Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BA, LLM
Türk Hukuk Kurumu Onur Kurulu Başkanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimci
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com facebook.com/profsaltik X : @profsaltik
Bahriye Üçok Cinayeti (6 Ekim 1990)
Bu gün, cinayetin işlendiği tarihin 35. yıl dönümü.
Bahriye Üçok, evine gönderilen bombalı bir kitap paketinin patlaması sonucu yaşamını yitirdi.
Cinayet Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Muammer Aksoy cinayetleriyle
birlikte “Umut Davası” adı altında birleştirilen geniş bir soruşturma kapsamında ele alındı.
Eylemcilerin (faillerin) birkaçının yakalanıp mahkum edilmesiyle dava sonuçlandı.
Kamuoyu vicdanında cinayetlerin tam olarak aydınlatılıp arkasındaki
tüm güçlerin ortaya çıkarıldığı konusunda ciddi kuşkular ve tartışmalar sürüyor.
Adli soruşturma sonucunda cinayetlerin arkasında yasa dışı “İslami Hareket Örgütü”
ve “Tevhid-Selam Kudüs Ordusu” gibi örgütlenmelerin olduğu belirlendi.
Yargılama sonucunda bu örgütlerin üyesi olan birçok sanık mahkum edildi.
***
Umut Davası’nda sanıklara ağırlaştırılmış yaşam boyu (müebbet) hapis dahil cezalar verildi.
Hukuksal olarak dava bir sonuca bağlandı ve yakalanan eylemciler cezalandırıldı.
Ancak, aydınlatıl(a)mayan yönler var.. Tetikçiler ve örgüt üyelerinin bir bölümü yakalanmış olsa da,
cinayetlerin arkasındaki gerçek planlayıcılar, azmettiriciler ve uluslararası bağlantılar
tam olarak ortaya çıkarıl(a)madı. Davanın 30 yıllık zaman aşımı süresi 2020’de doldu,
artık yasal işlem yapılması olanaklı değil. (TCK md. 66/1-a)
***
Turan Dursun Cinayeti (4 Eylül 1990)
Aydın din bilgini Turan Dursun, İstanbul’da evinin önünde silahlı saldırı sonucu öldürüldü.
Bu cinayet de “İslami Hareket Örgütü” ile ilişkilendirildi ve Umut Davası kapsamında değerlendirildi.
Cinayetin tetikçisi olduğu belirlenen İsmail Özdemir, cinayetten yıllar sonra yakalandı
ve yargılanarak yaşam boyu (müebbet) hapis cezasına çarptırıldı.
Tetikçinin yakalanıp mahkum edilmesiyle dava, hukuksal olarak “çözülmüş” kabul edilebilir mi?
Tıpkı Üçok cinayetinde olduğu gibi, Dursun cinayetinde de tetikçinin ceza almış olmasına karşın,
cinayet buyruğu verenlerin ve karanlık organizasyonun bütünü ortaya çıkarılamadı.
Her iki cinayet de katillerin yakalanıp ceza aldığı davalardır ve kağıt üstünde işleyeni bilinmez
(faili meçhul) kalmamıştır. Ancak kamuoyu ve aydınlar, bu öldürümlerin (suikastların)
salt birkaç tetikçinin eylemi olmadığını, arkasında daha derin ve örgütlü güçler olduğunu biliyoruz.
Bu “ard alan” aydınlatıl(a)madığı için, alçakça cinayetler tam anlamıyla çözül(e)medi.
Oysa bir hukuk devletinin en başta gelen görevi,
ülkesindeki tüm insanların can güvenliğini, yaşam hakkını sağlamaktır.
Soru çok ama çoook çataldır :
– T.C. Devleti bu cinayet planlarını önceden haber al(a)mamış mıdır?
– İstihbarat olmasına karşın önlememiş / önleyememiş midir?
Ve.. neden zaman aşımına uğramasına izin verilmiştir?
Yasal düzenleme ile bu örtük “af” kaldırılmalı ve maşalara ek, asıl azmettiriciler yakalanmalıdır;
yurt dışı bağlantılarıyla birlikte..
Tersi, hiç kuşku duyulmasın, hukuk Devleti için sağkalım (beka) sorunudur.
Ne yazık ki; siyasal dinci iktidar seçimle gönderilip halkın iktidarı kurulmadan aydınlık yok!
Sevgi, saygı ve acı ile, kaygı ile. 06 Ekim 2025, Ankara