Ana SayfaArşivBasın DuyurularıİDAM CEZASI GERİ GETİRİLEBİLİR Mİ?.

İDAM CEZASI GERİ GETİRİLEBİLİR Mİ?.

 

Prof. Dr. Türk

“İdam cezasını geri getirmek, çağdaş Türkiye’ye hiçbir yarar sağlamaz. Bu, Türk hukukunda bugüne kadarki gelişmelere ters düştüğü gibi; Türkiye’yi başta üyesi olduğu Avrupa Konseyi ülkeleri olmak üzere idam cezasını kaldırmış olan devletler arasında yalnızlaştırır, üye olmak istediği AB ülkeleri yönünden Türkiye’ye karşı  yeni bir ret bahanesi yaratır.”

Son günlerde özellikle kadınlara ve çocuklara karşı bazı suçların işlenmesini önlemek için idam cezasının geri getirilmesini öneren görüşlerin ortaya atılması üzerine eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, yazılı bir açıklama yaptı:

“Son zamanlarda özellikle kadınlara ve çocuklara karşı öldürme ve cinsel tecavüz gibi ağır suçların giderek artan bir tırmanış göstermesi, bunları önlemek için yeniden idam cezasının getirilmesi görüşünün ortaya çıkmasına yol açmıştır. Şüphesiz çoğu canavarca duygularla işlenmiş olan bu suçların failleri hakkında çağımızın hukuk anlayışına uygun en ağır cezalar verilmelidir. Suç işlenmesinin önlenmesi ve toplum barışının korunması için bu konuda duraksamaya yer yoktur. Fakat idam cezası, suç failinin yaşamına son verilmesi demektir. O nedenle günümüzde birçok ülkede, bu arada Türkiye’nin de üye olduğu Avrupa Konseyi ve üye olmak istediği Avrupa Birliği ülkelerinde idam cezası kaldırılmış bulunmaktadır. Onun yerine suç failinin öldürülmeden cezalandırılması ve   ıslahı yöntemleri geliştirilmiştir.

20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren uluslararası sözleşmelerde ve anayasalarda ölüm cezasının kaldırılmasını öngören hükümlere yer verilmeye başlanmıştır. Kısaca ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ olarak adlandırılan  İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Avrupa Sözleşmesi’ne ek olarak 28.4.1983 tarihinde Strasburg’da imzalanan  6 Numaralı Protokol ile ölüm cezası kaldırılmış; ancak bir devletin yasalarında  ‘savaş zamanında veya yakın savaş tehdidi durumlarında işlenen eylemler için’ böyle bir ceza öngörebileceği kabul edilmiştir. 19 yıl sonra 3.5.2002 tarihinde Vilnius’ta imzalanan 13 Numaralı Protokol ile ölüm cezası her koşulda istisnasız kaldırılmıştır.

Türkiye, bu gelişmelerin dışında kalmamıştır. DSP-MHP-ANAP Koalisyon Hükümeti zamanında 3.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun’la Anayasa’nın 38. maddesine VII. fıkra olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek 6 Numaralı Protokol’deki iki istisnaya terör suçlarını ekleyen şu hüküm eklenmiştir: ‘Savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları dışında ölüm cezası verilemez.’

Bu hüküm, yine aynı Hükümet zamanında AB uyum sürecinde 3.8.2002 çıkarılan tarih ve 4771 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un, Türk Ceza Kanunu ve diğer kanunlarda öngörülen idam cezaları ‘müebbet ağır hapis cezasına’ dönüştürülürken ‘Savaş ve çok yavaş tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezaları hariç olmak üzere’ ibaresiyle başlayan 1. maddesiyle 6 Numaralı Protokol’e paralel duruma getirilmiştir.

13 Numaralı Protokol’e paralel Anayasa değişikliği ise, AKP iktidarı zamanında  7.5.2004 tarih ve 5170 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun’la Anayasa’nın 38. maddesine  IX. fıkra olarak en kapsamlı malvarlığı cezasını  da kapsayan bir ‘Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez.’ hükmüyle eklenmiştir.

 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek 6 ve 13 Numaralı Protokollerin onaylanması işlemleri de, AKP iktidarı zamanında 2003 ve 2006 yıllarında yapılmış; arada 7.5.2004 tarih ve 5170 sayılı Kanun’la yapılan Anayasa değişikliğinin gerektirdiği yasal değişiklik, 14.7.2004 tarih ve 5218 sayılı Ölüm Cezasının Kaldırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’la gerçekleştirilmiştir.

Bu durumda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bazı suçlar için yeniden idam cezası istemesi ya da  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın zaman zaman Meclis gerekli değişikliği yaparsa imzalayacağını söylemesi, bu konudaki 6 ve 13 numaralı Protokoller ile Anayasa ve yasa değişiklikleriyle bağdaşmamaktadır. Bu konudaki açıklamaları, iç politikada herkesi üzen hunharca cinayetler karşısında halkın isyanını yatıştırmaya yönelik sözlerdir. Önemli olan, yasaların öngördüğü cezaların etkin biçimde uygulanması, suç işlenmesinin nedenlerine eğilerek onların ortadan kaldırılması ve suç işleyenlerin ıslahıdır.

Kaldı ki, idam cezasının geri getirilmesi, yalnız Türk Ceza Kanunu’na idam cezasının konmasıyla tamamlanmaz; ayrıca Anayasa’nın 38. maddesindeki idam cezası yasağının da kaldırılmasını, bunun için halkoylamasını da gerektirebilecek bir Anayasa değişikliği yapılmasını zorunlu kılar.

Hepsi yapılsa bile Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasına  7.5.2004 tarih ve 5170 sayılı Kanun’la eklenmiş olan şu hüküm, −Türkiye’nin daha önce onayladığı 6 ve 13 numaralı Protokoller dolayısıyla−  bu cezanın uygulanmasına engeldir: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.’

Bu hükmü de kaldırıp idam cezasını geri getirmek, çağdaş Türkiye’ye hiçbir yarar sağlamaz. Bu, Türk hukukunda şimdiye kadarki gelişmelere ters düştüğü gibi; Türkiye’yi başta üyesi olduğu Avrupa Konseyi ülkeleri olmak üzere idam cezasını kaldırmış olan devletler arasında yalnızlaştırır, üye olmak istediği AB ülkeleri yönünden Türkiye’ye karşı  yeni bir ret bahanesi yaratır.

 Ayrıca idam cezasını geri getirilmesi durumunda Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’nin 11. maddesi gereğince; Türkiye’de suç işleyip Avrupa’ya kaçmış olan bir kimsenin iadesinin ancak ‘idam cezasının infaz edilmeyeceğine dair’ güvence verilmesiyle istenebileceğini unutmamak gerekir. Bu durum, suçlulukla mücadelede Türkiye’de idam cezası uygulanmasa bile yasalarda varlığını sürdürdüğü dönemde önemli bir engel oluşturmaktaydı.”