Kurumumuz Üyesi Prof Dr. Hikmet Sami Türk’ün yazılı açıklaması :
“ABD’nin silâh ambargosunu kaldırdığı Kıbrıs Cumhuriyeti, 1960’da bu adla kurulan, uluslararası plânda böyle tanınmaya devam eden devlet olmakla birlikte; 1964’te başlayan olaylar sonucunda 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin kurulmasından sonra Türkiye ve KKTC açısından fiilen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’ne dönüşmüştür. Kongre’den geçen ve Başkan Trump tarafından onaylanarak yürürlüğe giren Karar, Ada’da fiilen var olan iki devlet arasındaki dengeyi bozacak veKıbrıssorununa ‘iki eşit devlet’ ilkesine dayalı federal veya konfederal bir çözüm bulunmasını zorlaştıracak niteliktedir.
KKTC, şimdiye değin Türkiye dışında hiçbir devlet tarafından tanınmamıştır. O nedenle başta Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği (AB) olmak üzere uluslararası kuruluşların ve uluslararası toplumun dışında fiilî bir devlet olarak görülmektedir. Bunun sonucunda her alanda Kıbrıs Cumhuriyeti olarak GKRY’ye giden olanakların hiçbirinden yararlanamamaktadır. Oysa Tito zamanında bir federal devlet yapısı içinde birleşmiş olan Yugoslavya’nın daha sonra dağılmasıyla ortaya çıkan devletlerin hepsi uluslararası plânda tanınmıştır. Uluslararası toplum tarafından KKTC’ye yapılan haksızlık ortadadır.
GKRY’ye uygulanan Amerikan ambargosunun kaldırılması, Türkiye ile yakın ilişkiler içinde bulunan dost devletler ya da Türkiye’nin üye olduğu bu nitelikteki uluslararası kuruluşlarca KKTC’nin tanınmasının, KKTC’ye ekonomik ve malî yardım yapılmasının sağlanması için bir vesile olarak değerlendirilebilir. Türkiye, bu yolda diplomatik çaba göstermelidir. BM, AB ve uluslararası toplumun KKTC’ye karşı uygulanan haksız izolasyon politikasıyla Kıbrıs sorununun çözülemeyeceğini, tam tersine, zaman ilerledikçe Ada’daki iki toplumun birbirine yabancılaştığını görmesi gerekir.
Özetle Türkiye, ABD’nin fiilen yalnız GKRY’nin yararlanacağı Amerikan silâh ambargosunun kaldırılması kararı vesilesiyle, KKTC’nin tanınmasının ve KKTC’ye ekonomik ve malî yardım yapılmasının Kıbrıs sorununun çözümü bakımından önemini dost devletlere ve uluslararası kuruluşlara anlatmak ve muhataplarını ikna etmek için diplomatik bir fırsat olarak kullanmalıdır.”