Kurumumuz Üyesi Prof Dr. Hikmet Sami Türk’ün yazılı açıklaması :
“Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her vesile ile kendisinden önceki dönemleri kötülemesi bir alışkanlık, rutin bir iş, bitmeyen bir hesaplaşma hâline geldi. Türkiye’de Cumhuriyet döneminin ilk 22 yılının tek parti dönemi olduğu doğrudur. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin siyasî partiye dönüşmesiyle Gazi Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) tarafından 9 Eylül 1923’te Halk Fırkası adıyla kurulan, Cumhuriyet’in ilânından sonra 1924’te Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF), 1935’te Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) adını alan parti, 1945’e kadar ülkenin tek siyasî partisi idi.
17 Kasım 1924’te aralarında Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Kâzım Karabekir ve Rauf Bey (Orbay) bulunan, CHF’ndan istifa eden bir grup tarafından kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Doğu Anadolu’daki Şeyh Said ayaklanmasının bastırılmasından ve kimi üyelerinin ayaklanma ile ilgili olarak Şark ve Ankara İstiklâl Mahkemelerinde yargılanıp hüküm giymesinden sonra 3 Haziran 1925’te Takrir-i Sükûn Kanunu’nun verdiği yetkiyle Hükümetçe kapatıldı. Cumhuriyet döneminin 6.5 aylık bir ömrü olan ilk muhalefet partisinin kapanmasından sonra ikinci muhalefet partisi, bunun eksikliğini duyan Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in önerisiyle Cumhuriyet öncesinin son Başvekili Ali Fethi Bey (Okyar) tarafından Serbest Cumhuriyet Fırkası adıyla 12 Ağustos 1930’da kuruldu. Ekim 1930’da ülke genelinde yapılan belediye seçimlerinde tahminlerin üstünde bir başarı, bu arada Samsun Belediye Başkanlığını kazandı. Fakat Fethi Bey, Eylül 1930’daki İzmir gezisinde Hükümet icraatı ve şapka devrimi karşıtı bazı olayların çıkması sonrasında Hükümetin parti çalışmalarını zorlaştırıcı bir tutum izlemeye başlaması nedeniyle Cumhurbaşkanı ile çatışmaya gidebilecek bir yola girmemek için kuruluşundan 3 ay sonra 17 Kasım 1930’da Dahiliye Vekâletine (İçişleri Bakanlığına) başvurarak Fırka’nın feshedildiğini bildirdi.
Bu iki denemeden sonra çok partili hayata geçiş, II. Dünya Savaşından sonra Cumhurbaşkanı ve CHP’nin Atatürk’ten sonraki ikinci Genel Başkanı İsmet İnönü’nün 19 Mayıs 1945 günü Gençlik ve Spor Bayramında yaptığı konuşmada söylediği ‘Harp zamanlarının ihtiyatlı tedbirlere lüzum gösteren darlıkları kalktıkça, memleketin siyaset ve fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir. … Büyük Millet Meclisinin kudretli ellerinde olan millet idaresi, demokrasi yolunda ilerlemesine devam edecektir’; 1 Kasım 1945 günü TBMM’nin yeni yasama yılını açış konuşmasında söylediği ‘Bizim tek eksiğimiz, Hükümet Partisinin karşısında bir parti bulunmamasıdır.’ sözleriyle verdiği işaretlerle olmuştur. İlk konuşmadan iki ay sonra 18 Temmuz 1945’te Nuri Demirağ ve arkadaşları tarafından Millî Kalkınma Partisi, ikinci konuşmadan iki ay sonra 7 Ocak 1946’da Atatürk’ün son, İnönü’nün ilk Başvekili Celâl Bayar ve arkadaşları tarafından Demokrat Parti kuruldu.
Aradaki dönemi ‘tek parti faşizmi’ olarak nitelemek insafsızlıktır. Faşizm, İtalya’da 1922-1943 yılları arasında meslek kuruluşlarına dayanan, iktidarın tek parti elinde toplandığı, devlet sınırlarını genişletmeyi amaçlayan bir diktatörlük rejimidir. Bu sözcük, demokratik düzen yerine aşırı bir milliyetçilik ve baskı düzeni kurmayı amaçlayan öğretiyi de ifade eder.
1923-1945 arasında CHF/CHP’nin farklı koşullarda kurduğu tek parti iktidarını ‘faşizm’ olarak nitelemek, gerçekleri tam olarak görmemek, tarihi tahrif etmek demektir. Halk yönetimi demek olan Cumhuriyeti kuran, aynı zamanda Halk Fırkası’nın, sonraki adıyla CHP’nin kurucusu ve ilk Genel Başkanı olan Mustafa Kemal Atatürk’tür. O’nun zamanında çok partili hayata geçiş için iki deneme yapılmış, fakat dönemin koşullarında başarılı olunamamıştır. İdeolojik bakımdan bu durumun faşizmle hiçbir ilgisi yoktur. O’nun zamanında 1923, 1927, 1931 ve 1935 yıllarında 4 milletvekili genel seçimi ve her genel seçimden sonra Atatürk, TBMM tarafından dört kez Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
İkinci CHP Genel Başkanı İsmet İnönü döneminde 1939, 1943, 1946 ve 1950 yıllarında 4 milletvekili genel seçimi yapılmış ve bunlardan ilk üçünden sonra TBMM tarafından İnönü, dördüncüsünden sonra Celâl Bayar Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Tek partiden çok partili döneme geçiş böyle olmuştur. 1945’ten bu yana 76 yıllık çok partili hayat, 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 askerî darbeleriyle kesintiye uğrasa da bu gelişmelerin ürünüdür. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bulunduğu yüksek makama bu gelişmelerle açılan yoldan gelmiştir. Geçmişi haksız yere karalamak, hiç kimseye bir şey kazandırmaz. Cumhuriyeti ve demokrasiyi kuranlar ve onların başında bulundukları parti hakkında ‘faşizm’ sözcüğünü kullanmak, yanlış ve hiçbir insaf ölçüsüyle bağdaşmayan bir suçlamadır. Değerbilirlik bir erdemdir. Anayasa’nın 104. maddesi gereğince ‘Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eden’ Cumhurbaşkanından bunu beklemek Milletin hakkıdır.”