra bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nin Danıştay 10. Dairesi’nce iptali, tüm insanlık alemine yönelik bu mesajın anlaşılmaması bir yana, dava koşulları bakımından reddi gereken bir iptal davasının kabul edilerek davacının istemi doğrultusunda verilmiş bir karar niteliğindedir. İdarî Yargılama Usulü Kanunu’nun 12. maddesine göre, ‘İlgililer, haklarını ihlâl eden bir idarî işlem dolayısıyla Danıştay’a … iptal davası’ açabilirler.
Aynı Kanun’un 14. maddesinin 3. fıkrasına göre dava dilekçeleri ‘Danıştay’da daire başkanının görevlendireceği bir tetkik hâkimi … tarafından’ çeşitli yönlerden incelenir. Bunlar arasında (c) ve (e) bentlerine göre ‘Ehliyet’ ve ‘Süre aşımı’ da vardır.
Olayda davacı, Sürekli Vakıflar, Tarihî Eserler ve Çevreye Hizmet Derneği’dir. 86 yıl önce Bakanlar Kurulunca verilmiş bir kararla, büyük bir olasılıkla o tarihte henüz kurulmuş dahi olmayan bu Derneğin hangi hakkının ihlâl edildiği belli değildir. Dolayısıyla davacının böyle bir iptal davası açma ehliyeti yoktur.
İdarî Yargılama Usulü Kanunu’nun 12. maddesine göre, ‘Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hâllerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gündür.’
Olayda Danıştay 10. Dairesi’nce iptal edilen Bakanlar Kurulu Kararı üzerinden 60 gün değil, 86 yıl geçmiştir. 10. Daire’nin, Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması amacıyla Başbakanlığa 31.8.2016 tarihinde yapılan başvurunun bağlı kuruluş olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul 1. Bölge Müdürlüğünce reddine yönelik 19.10.2016 tarih ve 27882 sayılı işlemden hareket ederek, o işlemin dayanağı olan Ayasofya Camiinin müzeye çevrilmesine ilişkin 24.11.1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararını iptal etmesi doğru değildir.
İdarî yargıda dava açma süreleri, hukukî işlemlerde istikrar ve güveni sağlamak için konmuştur. 1934’te yapılmış bir işlem hakkında 86 yıl sonra dava açılıp iptal ettirilebiliyorsa hukukî istikrardan, bunun toplumda sağlayacağı güvenden söz edilemez. Çünkü 10. Daire’nin kabulüne göre, uzun zaman önce yapılmış, tamamlanmış, bitmiş işlemler hakkında dahi her zaman yapılabilecek bir başvuru ile 60 günlük dava süresi yeniden başlatılabilir.
Özetle İdarî Yargılama Usulü Kanunu’nun 15. maddesi 1. fıkrasının (b) bendine göre aynı Kanun’un 14. maddesinin 3. fıkrasının (c) ve (e) bentlerindeki ‘Ehliyet’ ve ‘Süre aşımı’ yönünden reddi gereken bir davanın kabulü ile altında Cumhuriyetin kurucusu Kemal Atatürk’ün imzası bulunan bir Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nin iptali yanlıştır.
Danıştay 10. Dairesi, bu Kararını ‘30 gün içinde Danıştay İdarî Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere’ vermiştir. Davalı konumda bulunan açılıştaki Başbakanlık yerine şimdi Cumhurbaşkanlığının hukuk devleti adına temyiz yoluna gidip gitmeyeceğini önümüzdeki bir ay içinde göreceğiz. Temenni edilir ki bu Karar, siyasette din istismarı için beklenen bir vesile olarak kullanılmasın.”