Kurumumuz Üyesi Prof. Dr. Hikmet Sami Türk’ ün yazılı açıklaması :
“Ortak payda olarak İslâm kavramıyla tanımlanan İslâmî Dayanışma Oyunları, uluslararası bir spor etkinliği olarak bir İslâmî olimpiyat niteliğindedir. Nüfusunun çoğunluğu veya önemli bir bölümü Müslüman olan ülkeler arasında İslâm İşbirliği Teşkilâtı veya İslâm Konferansı Teşkilâtı gibi uluslararası örgütler kurulmuştur. Lâik bir Cumhuriyet olduğu hâlde Türkiye de, bu ortak özelliği dolayısıyla anılan örgütlerde üyedir.
İslâmî Dayanışma Oyunları, spor yoluyla İslâm ülkeleri arasında dayanışmayı geliştirmek amacına yöneliktir. Sporun dinî bir yönü olmamakla birlikte, şimdi beşincisi Konya’da 56 ülkeden yaklaşık 3.000 sporcunun katılımıyla devam eden İslâmî Dayanışma Oyunları, bu ülkelerin gençlerini bir araya getirmek ve çeşitli kategorilerde spor etkinliklerinde yarıştırmak suretiyle ülkelerarası bir dostluk ve dayanışmanın gelişmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu oyunlar, dünya olimpiyatlarının bir provası ya da hazırlık çalışması olarak değerlendirilebilir.
Fakat 9 Ağustos 2002 günü Konya’da başlayan Beşinci İslâmî Dayanışma Oyunları, adıyla çelişen bir uygulamaya sahne olmuştur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), bu Oyunlara davet edilmemiştir. Üstelik bu durum, Türkiye’nin ev sahipliğinde yürütülen uluslararası bir spor etkinliğinde gerçekleşmiştir. Bu durumun temelinde 15 Kasım 1983 günü Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi’nin Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 3. maddesi 1. fıkrasında öngörülen milletlerin kendi geleceklerini belirleme (self-determination) hakkını kullanarak ilân ettiği KKTC’nin tanınmasını önleyen başlıca etken niteliğindeki BM Güvenlik Konseyi’nin 18 Kasım 1983 tarih ve 541 (1983) sayılı Kararı var. Güvenlik Konseyi, KKTC’nin kuruluşundan üç gün sonra verdiği bu Kararla Kuzey Kıbrıs’ta bağımsız bir devlet olarak KKTC’nin kurulmasını ‘1960 Kuruluş ve Garanti Antlaşmalarıyla bağdaşmayan, hukuken geçersiz ve Kıbrıs’taki durumun kötüleşmesine yol açacak bir girişim’ sayarak geri alınmasını istemiş; bütün devletleri ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik, bağımsızlık, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığına saygı göstermeye’ ve ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka herhangi bir Kıbrıs Devletini tanımamaya’ çağırmıştı.
Türkiye, Kıbrıs’taki gerçeklere ve Birleşmiş Milletler Antlaşması’na aykırı bu haksız Karara uymamış, KKTC’yi tanımıştır. Fakat şimdiye değin KKTC’yi tanıyan tek devlet olarak kalmıştır. KKTC’nin Konya’daki Beşinci İslâmî Dayanışma Oyunları’na çağrılmamasını bir politika değişikliği değil, bir düşüncesizlik olarak değerlendiriyoruz. Kıbrıs sorununda bağımsız, eşit, egemen iki devlet dışında bir çözüm arayışı vahim bir yanlış olur.
Türkiye, başta Türk kökenli halkların yoğun olarak yaşadığı devletler ile İslâm devletlerinin de KKTC’yi tanımalarını istemek hakkına sahiptir. Azerilerin çok sevdiği “bir millet, iki devlet” söylemi, sözde kalmamalıdır. Bu söylemin “bir millet, üç devlet” olarak değiştirilmesi zamanı gelmiştir. Konya’daki Aliyev – Tatar görüşmesinden bu yolda somut adımlar bekliyoruz. Bu, diğer devletler için de bir örnek olabilir. Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’nın dağılmasından sonra ayrılan veya yeni kurulan devletler kısa zamanda tanınmıştır. Aynı uygulama, Kıbrıs’a da barış getirecektir. Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nin 18 Kasım 1983 tarih ve 541 (1983) sayılı Kararının kaldırılması için girişimde bulunmakta gecikmemelidir
Konya’da KKTC’ye yapılan haksızlık, bu konuda bir politika değişikliğinin önünü açmak için uluslararası plânda yapılacak yoğun bir çalışmanın başlangıcı olabilir. Dünya devletleri, KKTC’ye karşı çifte standart uygulamaktan vazgeçmeye çağrılmalıdır.”
(10.8.2022)