5 Aralık 2013
Av. Mehdi BEKTAŞ
Türban Kamu Alanına Girdi Hal Ve Gidiş Pekiyi (!)
İlkokulda okurken, karnelerde hal ve gidiş bölümü vardı, anlamını da
öğrenciler olarak pek bilmezdik. Eğitim ve öğretim döneminin ortasında ve
sonunda verilen karnelerde temizlik, seçimlik din dersi, hal ve gidiş genellikle
Pekiyi olurdu. Öğretmenler çocuğu okula alıştırmak, ısındırmak, okulu
sevdirmek için not vermede biraz cömert davranırdı herhalde. Sene sonu
karnelerimizi alınca bu notlara bakarak öğrenci olarak bizler sevinir, üzülür,
ailelerimiz çocuğum iyi okuyor diye övünür ya da okumuyor diye üzülürdü. Asıl
ders Matematik, Türkçe diyenler, bu derslerin notlarına bakarak değerlendirme
yapanlar, “oğlum iyi çalış iyi adam ol” öğüdünde bulunanlar vardı. Ortaokul
yıllarında, Beden Eğitimi, Fen Bilgisi, Müzik, Resim, lisede Mantık, Felsefe,
Sosyoloji, Biyoloji, Jeoloji, Fizik, Kimya, Edebiyat, Kompozisyon gibi dersler
devreye girdi. Bu derslerin ne işe yaradığını okulları bitirip yaşam kavgasına
girdiğinde anlıyorsun!
Coğrafya bilmeden köyleri, kasabaları, kentleri, ülkeyi, ülkeleri, dünyayı,
gölleri, ırmakları, denizleri, dağları, hatta rüzgârları bilmen mümkün değildir.
Tarihi bilmeden geçmişi, halkı, ülkeyi tanımak, insanlığının gelişim ve değişimini
anlamak olanaklı değildir. Matematiği bilmeden adım atılamaz, çarşıda, pazarda
gezilemez! Cansızları, yerküreyi, yapısını anlamak için Jeolojiyi, canlılar
dünyasını anlamak için Biyolojiyi, insan toplumunu, halkları, milletleri tanımak
için Sosyolojiyi, insan ruhunu çözmek için Psikolojiyi, insanın Ay’a nasıl gittiğini
kavramak için Matematiği, Fiziği, Kimyayı, Astronomiyi anımsamak gerekir!
Bütün bu bilim dallarının itici gücü Felsefedir. Felsefe olmadan bilim olmaz!
Felsefe, doğanın, insan toplumunun, düşüncenin gelişim, değişim, dönüşüm
yasalarının bütünüdür. Doğada, insanda, toplumda değişimi, gelişimi
kavramadan, bilinçlenme olamaz!
Herkes her şeyi öğrenmek durumunda değil, ancak bireylerin genel
bilimsel bilgiyle donatılması çağdaşlaşmanın, bilinçli toplum olmanın ön
koşuludur, “olmazsa olmaz”ıdır.
Zorun bilimsel eğitimin amacı da budur; çağını anlayan, kavrayan,
ailesine, ülkesine, insanlığa yararlı olmayı şiar edinen, sağlıklı karar verebilen, iş,
meslek sahibi olabilmek için var gücüyle bilinçli çalışan insan yetiştirmektir.
Zorunlu eğitim süresi, çocuğun 6 yaşında okula başladığı düşünüldüğünde 8 yıl
ilköğretim (ilkokul+ortaokul) 4 yıl orta öğretimi(Lise) kapsar ki (6+8+4=) olmak
üzere 18 yaşına kadar sürer. 18 yaşını tamamlamış her insan haklara ve borçlara
sahip olmada tam ehildir, sorumluluk sahibidir. Bu kişi zorunlu eğitimi
almamışsa, bir yanıyla eksiktir, fiziki tamlığa ulaşsa da fikri, ruhi boşluk içindedir,
her türlü etkiye, yönlendirmeye açıktır.
2
Osmanlının son yıllarında, Islahatla başlayan, Tanzimat, I.Meşrutiyet, II.
Meşrutiyetle süren dönemlerde, batıdan esinlenerek başta askeri alan olmak
üzere pek çok alanda okul açılmış, ancak dinsel gericiliğin baskısı, Arapça Farsça
kırması Osmanlıcayı öğrenmedeki zorluk gibi kimi nedenlerle yeterli başarı
sağlanamamış, devlet, ordu, maliye alanları dışında pekte insan
yetiştirilememiş, halkta okutulmamıştır.
Cumhuriyetin, cahil ve geri bıraktırılmış köylü bir toplumu gelişmiş bir
topluma dönüştürmek düşüyle köklü değişikliklere yönelmesi, eğitim
seferberliği başlatması, Latin harfli yeni ABC’yi kabul etmesi, halk mekteplerini
açarak halka okuma yazma öğretmesi, bilimsel laik eğitimli esas alan çağdaş
insan yetiştirmek için ilk, orta, lise ve meslek okulları açması ve
yaygınlaştırması, Darülfünunu (Medrese) Üniversiteye dönüştürmesi,
yadsınamayan gerçekledir.
Türkiye Cumhuriyetinde ekonomik, toplumsal, bilimsel gelişime paralel
olarak zorunlu eğitim 3 yılla başlamış, sonra 5 yıl olmuş, daha sonrada 8 yıl
olarak uygulanmıştır. Zorunlu eğitimin, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, 11 yıl
olması gerektiğini söyleyenler, hatta önerenler vardır; ancak kimi sağ siyasi
iktidarlar çeşitli bahaneler sürerek, tarikatların etkisiyle bu önerilere ayak
diremişlerdir. Mevcut siyasi iktidar ise, eğitime başlama yaşını 5 yıla indirmiş, ilk
ve orta öğretim süresini (4+4+4=) 12 yıla çıkararak, “halk çocuğunun dinini
öğrenmesini istiyor” söylemi altında, zorunlu bilimsel eğitimi iğdiş etmek için
elinden geleni yapmış, yapmaya devam ediyor; “Dindar ve kindar”, “yaratılış
teorisine gönülden bağlı”, dinsel inancın tutsağı, padişah (!) kullarının
yetişmesinin yolunu açıyor. Oyun bile oynamadan çocuk okula başlayacak (5
yaş), ne olduğunu anlamadan, ağaç yaşken eğilir anlayışının kurbanı olarak 9
yaşında (5+4=9) kuran okuyacak, 13 yaşında(5+4+4) imam hatip okuluna
geçecek, 18 yaşında (5+4+4+4=18) zorunlu imam eğitimini tamamlayarak
üniversiteye girecek, imam hekim, imam hâkim, imam zabit vs olabilecek;
siyasete girerek imam şehremini, imam milletvekili, imam bakan, imam
başbakan, imam cumhurbaşkanı olacak, memleket yönetecek, sanayide,
teknolojide, hele de bilimde çağ atlatacak (!), tıpkı İslam toplumlarında olduğu
gibi…
Bunlar, çağ atlatmak için (!) öğrencinin kafasına türban geçirmekle
kalmadılar, memurun, milletvekilinin kafasına da türban geçirdiler, kamu alanı
türbana girdi, hal ve gidiş pekiyi oldu(!) Bundan sonra kadınlar başlarını
örtünce, hele de çarşafa girince, her şey daha güzel olacak, kadınlar evinde,
işinde, sokakta özgür yaşayacak (!), birinci sınıf vatandaş konumuna girecek, 80
yıllık zulüm bitecek(!) Göreceksiniz, türbanlılar, bilimin, sanatın, teknolojinin
gelişimine büyük katkı sunacak, bilim alanında buluşlarıyla, kültür, sanat
alanlarındaki başarılarıyla yükselecekler, dosta düşmana parmak ısıttıracaklar,
Aziz milletimizin göğsü kabaracak(!) Laiklik diye kendini yırtan cahil cühela bunu
kıskanmayacak, gerekli dersi mutlaka alacak(!)
Sen kalk cumhuriyetin laik okullarında yetiş (!), cumhuriyeti koruyacağına
yemin et(!), sonra da cumhuriyetin canına ot tıka, hayat damarlarını kes!
Yanına da “eşit yurttaşlık” türküsü söyleyerek gelen, cumhuriyeti topa tutan,
ayrı devlet kurma hayaliyle yatıp kalkan ayrılıkçıyı, minaresiz cami açmak için
seferber olmuş mezhepçiyi, kişisel çıkarından başka değer tanımayan
neoliberali, devrim kaçkını dönek taifesini al, yürü! Bravo vallahi (!) Yargı
iktidara bağımlı hale getirildiği için rahatlıkla böyle bir iş ülkemizde oluyor? Suç
işleyende iktidar olunca işlediği suç yanına kar kalıyor (!) Muhaliflerde gün olur
devran döner, hesap sorulur diye umut ediyor! Burada eşit yurttaşlık
isteyenlere bir şey demek gerekiyor, az sabredin kanun önünde eşit
olamazsanız da imamın önünde eşit olursunuz, musalla taşında safa girip
cenneti bulursunuz(!)
Ey Dinciler,
Laiklik cumhuriyet düşmanları,
Gözünüzü aydınız!
80 yıldır tankla, topla yıkamadığınız cumhuriyeti, türbanla yıktınız!
Halkçı, solcu partiler, size de gün doğdu.
Türbanlı aday gösterebilir, tarikat desteğinde iktidar olabilirsiniz!
Karşı devrimin yanından cumhuriyete bir kurşun sıkmanızda bir sakınca
yok, çünkü düşene vurmak bu ülkede erdem olmuş(!)