Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (AİHS) ek 6 numaralı Protokole 12.11.2003 tarihinde taraf olmakla, savaş ve çok yakın savaş tehdidi halleri hariç, ölüm cezasının kaldırılmasını uluslararası hukuk alanında taahhüt etmiş; bu doğrultuda, 5170 sayılı yasa ile (RG 22.5.2004), Anayasadan ölüm cezasıyla ilgili hükümleri kaldırmıştır. 20.2.2006 tarihinde ise, savaş ve çok yakın savaş tehdidi halleri dahil, ölüm cezasının hiçbir halde uygulanmayacağını öngören AİHS’ye ek 13 no.lu Protokole taraf olmuş ve ölüm cezasının tamamen kaldırmasını kabul etmiştir. Türkiye 2.3.2006 tarihinde, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesine ek seçmeli ikinci Protokole, savaş halini dışarda tutacak bir çekince konulması olanaklıyken, herhangi bir çekince koymaksızın taraf olmuş ve bu tutumuyla, ölüm cezasını hiçbir halde uygulamamaya yönelik uluslararası taahhüdünü perçinlemiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa Konseyine üye 47 devletin, 3 eksik (Rusya, Ermenistan ve Azerbaycan) dışında tamamının (Türkiye dahil), ölüm cezasının hiçbir halde uygulanmayacağını öngören AİHS’ye ek 13 numaralı Protokole taraf olması karşısında, AİHS’nin, ölüm cezasının belirli koşullar altında uygulanmasına izin veren 2. maddesinin değişikliğe uğradığı yönünde yorumlamasına yol açmıştır (örn., 2.3.2010 tarihli Al-Sadoon ve Mufdhi / İngiltere kararının 120. Paragrafı).
Son zamanlarda, ölüm cezasının geri getirilmesi konusunun gündemi işgal etmeye başlaması karşısında, kamuoyunun, aşağıda belirtilen hususlarda aydınlatılmasında yarar görülmüştür:
1- Anayasanın 2. Maddesinde, Devletin nitelikleri arasında sayılan, insan haklarına saygılı hukuk devleti olma ilkesi uyarınca, uluslararası taahhütlerden vazgeçerken, uluslararası hukuktaki insan hakları standartlarının gözetilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Bu bağlamda, insan hakları standartlarından geriye gidiş için halkoylamasına başvurulmasının, Devletin, Anayasanın 2. Maddesinde belirtilen niteliklerinin reddi anlamına geleceği düşünülmelidir.
2- Türkiye’nin taraf olduğu, ölüm cezasının kaldırılmasını öngören ek Protokoller yürürlükteyken, ölüm cezasını geri getiren yasal düzenlemeler, Türkiye açısından yürürlükte bulunan insan hakları ile ilgili uluslararası anlaşmaların (ek Protokoller vb.) yasaların üstünde yer almasına ilişkin, Anayasanın 90. Maddesinin son fıkrasındaki kurala aykırı düşer.
3- Anayasanın 90. Maddesinin son fıkrasına aykırı düşmemek için, söz konusu ek Protokollerin tek taraflı olarak feshedilmeleri, hukuki bir çözüm olarak akla gelse de, bu ek Protokollerin her birinin ayrı ayrı feshedilmelerine olanak bulunmamaktadır. Bunun nedeni, her ek Protokolün, eklendiği Sözleşmeyle bütünleşmesi ve o Sözleşmenin ayrılmaz bir parçası olmasıdır. Anılan ek Protokollerin metinlerinde, fesihle ilgili bir kural bulunmamasının nedeni budur. Bu çerçevede, örneğin, AİHS’ye ek 13 numaralı Protokolün getirdiği yükümlülükten kurtulmak istenirse, AİHS’de yer alan fesihle ilgili kurala (md. 58) uyularak AİHS’nin bir bütün olarak feshedilmesi gerekecektir. Diğer ek Protokoller için de aynı yöntem geçerlidir.
4- Ölüm cezasının geri getirilmesi, yukarıda da belirtildiği gibi, kaçınılmaz olarak, Avrupa’nın ortak kamu düzenini oluşturan AİHS’nin ve BM’nin temel sözleşmelerinden olan, Medeni ve Siyasi Hakları Sözleşmesinin feshedilmesi sonucunu doğuracaktır. Bunun anlamı, Avrupa hukuk düzeninden çıkmak; BM hukuk düzeninde ise, BM’ye üye 197 devlet arasında, anılan temel sözleşmeye taraf olmayan Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman Sultanlığı, Güney Sudan, Malezya ve Tayland gibi 20 devletin bulunduğu kümeye düşmektir. Bunun gerçekleşmesi durumunda oluşabilecek siyasi ve ekonomik olumsuzlukları ise, şimdiden kestirebilmek olanaklı değildir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Türk Hukuk Kurumu Başkanı
Av. Yaşar Çatak