Ana SayfaArşivMakalelerCUMHURİYET, OTORİTE (İKTİDAR) DEMOKRASİ VE HUKUK DEVLETİ

CUMHURİYET, OTORİTE (İKTİDAR) DEMOKRASİ VE HUKUK DEVLETİ

                               Av. Prof. Dr. jur. İbrahim KAPLAN

             CUMHURİYET, OTORİTE (İKTİDAR) DEMOKRASİ ve HUKUK DEVLETİ
I. Cumhuriyet kavramı ve Devlet Türleri
Cumhuriyet, içi boş bir kavramdır. Yönetenlerin seçimle yönetime gelmeleridir.
Cumhuriyeti;
– Mutlakiyetçi Cumhuriyetler
– Monarşik, Oligarşik Cumhuriyetler
– Demokratik Cumhuriyetler
– Demokratik Hukuk Devleti
II.Cumhuriyet Devletin olması Lazım Gelen Nitelikleri
Topluma veya millete ait Egemenliğin kaynağı kriterine göre, Devletin türleri;
1.Monarşik Cumhuriyet
Egemenliğin kaynağı tek kişiye ait, bu kişi egemenliğe kendi görüş, düşünce ve menfaatine kullandığı, devlet şekline monarşik cumhuriyet denebilir.
2. Oligarşik Cumhuriyet
Egemenliğin maliki, belirli bir sınıfa ait olup, bu sınıf egemenliği kendi menfaat, düşünce ve görüşüne göre devlet şekline, oligarşik cumhuriyet denebilir
3. İslamik Cumhuriyet
Egemenlik; islam dinin yani şeriatın kurallarına göre, belirlenen kişilere ait sayılmaktadır.
4. Demokratik Cumhuriyet
Hakimiyetin kaynağı; Halkın, toplumun seçtiği kişilere verilmesidir.
Hakimiyet kaynağı, halkın, toplumun seçtiği kişilere verdiği bir devlet türüdür. Egemenliği kullanılmasında seçimle belirlenen bu kişilerin etkili ve yetkili devlet türüne demokratik cumhuriyet denmektedir.
Demokratik cumhuriyet kendi içerisinde;
a. Doğrudan doğruya demokratik cumhuriyet
Burada halk egemenlik hakkını kısmende olsa doğrudan doğruya kullanır. Örneğin, İsviçre de küçük kasaba ve köylerde yöneticiler, açık oyla halk tarafından seçilir.
Demokrasi türünde egemenlik bizzat halk tarafından değil, fakat onun seçtiği temsilciler tarafından kullanılır.
b.Temsili Demokrasi
Bu demokrasi türünde egemenlik bizzat halk tarafından değil, fakat onun seçtiği temsilciler tarafından kullanılır.

c. Yarı doğrudan demokrasi (yarı temsili demokratik cumhuriyet)
Doğrudan doğruya demokratik cumhuriyet sistemi ile Temsili demokratik cumhuriyet sisteminin karması bir cumhuriyet türüdür.
III. Cumhuriyet ile Demokratik Hukuk Devleti Arasındaki Bağlantı
Siyasi haklar, cumhuriyet formuna kullanılır. Alışılmış ve güncel kullanıma göre, cumhuriyet ve demokraside, yönetici olacakların seçildiği dikkate alındığında cumhuriyet, demokrasi ile eşit ve aynı anlamda kullanılmaktadır. Temsilin, şekillerine göre, anayasalarda dolaylı temsili demokrasi, doğrudan doğruya demokrasi anlamında kullanılmaktadır.
Anayasanın 2. maddesinde, yer alan devletin şekli olan cumhuriyet olarak öngörülmüştür. Ayrıca cumhuriyetin temel ilkeleri ve niteliklerini;
– Demokrasi ilkesi
– kuvvetler ayrılığı ilkesi,
– Hukuka bağlılık ve hukuk devleti ilkesi,
– Laiklik ilkesi,
– Sosyal eşitlik ilkesi,
– Anayasa mahkemesinin yasal denetim yapması ilkesi,
– İdarenin yargısal denetimi,
– Yasal idari,
– Özgürlükçü idare,
Şeklinde sıralamak mümkündür.
IV. Siyasi Sistem – Siyasi Rejim Kavramı ve Türleri
Siyasi sistem, ülkede hakim olacak siyasi rejimle ilgilidir. Siyasi sistem; kayıtsız ve şartsız millete ait olan egemenliğin paylaşımı ve kullanımı ile de yakından ilgilidir. Devlet kudreti ve iktidarını ifade eden egemenliğin paylaşımında; kuvvetler ayrılığı ilkesi, hukuk devletinin temel prensiplerinden birisidir.
Egemenliğin paylaşımına ve kullanımına ilişkin siyasi sistemleri, Hükümet sistemleri alt başlığı altında toplamak mümkündür. Hükümet sistemleri, kuvvetlerin ayrılığı veya birliği

esasını dikkate alarak, kuvvetlerin içerisinde de yasama ve yürütme kuvvetleri esas sayılarak, yapılan bir ayrımdır. Yargı kuvveti, hangi hükümet sistemi söz konusu olursa olsun, daima bağımsız, tarafsız ve ayrı bir kuvvet olarak görev yapar. Bu da kişi hürriyetlerinin teminatı için vazgeçilmez bir şart olarak kabul edilir.

Hükümet sistemleri; kuvvetler birliği ve kuvvetler ayrılığı ve kuvvetler dengesinin hakim olduğu hükümet sistemleri şeklinde bir ön ayrıma tabi tutulmaktadır. Bu ayırıma paralel olarak da, meclis hükümet sistemi başkanlık hükümet sistemi ve parlamenter hükümet sistemi ayrımları yapılmaktadır.

  1. Kuvvetler birliğini esas kabul eden hükümet sisteminde, yasama ve yürütme kuvvetleri, fiilen ve hukuken meclise, yani parlamentoya aittir. Bunun örneğini 1924 Anayasasının yürürlükte olduğu dönemde ülkemizde uygulanmakta olan Meclis hükümet sistemi teşkil etmektedir. “Kuvvet birdir, bölünemez ve parçalanamaz” şeklindeki veciz ifade bu hükümet sistemini tanımlamaktadır. İsviçre’de, 1974 yılında başlatılan ve 2001 yılında gerçekleşen toptan anayasa değişikliğinden önceki, 1874 Tarihli Federal Anayasa Meclis hükümet sistemi öngörülmüş bulunmaktaydı.
  2. Kuvvetler ayrılığı sistemini esas kabul eden başkanlık hükümet sisteminde, yasama ve yürütme kuvvetleri birbirinden bağımsız ve teorik olarak kudret ve otorite bakımından, birbirlerine eşit durumda bulunan yasama ve yürütme organlarına bırakılmıştır.

-Yasama organı gibi yürütme organı da; Halk tarafından genel seçimle ,seçilerek kurulur ve her iki organın kendilerine münhasır ve yetki ve görevleri vardır.

-Halk tarafından seçilme veya seçilmiş olma keyfiyeti yürütme organına (Başkana) yasama organı karşısında oldukça kuvvetli bir hukuki durum yaratır. Diğer hükümet sistemlerinde olduğu gibi başkanlık hükümet sistemlerinde parlamentonun üstünlüğü ve tahakkümü, bu nedenle pek kolay gerçekleşemez. Başkanlık hükümet sisteminde yürütme yetkileri bir kişiye tanınmıştır. Bu kişi ya doğrudan doğruya halk tarafından veya iki dereceli bir seçim usulü gereğince yine halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı veya bir başkandır. Cumhurbaşkanı, anayasal yetkilerini tam bir serbesti içinde kullanılır. Yasamaya karşı siyaseten sorumlu değildir. Ona hesap vermekle yükümlü durumunda da değildir. Güven oyu söz konusu değildir. Yasama organı “impeachment” hali dışında cumhurbaşkanını iktidardan düşemez. Bu durum USA  da geçerli hükümet ve devlet sistemidir.

  1. Kuvvetler dengesi esasının cari olduğu hükümet sistemi – Parlamenter Hükümet Sistemi, temsili sisteme ve kuvvetlerin dengeli bir şekilde ayrılığı prensibine dayanan ve yasama ve yürütme organı arasındaki ilişkilerin Bakanlar Kurulu aracılığı ile düzenlendiği, yani bakanların parlamentoyu karşı siyaseten sorumlu bulundukları bir siyasi rejimdir. Bu sistemin üç özelliği vardır.

– Devlet yani yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanının sorumlu olmaması,

-Bakanların parlamentoya karşı siyasi sorumluluğunun bulunması,

-Parlamentonun, yürütme organı, yani cumhurbaşkanı tarafından bazı şartların gerçekleşmesi halinde feshedilebilmesi hukuki imkanı,

Bu yetkileri nedeniyle iki türünün bulunduğu kabul edilir; parlamento üstünlüğünün hakim olduğu siyasi rejim, yürütmenin üstün tutulduğu, parlamenter hükümet sistemi.

Devletin siyasi iktidar ve kudretini oluşturan egemenliğin kaynağı, soyut ve manevi bir kavram ve varlık olan, millete aittir. Egemenliğin paylaşımını ise, millet iradesi belirler. Bu hususta devletin yazılı anayasasında hükme bağlanır. TBMM tarafından seçilen ve Anayasaya göre, yürütmenin başı sayılan Cumhurbaşkanının hukuki konumu ile halkın seçeceği bir cumhurbaşkanının hukuki konumu, demokratik hukuk devletinde üstleneceği görevler ve kullanacağı yetkiler açısından büyük farklılıklar gösterir. Halkın seçeceği bur cumhurbaşkanı, bu değişiklik ile egemenliği kullanabilecek asli organlardan biri haline gelebilecektir.

Anayasanın 6.maddesine göre; Egemenliği oluşturan üç görev ve kuvvet, millet adına üç organ tarafından kullanılır.

-Egemenlik, yasama yetkisidir. Bu yetki, asli yasama organı olan TBMM tarafından anayasaya uygun olarak kullanılır.

-Egemenlik, Yürütme yetkisi ve görevi şeklindedir. Bu yetki ve görev ise yürütmenin asli organı olan, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından ifa edilir.

-Egemenlik, Yargı yetkisidir. Bu yetki ise, asli yargı organı olan Bağımsız Mahkemeler tarafından Türk Milleti adına yerine getirilir.

Devlet faaliyetlerinin üçe ayrılması ve her üç faaliyet için üç ayrı organın bir tesbit ile iki temel Kuraldan kaynaklanmaktadır. Bu tesbit daha ziyade bilimsel bir anlam taşımaktadır.

Birinci kural ise, teknik nitelikte olup, faaliyetlerin daha iyi ve düzgün yürütülmesi amacına yöneliktir. Devlet faaliyet ve işlemleri paylaştırılırsa, daha iyi icra edilir düşüncesine dayanır.

İkinci kural ise; politik nitelikte olup, vatandaşların devletin iktidar çarkının dişlileri arasında ezilmesinin önlenmesini amaçlar. Toplumu oluşturan insanları yönetme yetkisi, birden çok güç ve organın kullanımına bırakılmışsa, o insanların daha fazla özgürlüğe sahip oldukları ve olacakları esas olarak kabul edilir.

Devletin siyasi iktidar ve kudretini oluşturan egemenliğin kaynağı, soyut ve manevi bir kavram ve varlık olan, millete aittir. Egemenliğin paylaşımını ise, millet iradesi belirler. Bu husus da devletin yazılı anayasasında hükme bağlanır. TBMM tarafından seçilen ve Anayasaya göre, yürütmenin başı sayılan Cumhurbaşkanının hukuki konumu ile halkın seçeceği bir cumhurbaşkanın hukuki konumu ile halkın seçeceği bir cumhurbaşkanının hukuki konumu, demokratik hukuk devletinde üstleneceği görevler ve kullanacağı yetkiler açısından büyük farklılıklar gösterir. Halkın seçeceği bir cumhurbaşkanı, bu değişiklik ile egemenliği kullanabilecek asli organlardan biri haline gelebilecektir. Sonuç olarak, tek adam

Demokrasi, “demos” yani halk ile “kratos” yani hakimiyet – iktidar kökenlerinden meydana gelmiş bir kelimedir. Bu anlamıyla “halkın kendi kendini idare etmesini” ifade eder.

Formülle ifade etmek gerekirse,

Demokrasi = toplumun kendi kendisi idare etmesi, = ferdin kendi kendini idare etmesi = ferdin hürriyeti. Bu durumda demokrasi = hürriyetle eşdeğer anlam taşımaktadır.

Demokrasi, hakimiyetin Millete ait olması demektir. Buradaki “millet” deyiminden bir fiziki varlık değil, fakat mücerret, manevi hükmü olan bir varlık akla gelmektedir. Millet, bu hakimiyet hakkını, temsilcileri eliyle kullanır. Bu da bizi temsili Demokrasi kavramına götürür.

Demokrasi latince “demos” yani “halk” ile “kratos” yani hakimiyet – iktidar” köklerinden meydana gelmiş bir kelimedir. Bu anlamıyla “halkın kendi kendini idare etmesi”ni ifade eder. Formülle ifade etmek gerekirse, Demokrasi = Toplumun kendi kendisini idare etmesi;

Toplumun kendi kendini idare etmesi = toplumun oybirliği ile hareket etmesi = ferdin kendi kendini idare etmesi = FERDİN HÜRRİYETİ. Bu durumda Demokrasi = HÜRRİYET ile eş anlamlı olmaktadır.

Demokrasinin halkın hakimiyeti olduğu telakisi, demokrasiyi açıklamaya yeterli değildir, zira çoğunluğun istibdadı da tek kişinin istibdadından farksızdır. Bu bakımdan hakimiyet halka değil, mücerret bir kavram olan ve devamlılık arzeden MİLLETE aittir. Millet manevi bir varlık olarak, kendiliğinden irade izhar edemez. Temsili organların beyan edeceği irade MİLLETİN iradesi yerine KAİM olur. Temsili organlar, seçmenlerin iradesiyle bağlı değildirler, çünkü seçmenin iradesi millet iradesi değildir. Millet iradesi, bu organların meydana çıkardığı iradedir.

Temsili demokrasi, millete ait olan hakimiyetin onun seçimle belirlenmiş temsilcileri eliyle kullanılması demektir. Toplum hayatındaki sorunların çözümü, vatandaşların fikirlerine bağlı olunca, oy birliğinden sözetmek çoğu zaman imkansızdır. O zaman temsili demokrasi fiiliyatta, çoğunluk demokrasisine dönüşür.

Temsili demokrasi veya batı demokrasisi, idare edenlerin OTORİTESİ ile idare edilenlerin HÜRRİYETİ arasında denge sağlayan bir siyasal rejimdir.

Hürriyetleri sarsmadan, özüne dokunmadan düzenleyen ve sınırlayan İKTİDAR, ancak demokratik bir HUKUK DEVLETİ ile sağlanabilir.

Demokratik Hukuk Devleti, çoğulculuk içinde diyalog ve uzlaşma sağlayan, hürriyetler ile düzen (otorite) arasındaki hassas dengeyi kuran ve koruyan bir rejimdir.

Genel olarak Hukuk; toplum hayatında devlet ile kişiler ve kişilerle kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen, uyulması mecburi olan, uyulmadığı takdirde devletin müeyyide gücü ile desteklenen kaidelerin bütünüdür. HUKUK kuralları, devleti oluşturan toplumda hakim olacak Hukuki, Siyasi ve İktisadi rejimin çerçevesini belirlerler. Böylece hukuk kuralları, toplumda barış, güven ve istikrar içinde yaşamanın temel ilkelerini ve sınırlarını ihtiva ederler. Bu suretle hukuk kuralları toplumda BARIŞ, güven ve istikrarlı bir yaşamın garantisini oluştururlar.

Batı demokrasisinin varlık koşulları, batı anayasalarında Hukuk ilkeleri haline  getirilmiştir.

Devleti oluşturan toplumun temel mutabakatını teşkil eden temel kanunda yani ANAYASA’da, devletin temel organları, kişilerin temel hak ve hürriyetleri, ekonomik ve sosyal hak ve ödevleri, yani toplumda hakim olacak siyasi, hukuki ve iktisadi rejimin esaslarını gösteren ana ilke, kurallar ve kurumlar yer alır. Anayasalar hürriyet ile otorite arasındaki hassas dengeyi sağlayacak mekanizmaları, bu mekanizmalara hakim olacak ilkeleri tesbit eden belgelerdir. Buradaki kurallar ve ilkeler normal kanun yapıcılarına yani yasama organlarına verilmiş olan direktiflerdir. Anayasa Hukuku bir anlamda hürriyetlerle otoriteyi yani iktidarı bağdaştırma tekniğidir. Anayasalar, millete ait hakimiyeti, siyasal iktidar olarak,

Hükümete aktaran bir kanaldır. Bunu ise ancak demokratik hukuk devleti anayasaları gerçekleştirir.

  1. Yürütmenin Demokratik Özgürlükler ve Sosyal Hukuk Devleti İçindeki Rolü

1.Demokrasi İlkesi ve İdare – Yürütme

İdare, genellikle halkın oyuna karşı siyaseti ile bürokrasinin gücü ve kuvveti genellikle demokratik halkın egemenliğine karşı çıkması anlaşılmaktadır. Fiiliyatta ve uygulamada, demokrasi ilkesi ile idare arasında ters düşmeleri, anlaşmazlıklar çıkmaktadır.

İdare makamları parlamento ve halkın çoğunluğu arasında mesleki bilgi ve uzmanlık bakımından önemli önceliği mevcuttur.

İdari makamları ve bürokrasi, yasama faaliyetlerinin yani ön aşamasında yani taslak metinlerin ön aşamasında; yani taslak metinlerin hazırlanmasında katılmaktadır. Yasanın ön tasarısını bunlar tarafından ilgili bakanlığın, yürütme tarafından atanan bürokrasisindeki uzman elemanları ve bilim adamları ve dışarıdan atanan meslek uzmanları tarafından hazırlanmaktadır.

Bu şekilde hazırlanan, bakanlık veya Cumhurbaşkanlığı tasarıya mevcut bakan veya şimdiki yürürlükteki mevzuata göre cumhurbaşkanlığı tarafından ve bu makamda bulunan danışmanlar tarafından son şekline verilmekte, bu son metin başbakan veya cumhurbaşkanı tarafından yürütmenin tasarıyı  imzalamaları milletvekillerinin imzası ile birlikte TBMM Başkanlığına gönderilmektedir.

TBMM Başkanlığı tarafından bu başbakanlık kanun tasarısı, ilgili TBMM ilgili ihtisas komisyonu Başkanlığına sunulmaktadır. Artık bu kanun tasarısı hakkında, TBMM Başkanlığında, iç tüzük hükümlerine göre üzerinde işlem yapılmaktadır.

  1. İdare (yürütmenin) ve Hukuk Devleti İlkesine Uyumu

Hukuk devleti ilkesi uyarınca, idarenin bütün işlemleri, hukuk  üstünlüğü ilkesine tabidir. Yasal idarenin, anayasa ve yasa kurallarına tabi olduğunu gösterir.

İdarenin hukuk devletine bağlılığı, ilk önce idarenin bütün işlemlerinin hukuka tabi olmasıdır.

İdarenin yasalara tabi olması, önceleri müdahaleci idare için öne çıkmıştır. Bugün artık idarenin hizmetler için geçerlidir. Şunu da öncelikle belirtmek gerekir ki, yasal yetkileri ifa ederken temel hak ve özgürlüklere de uymakla yükümlüdür. Öncelikle görevlerini ifa ederken, kanunların uygulanmasında; ilk aşamada; hukuki eşitlik, keyfi davranma yasağına ve doğruluk ve dürüstlük ilkesine uygun davranmakla yükümlüdür. Ayrıca idare usullere uygun olarak adil davranma ilkesine önem arzetmektedir. İdari kararları, istisnasız yargı denetime tabi olması, idarenin hukuka bağlılığı en önemli etkendir.

  1. İdare – Yürütme ve Sosyal Devlet İlkesi Arasındaki Bağlantı

Sosyal devlet ilkesi, devletin, halkın refahı içinde görevlerini ifade etmektedir. Vatandaşlarının refah içinde varlığını devam ettirmesi için, devletin sahip olması gereken kurum ve organlarının varlığını ve var olmasını ifade etmektedir.

  1. Kuvvetler Aykırılığının Temel Paylaşımı ve Hukuk Devleti Temel Kuralları ile Bağlantısı ve Hukuk Devletinde Kurumların Organizasyonu

1.Kuvvetler Ayrılığı

Kuvvetler ayrılığı, hukuk devletinin temel ilkelerinden birisidir. Kuvvetler ayrılığı, Devlet iktidarının işleyişi ve organizasyonun temel ilkesidir. Kuvvetler ayrılığı gayesi, iktidarın yetkisinin kötüye kullanılmasının engellenmesidir. Devletin kuvvet ve görevinin, tek organda birleşmesi durumunda Montesqieu’nun, “meşhur cümlesi” gereğince her şey kayba uğrayacaktır.

Prof. AUBERT; Kuvvetler ayrılığı ilkesi veya teorisinin tarihi babası olan Fransız hukuk dâhisi MONTESQUİEU’den esinlenerek, İsviçre Anayasası hakkındaki kommentarında şu tesbitleri yapmaktadır:

Kuvvetler ayrılığı ilkesi, devlet kudret ve faaliyeti kapsamında farklı devlet görevlerini üstlenecek kişilerin, yürüttükleri görevler açısından birbirinden bağımsız olması gerekmektedir.

  1. Karşılıklı Olarak Kuvvetlerin Birbirlerini Frenlemesi

Organsal –örgütsel görev üstlenen kişiler açısından kuvvetler ayrılığı ilkesinin amacına ulaşması garanti edilemez. Görevlerin kötüye kullanılması engel olunamaz. Bu sebeple, örgütsel –organizasyon ve kişisel bağımsız makamların da karşılıklı birbirini frenlemesi de gerekmektedir.

VII. Kuvvetler Ayrılığı – Kuvvetlerin Paylaşılması İlkesinin Demokratik ve Hukuki Gerekçeleri

  1. Genel Olarak

Kuvvetler ayrılığı ilkesi gereğince, devletin kuvvet ve kudretinin paylaşılmış, bir devlet şart koşar. Demokratik hukuk devletinde kuvvetlerin ve görevlerin paylaşımı, hem kişisel hem de toplu özgürlüklerin korunması anlamını taşır.

Liberal doktrin açısından, devlet kudreti ve egemenliği; ferdi özgürlüklerin baskı altında kalmaması ve tutulmaması için yumuşatılması ve  paylaşılması hedef olarak konulmuştur.[1]

Cumhuriyetlik ilkesi açısından; devlet kudreti, devleti oluşturan seçilmiş üst organlara dağıtılmalıdır ki, temel hak ve özgürlükler tam ve en üst düzeyde korunmuş olsun.

Özgürlükler kavramının çok anlamlı görünüşü dikkate alındığında, kuvvetler ayrılığı ilkesinin dayandığı, farklı ancak yan yana olan gerekçeleri mevcuttur.

Bunları genelde; hukuk devleti, demokrasi ve hizmet eden devlet ilkelerine bağlı gerekçeleri şeklinde özetlemek mümkündür.[2]

  1. Hukuk Devletine Dayanan Gerekçesi

Hukuk devleti gerekçesine göre; kuvvetler ilkesi, bireysel özgürlüklerin, devlet kudreti karşısında korunmasını öngörmektedir. Devlet kudretinin paylaşımı, hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir –bir şartıdır. Amaç, devlet kudretinin, kötüye kullanılmasını önlemektir.

  1. Demokratik Siyasi Rejime Dayanan Gerekçesi

Kuvvetler ayrılığı ilkesi, devlet yönetimine katılmanın temeli olan iradenin ve karar verme işlemlerini en üst düzeyde garanti eden –teminat altına alan bir ilkedir.

Devlet faaliyet ve görevlerinin farklı organlar arasında paylaştırılması katılımcılığın, birlikteliğin her kademede toplu özgürlüklerin geliştirilmesini teşvik eder. Kuvvetlerin paylaşılması, sorumluluk bilincine sahip yönetimin bir ifadesidir.[3]

  1. Hizmet Sunan Devlete Dayanan Gerekçesi

Hizmet sunan devlete dayanan gerekçesine göre; kuvvetlerin ayrılığı ilkesi, devlet organizasyonun, görevsel olarak düzenlenmesinin bir enstrümanıdır.[4]

Faaliyet ve görevleri, bunları laikiyle, en uygun ve iyi şekilde yapma kabiliyetine devlet organına tahsis edilmelidir. Bu uygunluk ve yetkinlik, sorunun çözümünde etkili ve tesirli olabilmesinin ölçüsüne göre belirlenir.

Bu gerekçe tiplerinden her üçü de yerinde hukuki açıdan haklılığa sahiptir. Kuvvetler ayrılığı, ifa edilecek devlet görevlerine göre farklı ağırlığına sahip, çok yönlü bir ilkedir.

Devleti yönetme prensiplerinden olan, hukuk devleti, demokrasi ve hizmet sunan devlet ilkeleri belirli bir devlet görevinin ifası için kuvvetlerin farklı biçimde temasını ve karışmasını gerekli kılmaktadır.

Alışılmış Hukuk devleti ve demokrasinin prensipleri, yasama ve yürütme görevlerinin ifası birbirinden farklı tutulması ve ayrılmasını gerektirmektedir. Buna karşılık hizmet sunan devlet ilkesi ise; öncelikle ekonomik konularda, hükümet ve idareye karar verme bir ölçüde; keyfiliğe kaçmamak kayıt ve şartıyla, serbestlik yetkisi tanınmasını gerektirmektedir. Tabiatiyle bu alanda da parlamentonun –yasamanın denetim ve müdahale etme imkanları ve araçları da mevcuttur.[5]

Bern Hukuk Fakültesi Anayasa Profesörü Pierre TSCHANNEN[6]; Prof. AUBERT’ten esinlenerek, kuvvetler ayrılığı ilkesinin içeriğinin birbirine bağlı şu dört unsurdan oluştuğunu beyan etmektedir.

1.Görevsel kuvvetler ayrılığı,

2.Örgütsel-organize edilmiş kuvvetler ayrılığı,

3.Görev üstlenecek kişilerle ilgili kuvvetler ayrılığı,

4.Karşılıklı olarak kuvvetlerin frenlenmesi,

Prof. AUBERT’e göre; Devlet faaliyetlerinin üçe ayrılması ve her üç faaliyet için üç ayrı organın yetkilendirilmesi, bir tesbit ile iki temel kuraldan kaynaklanmaktadır.

Tesbit daha ziyade bilimsel bir anlam taşımaktadır.

Birinci temel kural ise, teknik nitelikte olup, faaliyetlerin daha iyi ve düzgün yürütülmesi amacına yöneliktir. Devlet faaliyet ve işlemleri paylaştırılırsa, daha iyi icra edilir, düşüncesine dayanır.

İkinci kural ise, politik nitelikte olup, vatandaşların devletin iktidar çarkının dişlileri arasında ezilmesinin önlenmesini amaçlar. Toplumu oluşturan insanları yönetme yetkisi, birden çok güç ve organın kullanımına bırakılmışsa, o insanların daha fazla özgürlüğe, temel hak ve hürriyetlere sahip oldukları ve olacakları esas olarak kabul edilir.[7]

VIII. Genel Kuvvetler Ayrılığı İlkesi

Kuvvetler ayrılığı ilkesi gereğince; yasama, hükümet/idare ve yargıdan ibaret, üç devlet fonksiyonundan her biri ayrı bir devlet faaliyeti olarak kabul edilmektedir.

Ancak kanun yapma ile onu uygulama görevlerini, hukuki açıdan ayırt etmek pek de kolay görünmemektedir.

1.Organsal –Örgütsel Kuvvetler Ayrılığı

Yasama, yürütme ve yargıdan ibaret bu üç devlet fonksiyonu, kuvvetler ayrılığı ilkesi gereğince, farklı ve birbirinden bağımsız devlet organları tarafından ifa edilmelidir.

2.Görev Üstlenecek Kişilerle İlgili Kuvvetler Ayrılığı

Her üç devlet organında görev alacak ve üstlenecek kişiler, yalnızca bir organa mensup kişilerin olması şarttır.

  1. Yürütmenin Demokratik Özgürlükler ve Sosyal Hukuk Devleti İçindeki Rolü ve Bağlı Olduğu Hukuki Kurallar

1.Demokrasi İlkesi ve İdare – Yürütme

İdare, genellikle halkın oyuna karşı siyaseti ile bürokrasinin gücü ve kuvveti genellikle demokratik halkın egemenliğine karşı çıkması anlaşılmaktadır. Fiiliyatta ve uygulamada, demokrasi ilkesi ile idare arasında ters düşmeleri, anlaşmazlıklar çıkmaktadır.

İdare makamları parlamento ve halkın çoğunluğu arasında mesleki bilgi ve uzmanlık bakımından önemli önceliği mevcuttur.

İdari makamları ve bürokrasi, yasama faaliyetlerinin yani ön aşamasında yani taslak metinlerin ön aşamasında yani taslak metinlerin hazırlanmasında katılmaktadır. Yasanın ön tasarısını bunlar tarafından ilgili bakanlığın, yürütme tarafından atanan bürokrasisindeki uzman elemanları ve bilim adamları ve dışarıdan atanan meslek uzmanları tarafından hazırlanmaktadır.

Bu şekilde hazırlanan, bakanlık veya Cumhurbaşkanlığı tasarıya mevcut bakan veya yükümlülükteki mevzuat göre , cumhurbaşkanlığı tarafından bu makamda bulunan danışmanlar tarafından son şekline verilmekte, bu son metin başbakan veya cumhurbaşkanı tarafından tasarıya imzalayan milletvekillerinin imzası ile birlikte TBMM Başkanlığına gönderilmektedir.

TBMM Başkanlığı tarafından bu kanun tasarısı, ilgili meslek ihtisası komisyon Başkanlığına sunulmaktadır. Artık tasarı TBMM Başkanlığında, iç tüzük hükümlerine göre üzerinde işlem yapılmaktadır.

  1. İdare (yürütmenin) ve Hukuk Devleti İlkesine Uyumu

Hukuk devleti ilkesi uyarınca, idarenin bütün işlemleri, hukuk ve üstünlüğü ilkesine tabidir. Yasal idarenin anayasa ve yasa kurallarına tabi olduğunu gösterir.

İdarenin hukuk devletine bağlılığı, ilk önce idarenin bütün işlemlerinin hukuka tabi olmasıdır.

İdarenin yasalara tabi olması, önceleri müdahaleci idare için öne çıkmıştır. Bugün artık idarenin hizmetler için geçerlidir. Şunu da öncelikle belirtmek gerekir ki, yasal yetkileri ifa ederken temel hak ve özgürlüklere de uymakla yükümlüdür. Öncelikle görevlerini ifa ederken, kanunların uygulanmasında; ilk aşamada; hukuki eşitlik, keyfi davranma yasağına ve doğruluk ve dürüstlük ilkesine uygun davranmakla yükümlüdür. Ayrıca idare usullere uygun olarak adil davranma ilkesine önem arzetmektedir. İdari kararları, istisnasız yargı denetime tabi olması, idarenin hukuka bağlılığı en önemli etkendir.

  1. İdare – Yürütme ve Sosyal Devlet İlkesi Arasındaki Bağlantı

Anayasanın  1.maddesinde öngörülmüş olan sosyal devlet ilkesi gereğince, yasama ve yürütme organları uyumlu şekilde ,toplumun gelir seviyesi yükseltmek, toplumun refahını sağlamak için, ulusal gelirin adaletli   dağılımını  gerçekleştirmek, bireyleri sosyal  güvenliğe kavuşturmaya yönelik faaliyet ve hizmetleri güncelleştirmek , piyasa şartlarını  düzenlemek ve  denetlemekle yükümlüdürler .

  1. Kuvvetler Aykırılığının Temel Paylaşımı ve Hukuk Devleti Temel Kuralları ile Bağlantısı ve Hukuk Devletinde Kurumların Organizasyonu

1.Kuvvetler Ayrılığı

Kuvvetler ayrılığı, hukuk devletinin temel ilkelerinden birisidir. Devlet iktidarının işleyişi ve organizasyonu temel ilkedir. Kuvvetler ayrılığı gayesi, iktidarın yetkisinin kötüye

kullanılmasının engellenmesi devletin kuvvet ve görevinin, tek organda birleşmesi durumunda, “meşhur cümlesi” gereğince her şey kayba uğrayacaktır.

Kuvvetler ayrılığı ilkesi, devlet kudret ve faaliyeti kapsamında farklı devlet görevlerini üstlenecek kişilerin, yürüttükleri görevler açısından birbirinden bağımsız olması gerekmektedir.

  1. Karşılıklı Olarak Kuvvetlerin Birbirlerini Frenlemesi

Organsal –örgütsel görev üstlenen kişiler açısından kuvvetler ayrılığı ilkesinin amacına ulaşması garanti edilemez. Görevlerin kötüye kullanılması engel olunamaz. Bu sebeple, örgütsel –organizasyon ve kişisel bağımsız makamların da karşılıklı birbirini frenlemesi de gerekmektedir.

  1. Kuvvetler Ayrılığı – Kuvvetlerin Paylaşılması İlkesinin Demokratik ve Hukuki Gerekçeleri
  2. Genel Olarak

Kuvvetler ayrılığı ilkesi gereğince, devletin kuvvet ve kudretinin paylaşılmış, bir devlet organizasyonunu şart koşar. Demokratik hukuk devletinde kuvvetlerin ve görevlerin paylaşımı, hem kişisel hem de toplu özgürlüklerin korunması anlamını taşır.

Liberal doktrin açısından, devlet kudreti ve egemenliği; ferdi özgürlüklerin baskı altında kalmaması ve tutulmaması için yumuşatılması ve  paylaşılması hedef olarak konulmuştur.[1]

Cumhuriyetlik ilkesi açısından; devlet kudreti, devleti oluşturan seçilmiş üst organlara dağıtılmalıdır ki, temel hak ve özgürlükler tam ve en üst düzeyde korunmuş olsun.

Özgürlükler kavramının çok anlamlı görünüşü dikkate alındığında, kuvvetler ayrılığı ilkesinin dayandığı, farklı ancak yan yana olan gerekçeleri mevcuttur.

Bunları genelde; hukuk devleti, demokrasi ve hizmet eden devlet ilkelerine bağlı gerekçeleri şeklinde özetlemek mümkündür.[2]

  1. Hukuk Devletine Dayanan Gerekçesi

Hukuk devleti gerekçesine göre; kuvvetler ilkesi, bireysel özgürlüklerin, devlet kudreti korunmasını öngörmektedir. Devlet kudretinin paylaşımı, hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir –bir şartıdır. Amaç, devlet kudretinin, kötüye kullanılmasını önlemektir.

  1. Demokratik Siyasi Rejime Dayanan Gerekçesi

Kuvvetler ayrılığı ilkesi, devlet yönetimine katılmanın temeli olan iradenin ve karar verme işlemlerini en üst düzeyde garanti eden –teminat altına alan bir ilkedir.

Devlet faaliyet ve görevlerinin farklı organlar arasında paylaştırılması katılımcılığın, birlikteliğin her kademede toplu özgürlüklerin geliştirilmesini teşvik eder. Kuvvetlerin paylaşılması, sorumluluk bilincine sahip yönetimin bir ifadesidir.[3]

  1. Hizmet Sunan Devlete Dayanan Gerekçesi

Hizmet sunan devlete dayanan gerekçesine göre; kuvvetlerin ayrılığı ilkesi, devlet organizasyonun, görevsel olarak düzenlenmesinin bir enstrümanıdır.[4]

Devlet faaliyet ve görevleri, bunları laikiyle, en uygun ve iyi şekilde yapma kabiliyetine devlet organına tahsis edilmelidir. Bu uygunluk ve yetkinlik, sorunun çözümünde etkili ve tesirli olabilmesinin ölçüsüne göre belirlenir.

Bu gerekçe tiplerinden her üçü de yerinde hukuki açıdan haklılığa sahiptir. Kuvvetler ayrılığı, ifa edilecek devlet görevlerine göre farklı ağırlığına sahip, çok yönlü bir ilkedir.

Devleti yönetme prensiplerinden olan, hukuk devleti, demokrasi ve hizmet sunan devlet ilkeleri belirli bir devlet görevinin ifası için kuvvetlerin farklı biçimde temasını ve karışmasını gerekli kılmaktadır.

Alışılmış Hukuk devleti ve demokrasinin prensipleri, yasama ve yürütme görevlerinin ifası birbirinden farklı tutulması ve ayrılmasını gerektirmektedir. Buna karşılık hizmet sunan devlet ilkesi ise; öncelikle ekonomik konularda, hükümet ve idareye karar verme bir ölçüde; keyfiliğe kaçmamak kayıt ve şartıyla, serbestlik yetkisi tanınmasını gerektirmektedir. Tabiatiyle bu alanda da parlamentonun –yasamanın denetim ve müdahale etme imkanları ve araçları da mevcuttur.[5]

Bern Hukuk Fakültesi Anayasa Profesörü Pierre TSCHANNEN[6]; Prof. AUBERT’ten kuvvetler ayrılığı ilkesinin içeriğinin birbirine bağlı şu dört unsurdan oluştuğunu beyan etmektedir.

1.Görevsel kuvvetler ayrılığı,

2.Örgütsel-organize edilmiş kuvvetler ayrılığı,

3.Görev üstlenecek kişilerle ilgili kuvvetler ayrılığı,

4.Karşılıklı olarak kuvvetlerin frenlenmesi,

Prof. AUBERT’e göre; Devlet faaliyetlerinin üçe ayrılması ve her üç faaliyet için üç ayrı organın yetkilendirilmesi, bir tesbit ile iki temel kuraldan kaynaklanmaktadır.

Tesbit daha ziyade bilimsel bir anlam taşımaktadır.

Birinci temel kural ise, teknik nitelikte olup, faaliyetlerin daha iyi ve düzgün yürütülmesi amacına yöneliktir. Devlet faaliyet ve işlemleri paylaştırılırsa, daha iyi icra edilir, düşüncesine dayanır.

İkinci kural ise, politik nitelikte olup, vatandaşların devletin iktidar çarkının dişlileri arasında ezilmesinin önlenmesini amaçlar. Toplumu oluşturan insanları yönetme yetkisi, birden çok güç ve organın kullanımına bırakılmışsa, o insanların daha fazla özgürlüğe, temel hak ve hürriyetlere sahip oldukları ve olacakları esas olarak kabul edilir.[1]

XII. Genel Olarak Kuvvetler Ayrılığı İlkesinin Kapsamı

Kuvvetler ayrılığı ilkesi gereğince; yasama, hükümet/idare ve yargıdan ibaret, üç devlet fonksiyonundan her biri ayrı bir devlet faaliyeti olarak kabul edilmektedir.

Ancak kanun yapma ile onu uygulama görevlerini, hukuki açıdan ayırt etmek pek de kolay görünmemektedir.

1.Organsal –Örgütsel Kuvvetler Ayrılığı

Yasama, yürütme ve yargıdan ibaret bu üç devlet fonksiyonu, kuvvetler ayrılığı ilkesi gereğince, farklı ve birbirinden bağımsız devlet organları tarafından ifa edilmelidir.

2.Görev Üstlenecek Kişilerle İlgili Kuvvetler Ayrılığı

XIII. HUKUK DEVLETI

Genel olarak hukuk devleti kavramı; idare edilenlere hukuk güvenliği sağlayan, adaletli bir hukuk sistemine sahip bir devlet düzenini ifade eder. Böyle bir devlet düzeninde devlet ve hükümet tasarruflarının ve faaliyetlerinin hukukun üstünlüğüne dayanması, bir başka deyimle bütün bu işlem ve faaliyetlerin (yasama, yargı ve yürütme), hukuk denilen, aklın ve vicdanın süzgecinden geçmiş, devleti oluşturan toplumda uygulanmak üzere anayasa ve kanun metinlerinde yer almış hukukun yazılı veya yazısız kurallarına uygun olması gerekir.

Devleti oluşturan toplumun temel anlaşması niteliğini taşıyan anayasada; idare edilenlerin haklarının devlet tasarruflarına karşı korunmasını sağlayacak temel hakların güvenliği, kanunların anayasaya uygunluğunun yargısal denetimi, kanuni idare ve idarenin yargı denetimine tabi olması, kuvvetler ayrımı ve demokratik rejim gibi temel ilke ve kurumların yer alması ve aynı zamanda bu kurumların sonucu sağlayacak bir işlev kaabiliyetine sahip olmaları; .hukuk devletinin hukuki temellerini oluşturur.

 Hukuk devleti, hürriyetçi – çoğulcu demokrasi ile devlet olma iradesinin müşterek bir eseridir. Hukuk devletinin varlığının ve devamlılığının korunması; vatandaşlar ile onun tarafından doğrudan doğruya veya dolayısıyla seçilmiş yüksek siyasal ahlaka sahip. Karar organları üyelerinin ve yönetim makamlarında bulunan kişilerin sorumluluğundadır.

Yüksek siyasal ahlak sahibi kişi denilince; her türlü kişisel ve siyasal çıkar karşısında, daima devleti oluşturan toplumun çıkarını düşünen ve üstün tutan. objektif siyasal ahlak ve hoşgörüye sahip, siyasal prestij ve siyasal kudret sağlama hırsından uzak, devlet içinde hürriyetler ile düzen arasındaki hassas dengenin korunması için her zaman gayret sarfeden siyaset adamı anlaşılır.

 Siyasal kararları almak için seçilen ve görev üstlenen üstün siyasal ahlak sahibi seçilmiş kişiler demokratik hukuk devletini korumak ve devamlılığını sağlamakla yükümlüdürler. Demokratik hukuk devletinin korunmasında sorumluluk, daha çok akli, siyasi ve ahlaki alandadır. Zira hukuk devleti, insanın insan olarak varlığının korunmasını hedef alan zeka ve düşüncenin eseridir. Hukuk devletinin en önemli özelliği devleti oluşturan toplumda hukuk düzeninin geçerli olması ve böylece toplumda bireylerin hürriyet içinde birlikte yaşamalarıdır. Hukuk devleti insanlara gösteren inme biçimde kendiliğinden verilmemiştir. Hukuk devletini yaratanlar, hukuk düzeni içinde bireysel hürriyetlere sahip olarak birlikte yaşama arzusu ve iradesinde olan insanlardır. Onu korumakla sorumlu olanlar da,  yine onlardır.

Düzen ile hürriyetler arasındaki hassa dengenin korunması Hukuk devletinin varlığının delili ve. Hukuk devletinin amacıdır. Düzen ile hürriyetler arasındaki hassas denge denilince; birbirini etkiler nitelikteki bu iki kavramın anarşi veya dikta rejimine karşı koruması için dengede tutulması anlaşılır. Zira sınırsız özgürlük, düzensizliğe yani anarşi ye yol açar. Bundan sonra da dikta rejimi başlar. Katı bir düzende ise, hürriyetler kısıtlanır. burada artık Hukuk devletinden değil. bir dikta rejiminden söz edilir. Sonuç olarak özgürlükler ile düzeni hassas dengede tutacak -anarşi ile diktatörlük kutuplarına kaydırmayacak- tek devlet biçimi

HUKUK DEVLETİDİR. Hukuk devleti, hürriyetler ile toplum düzeninin hukuk kuralları içinde hassas DENGEDE tutulduğu bir devlet şeklidir.

Hukuk devletinde bireylerin hürriyet ve düzen içinde yaşamlarının hukuki kurallara bağlanması, bu hürriyetlerin ölçüsü ve düzenin niteliği hakkında yalnızca, o devletin egemenliği altındaki vatandaşlar veya onların seçtikleri kişilerden oluşan organlar karar verirler. Bir hukuk devleti düzeni içinde yaşayan insanlar veya onların seçtikleri organlardan başka hiçbir otorite ve makam, hürriyet ve düzenin ölçüsü hakkında siyasi ahlak açısından kendilerini karar vermeye yetkili gösteremez ve karar verme yetkisini talep edemez. Böyle bir kararı verme yetkisi yalnızca çoğunluğundur. Bu nedenle bu karar, çoğunluğun kararı olabilir. Hukuk devletinde çoğunluğun kararı ile oluşan devlet millet iradesine hiç kimse, kendisi bu iradenin oluşumuna katılmamış olsa bile, bağlı saymamaya yetkili değildir. Ancak siyasi ve akli açıdan buradaki çoğunluktan amaç, seçim kanunlarındaki matematiksel oyunlarla sağlanmış suni çoğunluk değil, nisbi temsili seçim sistemine göre belirlenmiş, sadece alınan fiili olaylarla belirlenen gerçek çoğunluktur.

Siyasi iktidarda istikrar aranması ilkesi ile her partinin ayni esasa tabi olduğu düşüncesi ve iddiası, her .halde bu çoğunluk prensibinden vazgeçmeyi gerektirmemelidir.

Bu suretle hukuk devleti, devlet içinde demokratik iradenin oluşmasını yani DEMOKRASİ’yi şart koşar. Hukuk devletinde bireyler veya onların adına seçilmiş organlar, tek veya azınlık olarak değil, çoğunluk olarak toplumda uygulanacak kuralları tesbit ederler. Bu sebeple bir devletin hukuk düzeni, ister anayasa ister yasa düzeyinde olsun, çoğunluk tarafından yapılmışsa, o devlet hukuk devleti niteliğine sahiptir.

Çoğunluk tarafından yaratılan ve yönetilen hukuk devleti; hukuki durum değişmese bile, siyasi durum değiştikçe sürekli olarak yine onun tarafından yeni veya erken seçimlerle denetlenmeli ve uygunluğu tasdik edilmelidir. Zira hukuk devletinin yönetilmesinde sorumluluk sadece hukuki alanda değil, aynı zamanda akli, ahlaki ve siyasi alandadır. Sonuç olarak demokratik hukuk devletinin korunması ve yönetilmesinden birinci derecede sorumlu olanlar, yasama, yürütme ve organları ve yargılamaları her türlü siyasi prestij, siyasal kudret sağlama ve engelleme hırsından uzak kalarak aklın ve mantığın gereği hukuk devletinin hukuki temelleri yanında akli, ahlaki ve siyasi temellerinin de bulunduğunu gözönünde tutmak durumundadırlar.

Hukuk devletinin korunmasını gerektiren veya Hukuk Devletinin Çöküşünü gösteren belirtileri ve hazırlayan nedenleri özet olarak şöylece sayabiliriz:

1- Devlet içinde yaşayan insanların güvensizlik duyguları artarsa, hürriyetlerinin elinden gittiğini hissederse, hukuk devleti çöküşü başlamış demektir.

2- Düzen ve özgürlükler arasındaki hassas denge ile düzen ve hürriyetlerin teminatını sağlama gayreti devletin sorumluluk alanından kaydırılırsa, tek adama, güvenlik güçlerine, adam sendeci Yargıya taşınırsa, hukuk devletine güven sarsılmaya başlamış demektir.

3- Devleti yönetenler, devlet fonksiyonlarını ve yöneticilik faaliyetlerini yaparken, aklın ve mantığın gereltinden ziyade, sindirilmeden veya siyasi prestijden dolayı yetkilerini tam olarak kullanamazlarsa. hukuk devleti inişe geçmiş sayılır.

4- Yürürlükteki Anayasal Hukuk Düzeni çiğnenir ve spekülatif yorumlarla değişik anlamlar verilirse, hukuk devleti kâğıt üzerinde kalır. Hukuk devletinin anayasada yer alan yetki ve görev kuralları, görev ve yetkilerin ifasında güven ve devlet sorumluluğun temel esaslarını belirler. Bu kurallara keyfe göre uyulmazsa, idare felce uğrar sorumluluk kaybolur veya gölgede kalır. Bu da devlete güvensizlik duygusunu yaratır. Anayasa hükümleri yürürlükte kaldığı sürece bunlara uymak gerekir.

5- Halk ve yönetici makamlarda, hürriyetçi devlet düzenini yıkmayı amaçlayan. Dikta ideolojilerine ve hukuka aykırı kuvvet kullanmaya (teröre) karşı koyma isteği (arzusu) yoksa. Hukuk Devletinin çöküşü başlamış demektir. Hukuk devleti varlığını korumak ve kendisine olan güveninin devamını sağlamak için. Kamu güvenliğine ve kamu düzenine karşı olan terörist eylemlere karşı kesin şekilde mücadele etmek ve otoritesini korumak için gereken hukuk kurallarını yasalaştırmak ve yürürlüğe koymak zorundadır. .

6- Yargı makamlarında ve kararlarında, hukuk düzeninin gerekleri değil, idare-i maslahatçılık esasları hakim olursa, hukuk devletinin çöküşü başlamış demektir.

7- Siyasal prestij ve siyasal kudret sağlama hırslan ile siyasal tercih. muhalefet etme ve engelleme istekleri siyasal yaşama hakimse. bu rejimde yine çöküntü belirtileri ortaya çıkar. Böyle bir politika, devletin varlığı ile oyun oynayan bir politikadır. Bu tür bir politikada devletin varlığı için gerekli sorumluluk şuuru yoktur. Eğer bir devlette; iktidar partisi ile muhalefet partisi. siyasal iktidar, siyasal kudret ve siyasal çıkar için birbirleriyle adeta savaş ediyorlarsa, sorumluluk şuuru bulunmayan yukarıda sözünü ettiğimiz politika kendisini açıkça gösterir.

8- Hukuk devletinin korunmasından siyasal ahlak açısından insanlar kadar, kitle haberleşme araçları da sorumludur (Basın, Radyo-TV) İnternet hizmeti veren kuruluşlar ve dijital sunum yapan kuruluş ve kişiler. Bu araçlar Kamu düzenini ve kamu güvenliğini sarsıcı 

olayları, insanlar arasında güvensizlik yaratacak biçimde yayınlarlar, bu olayları reddedici ve kınayıcı nitelikteki yayınlar yerine, bunları sorumsuzca görülmeye değer nitelik verici şekilde haber verirlerse, bu tür kitle haberleşme araçları da, Hukuk Devletinin çöküşünü kolaylaştırırlar.

9- Hukuk devletinin yetkili organları; devlet malına el uzatanları, devletten haksız kazanç sağlayanları, yani ekonomik ve mali terörü önleyecek ve cezalandıracak yasaları yapmak ve uygulamakla yükümlüdürler. Hukuk devleti, toplumdaki rüşvet ve yolsuzluklarla da mücadele etmek zorundadır. Aksine durum, hukuk devletine olan güvenin kaybına yol açar.

  1. Av. Prof. Dr. jur. İbrahim KAPLAN

    Ankara Üniversitesi Medeni Hukuk – Borçlar Hukuku Öğretim Üyesi

    Professor für Türkisches – Schweizerisches und Deutsches Privatr