AİHM KARARLARI

Kurumumuz Üyesi Prof Dr. Hikmet Sami Türk’ün  AİHM kararlarıyla ilgili yazılı açıklaması :

 28 12 2020

 

“AİHM Büyük Dairesi’nin dört yıldan beri tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selâhattin Demirtaş’ın tahliyesi konusunda  verdiği karar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinin 3. fıkrası ile 6. maddesinin 1. fıkrasında  öngörülen ‘makul bir süre içinde’  yargılanma kriteri açısından değerlendirilmelidir. Dört yıllık bir süre, tutukluluk için  ‘makul bir süre’ olarak kabul edilemez.

AİHM Büyük Dairesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) çerçevesinde bir karar vermiştir. AİHS, 11. Protokol ile değişik metniyle yürürlüktedir. Türkiye, 4 Kasım 1950’de Roma’da imzaladığı İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi ve Buna Ek Protokolü 10.3.1954 tarih ve 6366 sayılı Kanun’la, 11 Mayıs 1994’te imzaladığı İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin 11 No.lu Protokolü 14.5.1997 tarih ve 4255 sayılı Kanun’la onaylamıştır. 

AİHS’nin AİHM ilgili hükümleri arasında “Kararların bağlayıcılığı ve uygulanması” kenar başlığıyla yer alan 46. maddesinin 1. fıkrası şöyledir:

‘Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin kesinleşmiş kararlarına uymayı taahhüt ederler.

AİHS’nin ‘Kesin hükümler’ kenar başlıklı 44. maddesinin 1. fıkrasına göre;  ‘Büyük Daire’nin kararı kesindir.’

Anayasa’mızın 90. maddesinin son fıkrası uyarınca ‘Usulüne göre yürürlüğe konulmuş olan milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir.’

Yukarıda sıralanan hükümlerden anlaşılacağı üzere; AİHM Büyük Dairesi’nin kararları kesindir. AİHS ve ek protokollerini imzalamış olan devletler, bu kararlara uymayı taahhüt etmişlerdir. AİHS ve onu değiştiren 11. Protokolü imzalamış ve onaylamış olan Türkiye için de aynı durum söz konusudur. Dolayısıyla Türkiye’nin Demirtaş’ın tahliyesi hakkında Büyük Daire’nin verdiği kesin karara uyması,  ‘kanun hükmünde’ olan 11. Protokol ile değişik AİHS’nin gereğidir.

AİHM’ye ‘iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra’  başvurulabilmesi, AİHS’nin 35. maddesinde öngörülen bir ‘kabul edilebilirlik’ koşuludur. Ancak davaların çok uzun süre devam etmesi durumunda da AİHM, kişisel başvuruları kabul etmektedir. Demirtaş’ın 4 yıllık tutukluluk  süresi de, başvuruda bulunabilmek için yeterli bir süre olarak kabul edilmiş olmalıdır. Bu, AİHM uygulamalarına uygundur.

Bu nedenlerle AİHM ve Büyük Daire’nin Demirtaş kararı hakkındaki öfkeli değerlendirmeler, hukukî dayanaktan yoksundur.”

(25.12.2020)