Ana SayfaArşivMakaleler106. YILINDA SİVAS KONGRESİ,"TIBBİYELİ HİKMET" VE 9 EYLÜL 1922

106. YILINDA SİVAS KONGRESİ,”TIBBİYELİ HİKMET” VE 9 EYLÜL 1922

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BA, LLM
Türk Hukuk Kurumu Onur Kurulu Başkanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com facebook.com/profsaltik X : @profsaltik


Türkiye’nin “Tam bağımsızlık” dışında bir dış politika seçeneği yoktur. Mustafa Kemal Paşa konuşmalarında gırtlağını yırtarcasına “İstiklal-i tamme!” diye haykırmıştır.
1925-37 arasında 12 yıl kesintisiz Atatürk’ün Dışişleri Bakanlığını yapan bir başka tıbbiyeli
Dr. Tevfik Rüştü Aras’ın ünlü ve işleyen – başarılı olan ilkesini hiç akıldan çıkarmamak gerekir :
• “Bizim dış politikamız basit ve doğrudur.
Herkesle dostluk kurmak isteriz. Fakat hiç kimseyle ittifak kurmayız..”
Bu politika ilkesi günümüzde de geçerlidir. Uluslararası İlişkiler profesörü Davutoğlu, 2009-14 arasında Türk Dışişleri politikasında tam bir batağa sürüklemiştir ülkemizi. “Stratejik Derinlik” kitabının karmaşık aktarma kuramları, ne yazık ki Ortadoğu cehenneminde “Stratejik Dehlizlere” dönüşmüş ve Türkiye yalnızlaştırılmıştır.
Başta NATO-AB ve öbür çokuluslu emperyal yapılarca tek yanlı olarak acımasızca ve onur kırıcı biçimde kullanılmaktadır ülkemiz. Obama, Ukrayna için Türkiye’den asker isterken, başımıza bela ettikleri PKK ve IŞİD gibi taşeron bölücü-kanlı örgütlerle yüz yüze bırakmıştır. NATO’dan çıkalım!
Trump yönetimi, AKP=RTE taşeronuna Ortadoğu’da yeni görevler vermiş, BOP emrine koşmuştur.
Dış politikada başarılı olmak için, Doç. Dr. Hüner Tuncer’in belgesel yapıtı “ATATÜRK’ün DIŞ POLİTİKASI” adlı yapıtın ivedilikle okunmasını dileriz. Başta Dışbakanı Hakan Fidan tarafından.
***
Sivas Kongresi’nin kahramanlarına bin selam olsun…
Unutulmasın; 30 Ağustos 1922 günün Başkumandanlık Meydan Savaşı’nın kazanılması ve Yunan mevzilerinin çökertilmesi ile savaş bitmemişti. Başkumandan Mareşal M. Kemal Paşa,

“Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, İLERİ!”

komutu vermişti ve Mehmetçik yalın ayak, seller gibi akarak Yunan birliklerini Ege’de, İzmir’de denize dökmüştü.. Afyon ovasından İzmir’e dek yaklaşık 330 km yolu büyük ölçüde yalın ayak
kat etmişti!.. Fahrettin Altay Paşa’nın sınırlı süvari birlikleri dışında. Muazzam süpürme harekatı,
92 yıl önce bugünlerde sürmekteydi. Bu kahramanların emekleri, kan ve canları önünde yerlere dek eğiliyoruz.
Mustafa Kemal Paşa tüm savaşı 8 Eylül 1922’de tamamlamayı öngörmüş ama bir günlük gecikme ile İzmir 9 Eylül’de düşman işgalinden kurtarılabilmiştir..
İzmir’in Yunan birliklerince işgali 15 Mayıs 1919… Ege’ye dökülmeleri 9 Eylül 1922..
Üç yıl üç ay ve 25 gün süren vahşi, kanlı, acımasız, ırza tecavüz, yağma-talancı işgal ve çekilirken yakıp-yıkma, demiryolu, köprü ne varsa patlatma, sürüleri tarayıp su kuyularına doldurma dahil… Çok ağır tarihsel bir trajedinin ardından.. Günümüzde kimi hainler, “Yunan birlikleri kendiliğinden çekildi, biz de 30 Ağustos’u zafer diye kutluyoruz..” diye 5. Kol kara propagandası yapıyor.
Mustafa Kemal Paşa’nın 4 Ekim 1922’de TBMM’de yaptığı konuşmadan :
• “Milletin yazgısını doğrudan doğruya üstlenerek yeis yerine ümit, perişanlık yerine intizam, tereddüt yerine azim ve iman koyan ve yokluktan koskoca bir varlık çıkaran Meclisimizin, civanmert ve kahraman ordularının başında bir asker sadakat ve itaatiyle emirlerinizi yerine getirmiş olduğumdan dolayı, bir insan kalbinin nadiren duyabileceği bir memnuniyet içindeyim. Kalbim bu coşkuyla dolu olarak pek aziz ve muhterem arkadaşlarımı bütün dünyaya karşı temsil ettikleri hürriyet ve istiklâl fikrinin zaferinden dolayı tebrik ediyorum.”
(Büyük Zafer hk.4 Ekim 1922 TBMM konuşması, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, 1997; 265).
Dikkat edilirse Atatürk, elde edilen sonucu Meclise, kurmay heyetine, neferinden genelkurmay başkanına dek Türk Ordusuna ve her türlü özveriye katlanan Türk milletine mal etmektedir. Burada kişiliğine çıkarılan pay yalnızca görevini yapmış olmaktan duyduğu mutluluktur. Karşıtıyla, yandaşıyla, cephede savaşanıyla, geri planda eleştireniyle Türk Milletini bir bütün olarak
kabul eden bir kaynaştırıcı anlayış görüyoruz. Atatürk, yaptıklarını ulusunun beklentilerini karşılamak olarak gören bir millet adamıdır. Benliğini (Egosunu) yok etmiştir..
***

Tıbbiyeli Hikmet’in öyküsüne dönelim…

Cumhuriyet tarihimizde önemli noktalardan olan Sivas Kongresinin toplanmasının 106. yılını kutluyoruz. İşgalci devletlerce saldırıya uğramış, kukla padişah hain-alçak Vahdettin tarafından ordusu dağıtılmış, paylaşılmaya çalışılan Anadolu’da, bağımsızlık düşüncesi ile 19 Mayıs 1919’da Samsun’da ulusal ateşi yakan Ulu önder Mustafa Kemal Paşa, 23 Temmuz 1919’da başlayan Erzurum Kongresi’nin ardından Sivas’ta daha geniş katılımlı bir kongre düzenlenmesini uygun görür. Katılımcılar arasında gençlerin de bulunmasını ister ve “Gençlerin de görüşlerini de alalım” diyerek gençlere de çağrı yaptırır.
İstanbul Askeri Tıbbiyesi öğrencileri de (o zaman yalnızca İstanbul’da Tıp Okulu bulunduğundan) Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa tarafından vatanın işgalini önlemek için bir kongrenin toplanacağını öğrenince, Sivas Kongresi’ne üç temsilci göndermek için aralarında çalışmaya başlarlar. 3. sınıf öğrencisi Hikmet Bey ve Yusuf Bey (Balkan) temsilci seçilir ve aralarında para toplarlar. Ancak toplanabilen 9,5 lira yalnızca bir kişinin Sivas’a gidebilmesine yetecektir. Bunun üzerine,
Hikmet Bey, aldıkları kararla Sivas Kongresine öğrencileri temsil etmesi için seçilir.
4 Eylül 1919’da Sivas Kongresi toplanır…
Genel bir değerlendirme, ülkenin içinde bulunduğu durum ve neler yapılabileceği tartışılırken Devletin başsız, ordusuz, silahsız oluşu kimilerinde olağan çekinceler hatta belirsizlik oluşturmakta, işgalci devletlerin güçlü orduları ile karşılaştırıldığında bu karamsarlık artabilmekte, hatta “Manda” (Mandater yönetim) denilen başka bir ülkenin egemenliğini kabul etme yolu bile seçenek olarak konuşulmaktadır. İşte bu Kongreye İstanbul Tıbbiyesi öğrencilerinin temsilcisi olarak katılan genç Tıbbiyeli Hikmet, ABD veya İngiltere’nin Manda veya Himayesi konusu gündeme geldiğinde çok şaşırmış ve çok sert bir tepki göstermiştir. (Kimi kaynaklara göre İlk gün ilk oturumlar sırasında, kimi kaynaklara göre 2. gün) Mustafa Kemal’in de bulunduğu bir toplantıda, yüksek sesle, tarihe geçecek aşağıdaki görüşleri ifade etmiştir :
• “Beyler; delegesi bulunduğum Türk gençliği beni buraya bağımsızlık yolundaki çalışmalara katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemeyiz.
Eğer manda fikrini kabul edecek olanlar varsa bunları şiddetle reddeder
ve kınarız. Eğer Manda fikrini kabul ederseniz sizleri hain ilan ederiz.”
Heyecanla konuşmasını tamamlamış ve ardından Mustafa Kemal’e dönerek aynı coşku ve kararlılıkla:
“Paşam siz de Manda fikrini kabul ederseniz, sizi de reddederiz. Mustafa Kemal’i
vatan kurtarıcısı olarak değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve lanetleriz.” demiştir.
Kongreye katılanların bu kararlı itiraz karşısında şaşkın ve Mustafa Kemal’in tepkisini merak ettiği ortamda Mustafa Kemal Paşa Tıbbiyeli gencin onurlu duruşunu çok beğenir, mutlu olmuştur (kimi kaynaklarda alnından öperek) ve hemen o ünlü yanıtı verir :
• “ Evlat içiniz rahat olsun. Biz azınlıkta kalsak bile mandayı kabul etmeyeceğiz.
Manda da yok, himaye de yok. Parolamız tektir ve değişmez : Ya istiklal ya ölüm!..”
der. (Kimi kaynaklarda) temsilcilere dönerek;

“Beyler gördünüz mü? Muhtaç olunan kudret, gençliğin asil kanında zaten mevcut.” deyip, sonra Tıbbiyeli Hikmet’i alnından öper ve

• “Gençler, vatanın bütün umut ve geleceği size, genç kuşakların anlayış ve enerjisine bağlanmıştır.” der.
Kongrede söylenen bu sözler, daha sonra Ulu Önderin Büyük Söylev’i sonunda 1927 Ekim’inde,
“… Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. “
olarak tüm gençliğe yol gösterici olmuştur.
İşte O Hikmet bey, 1901’de Balıkesir’in Giresun (Kerasus), sonraki adıyla Savaştepe bucağında doğmuştur. Posta-Telgraf memurlarından Hakkı Bey’in oğludur. Hikmet Bey, İstanbul’da 1919’da İstanbul Askeri Tıp Okulu’nda okumaktadır. Sivas Kongresi’nin delegesi Hikmet Bey, Askeri-sivil bütün öğrenciler, gençler adına Sivas Kongresine katılan Tıp Öğrencisi Hikmet Bey, ülkesini seven bir Türk gencinin nasıl olması gerektiğini göstermiş, sorumluluk bilinci konusunda örnek olmuştur. O günün koşullarında kaynak ve dökümlerin çok zayıf olduğu o döneme ilişkin çok bilgi ve belge olmamakla birlikte, eldeki çeşitli kaynaklarda çok etkili bilgiler göze çarpmaktadır. Yıllar sonra Mustafa Kemal Paşa yakınındakilere ve Meclis İdarecilerine;
“Bize Sivas Kongresi’nde çok güzel yol gösteren Tıbbiyeli genç vardı, O’nu bulun, Mebus yapalım, vatana hizmet eder..” der. Ancak yeterince yapılmayan araştırmalarda (kimi kayıtlarda)
“O Giresun’lu, Giresun vekillikleri dolu” denir. Oysa O, Giresun (ya da Kiresun), Karadeniz’deki değil, Balıkesir’in ilçesi (o zaman bucağı) Giresun’dur. Konu daha sonra Mustafa Kemal’e ulaşınca “2 tane Giresun olmaz, burası savaşın yapıldığı tepe, adı Savaştepe olsun..” der ve M. Kemal Atatürk’ün takdir ve teklifleri ile 10 Ekim 1934’te TBMM’de adı “Savaştepe” olarak değiştirilir.
Bir başka kaynakta M. Kemal’in buyrumu (talimatı) üzerine, mebus yapılmak üzere araştırıldığı, ancak bulunamayınca “ölmüş” dendiği, Mustafa Kemal’in çok üzüldüğü ancak o sırada Anadolu’da askeri hastanede (kimi kayıtlarda Yalova’da) Albay rütbesi ile başhekimlik yaptığı belirtilmektedir. (Mazhar Müfit KANSU).
Bir başka kaynakta değişik dönemde Mustafa Kemal’in milletvekilliği önerisi gönderdiği, bu öneri üzerine “Paşamın ellerinden öperim” deyip “Kendisine söyleyin, burada ülkeme daha yararlı oluyorum.” dediği yazılıdır. Bu yanıt kendisine aktarıldığı zaman Mustafa Kemal’in gururla ve keyifle gülümseyerek “Ben o değerli çocuktan böyle bir cevap bekliyordum.” dediği de aktarılmaktadır. (Toktamış ATEŞ, Cumhuriyet 4 Eylül 1999)
Mustafa Kemal’e bir toplantıda Söylev’in sonundaki o ünlü sözüne göndermeyle “Koca ülkeyi gençlere nasıl emanet ettiniz Paşam?” diye sorulur. M. Kemal bu soruya çok güzel bir yanıt verir :
• “Ben Milli Mücadele’ye çıktığımda ordunun da halini gördüm, saltanatın da.
Bir de bağımsızlık ışığı gözünden parlayan Dr. Hikmet’i.” der.
Cumhuriyetin ilanından sonra “BORAN” soyadını alır. Öğrenciliğinde ve izleyen yıllarda tatillerde Savaştepe’ye sık sık geldiği, kaldığı bilinmektedir. Alçakgönüllü kişiliği ile öne çıkmayı istemediği, özveriyle çalıştığı, Atatürk’ü çok sevdiği halde yurt gezilerinde yakın illere geleceğini öğrenince izine ayrıldığı, yanına yaklaşmak yerine görünmeden uzaktan dinlemeyi, izlemeyi yeğlediği bilinmektedir. 46 yaşında veremden ölür. Ölümüne neden olan Verem hastalığına da Tabip Yarbay olarak Sarıkamış’ta görevliyken soğuk ve kara karşın özverili çalışması, karda zorda kalan askerlere ulaşmaya çalışırken ciğerlerini üşütmesi (zatürre) nedeniyle yakalandığı belirtilmektedir. 1945’te ölen Hikmet BORAN’ın mezarı Karacaahmet Şehitliğindedir.
Oğlu 2012’te yitirdiğimiz ünlü sanatçı, sunucu Orhan BORAN, torunu da Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Burak Orhan BORAN’dır. Vatan ve bağımsızlık sevdalısı Hikmet Bey’in Sivas Kongresi’ndeki bağımsızlık haykırışının günümüz ülke gençlerine örnek olması, gençlerin yaşadıkları ülke ve dünya gerçeklerinden kopuk, gelişmelere ilgisiz kalmak yerine sorumluluk bilinci ve vatan sevgisi ile yetişmeleri konusunda fikir vermesi nedeniyle Savaştepe’de Tıbbiyeli Hikmet anıtı dikildi. Savaştepe’deki Tıbbiyeli Hikmet anıtı, 14 Mart Tıp Haftası etkinlikleri kapsamında Mart 2017’de dikilmiştir. Balıkesir Tabip Odasınca yaptırılan anıt, Savaştepe Ceylan Park’tadır. Anıtın açılışı, Tıbbiyeli Hikmet Boran’ın torunu Dr. Burak Boran’ın da katıldığı törenle gerçekleştirilmiştir.
Bu genç Tıbbiyeli bilinci hep örnek olmalı, yol göstermeli, her koşul ve durumda, sıcak işgaller olsa bile Vatanın bağımsızlığı için savaşım (mücadele) gerektiği, bu ülkenin böyle kazanıldığı beleklerde yer etmelidir. Ulusal tarih bilinci stratejik önemdedir ve genç kuşaklara kazandırılmalıdır.
106. yılında başta kurtarıcımız Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, Sivas Kongresine katılıp, “ya istiklal ya ölüm” kararı alıp bunu değişmez tek parola yapanları ve Tıbbiyeli Hikmet’i
şükran ve rahmetle anıyoruz.

“Tıbbiyeli Hikmet” ile övünüyoruz ve o geleneği yaşatmaya çabalıyoruz.
Ulusların yaşam hakkı en temel hukuk ilkesidir.

Mustafa Kemal Paşa’nın Amasya Genelgesinde (22.6.1919) haykırdığı üzere;
“Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” öyle de olmuştur.

Türkiye, AKP=RTE taşeron iktidarının ülkemizi içine soktuğu karanlığı da aynı azim ve kararlılıkla, ulusun öz gücüyle mutlaka yırtacaktır.