TÜRK HUKUK KURUMU
Association des Juristes Turcs.Turkish Law Association. Der Verein des Turkischen Rechts
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu Ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın Bireysel Başvuru’yla İlgili Düzenlenmesine İlişkin Değerlendirme
GİRİŞ
07.05.2010 tarih 5982 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle, Anayasa’nın
148. maddesine eklenen yeni hükümlerle, bireysel başvuru, Anayasa
Mahkemesi’nin görev ve yetkileri arasında düzenlenmiştir. Bireysel
başvuru, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruların çokluğuna
karşı yeni bir yargı yolu açma amacını taşımaktadır.
Anayasa’nın 148/III, IV maddeleriyle getirilen düzenleme, Yüksek
Mahkemelerin eşitliği ve bağımsızlığı anayasal ilkesine uygun olmak
zorundadır. Anayasa’nın 148/V maddesine göre, “Bireysel başvuruya
ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir”. Bireysel başvuruyla ilgili usul
ve esaslar, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu Ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısı’nın 45-51 maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun
tasarısının ilgili hükümleri; Anayasa’nın 148/III maddesi ile belirtilen
anayasal ilkeye ve Anayasa’ya uygunluk açısından değerlendirildiğinde;
I. YÜKSEK MAHKEMELERİN EŞİTLİĞİ VE BAĞIMSIZLIĞI
1. ANAYASADA YÜKSEK MAHKEMELER
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde egemenlik, bağsız koşulsuz Türk
Ulusu’nundur (AY 6/I). Yargı yetkisi, Türk Ulusu adına bağımsız
mahkemelerce kullanılır (AY 9). Anayasa’nın Üçüncü Kısmı’nda
‘Cumhuriyetin Temel Organları’, yasama, yürütme, yargı olarak
düzenlenmiştir. Egemenliğe bağlı yetkiler / erkler eş değerlidir.
Anayasa’nın Üçüncü Kısım Üçüncü Bölümü “Yargı”ya ayrılmıştır. Bu
Bölüm’de “Yüksek Mahkemeler” başlığı altında Yüksek Mahkemeler
düzenlenmiştir (AY 146-158). Anayasa’daki sırasıyla Yüksek Mahkemeler;
Anayasa Mahkemesi (AY 146-153), Yargıtay (AY 154), Danıştay (AY
155), Askeri Yargıtay (AY 156), Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AY
157), Uyuşmazlık Mahkemesi’dir (AY 158).
2. YÜKSEK MAHKEMELERİN EŞİTLİĞİ VE BAĞIMSIZLIĞI
Yüksek Mahkemelerin görev alanlarına konu yargı yolları arasında
derece farkı yoktur. Her yargı yolu diğerinden ayrı ve bağımsızdır. Bu
demektir ki, Yüksek Mahkemeler eşittir. Yüksek Mahkemelerle ilgili
düzenlemede, diğer mahkemelere Anayasaya aykırılığın ileri sürülmesine
(AY 152) ve Yüksek Mahkemeler arasındaki görev ve hüküm
uyuşmazlıklarının çözülmesine (AY 158) yer verilmiştir.
Anayasa ile Yüksek mahkemelerin görev alanları belirlenmiştir.
Yüksek Mahkemelerin yargılama yetkileri, -anayasal ayrık durumlar
dışında ,örneğin Yüce Divan, – bağlı oldukları yargı yolunun görev
alanlarıyla sınırlıdır. Bu nedenle, Anayasa’da, Yüksek Mahkemelerin,
görev alanına giren konularda “son yargı yeri (mercii)” olduğu
belirtilmiştir (AY 154/I, 155/I, 156/I, 157/I). Yüksek Mahkemelerin görev
alanlarına ilişkin “son yargı yeri” olarak verdikleri kararlar kesindir. Bu
demektir ki, bu kesin kararlar, bir başka mahkemece denetlenemez,
bozulamaz, geri alınamaz, uygulanması engellenemez.
3. YÜKSEK MAHKEMELERİN EŞİTLİĞİ VE BAĞIMSIZLIĞININ HUKUKİ SONUÇLARI
Yüksek Mahkemelerin bağımsızlığı ve eşitliği, anayasal ilkedir. Bu
anayasal ilkenin yargı içinde ve dışında etkili hukuki sonuçları vardır.
Yargı içindeki ilk sonuç, Yüksek Mahkemelerin birbirinin görev
alanına girmemeleridir / girememeleridir. Bu konu Anayasa’nın 158.
maddesiyle düzenlenmiştir. İkinci hukuki sonuç, Yüksek Mahkemelerin,
birbirlerinin “son yargı yeri” olarak verdiği kararlar ile bağlı oldukları yargı
yolu ilk derece mahkemelerinin kararlarına ve uygulamalarına
karışmamalarıdır / karışamamalarıdır. Her Yüksek Mahkeme, kendi
yargısında egemendir. Bu durum, Anayasa’da Yüksek Mahkemelerin “son
yargı yeri” olmasıyla dile getirilmiştir. Yüksek Mahkemelerin kararlarına
karışılamaması, anlaşmazlık konusu eylem ve olguların, belirlenmesi
(ispatı) ile hukuki nitelendirmesini de kapsar.
Belirtilen anayasal ilkenin Yargı dışındaki sonuçlarından birisi,
mahkeme kararlarının bağlayıcılığıdır (AY 138/son). İkincisi ise,
yasamanın, Yüksek Mahkemelerin görev alanlarını, işlevlerini, bu
mahkemelerin eşitliğini, bağımsızlığını ve kararlarının etkinliğini (yargı
otoritesini) / uygulanmasını bozabilecek, zedeleyebilecek yasama
işleminde bulunamamasıdır. Yasama organı, Yüksek Mahkemelerden
birisinin görev alanını düzenlerken veya genişletirken, belirtilen eşitliği ve
bağımsızlığı bozamaz. Gerçekten, “Anayasamıza göre yargı bağımsızdır.
Yasama ve yürütme erkleri, yargıya el atamaz; bir yargı organının yetki
alanını genişletirken, öteki yüksek yargı organlarının yetki ve görevlerine
tecavüz edilemez”.
II. ANAYASANIN BİREYSEL BAŞVURUYLA İLGİLİ DÜZENLEMESİ
1. ANAYASADAKİ BİREYSEL BAŞVURU HÜKÜMLERİ
Bireysel başvuru, 07.05.2010 tarih 5982 sayılı Kanun’un 18.
maddesiyle, Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerini düzenleyen,
Anayasa’nın 148. maddesine eklenmiştir. Bireysel başvuru, hukukumuzda
yeni bir anayasal başvuru yoludur. Bireysel başvuruyla ilgili hükümler,
Anayasa’nın 148/III-V maddelerinde yer almaktadır.
2. BİREYSEL BAŞVURU HÜKÜMLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Anayasa 148/III maddesiyle, bireysel başvuru konusu iki aşamalı
sınırlandırılmıştır. Buna göre, ilk sınırlandırma, ‘Anayasada güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlükler’ olarak gösterilmiştir. Anayasa’nın 12-74
maddelerindeki özgürlüklerin, hak ve ödevlerin, Anayasa’nın İkinci
Kısmı’nda yer alması göz önüne alındığında, bu sınırlamanın, uygulama
için bir öneminin, etkisinin, değerinin olamayacağı açıktır. İkinci sınırlama
ise, AY 12-74’deki özgürlük, hak ve ödevlerden, AİHS ve eki Protokollere
konu olan özgürlük, hak ve ödevlerin, bireysel başvuru konusu
yapılabilmesidir.
Bireysel başvuru koşulu olarak, “Başvuruda bulunabilmek için
olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır” (AY 148/III-2) koşulu
getirilmiştir.
Anayasa 148/IV maddesiyle, bireysel başvuruda “inceleme sınırı”
gösterilmiştir. “Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz” (AY 148/IV). Ortak yargılama
hukukunun genel bir ilkesine göre, anlaşmazlık konusu eylemin, olgunun,
olgular bütününün belirlenmesi (ispatı) ve hukuki nitelendirilmesi, kanun
yolu (temyiz, itiraz) konusudur. Bireysel başvuruda, kanun yolu
incelemesi veya bu anlama gelebilecek inceleme yapılamaması, Yüksek
Mahkemelerin “son yargı yeri” olmasının zorunlu sonucudur. Yukarıda
belirtildiği gibi, kanun yolu incelemesi yapılamaması, bireysel başvuru
yoluyla, Yüksek Mahkeme kararının, ispata, hukuki nitelendirmeye, tespit
hükmüne ve hüküm fıkrasına etkide bulunulamamasıdır,
bozulamamasıdır, yargı otoritesinin, uygulanmasının engellenememesidir.
Anayasa 148/V maddesine göre, “Bireysel başvuruya ilişkin usul ve
esaslar kanunla düzenlenir”. Buna göre, Karar Tasarısı’nın Bireysel
başvuruyla ilgili hükümleri yukarıda belirtilen sınırlamalara ve özellikle
Yüksek Mahkemelerin eşitliği ve bağımsızlığı anayasal ilkesine uygun
olacaktır.
Anayasada bireysel başvuruya ilişkin düzenlemenin en önemli ve
tartışılması gereken kısmı, AY 148/III’deki sözü edilen temel hak ve
özgürlükleri ihlal ettiği iddia edilen “kamu gücü”nün ne olduğudur.
Gerçekten, Anayasa’da “kamu gücü” terimi yoktur. Anayasa’da egemenlik
ve buna bağlı yasama, yürütme, yargı yetkileri vardır. “Kamu gücü” AY
148/III’de pozitif bir hükümde yer almıştır. Bir tanım hükmü olduğu
anlaşılmaktadır. Hukukta tanımlanmayan, kapsamı, sınırları
gösterilmeyen bir kavram uygulanamaz. Uygulanamayan bir kavram
slogandan ibarettir. Buna göre, öncelikle, Kanun Tasarısı’yla “kamu gücü”
teriminin, tanımı, kapsamı, sınırları gösterilmelidir. Kanun Tasarısı’nın
45/1 maddesinde bu tanımın yapılmaması, Anayasaya aykırılığa neden
olabilecek derecede önemli bir eksikliktir. Kamu gücünün tanımı,
Anayasaya uygun olmalıdır. Bu bağlamda, 5237 sayılı TCK 6/c
maddesindeki “kamu görevlisi” ile 6/d maddesindeki “yargı görevi yapan”
deyimlerinin tanımlandığını not etmekteyiz.
III. KANUN TASARISI’NIN BİREYSEL BAŞVURUYLA İLGİLİ DÜZENLEMESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
1. BİREYSEL BAŞVURU İLE İLGİLİ FEDERAL ALMAN ANAYASA MAHKEMESİ KANUNU HÜKÜMLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
“Tasarının dördüncü bölümünde 45 ila 51. maddelerinde bireysel başvuru hakkı
(Anayasa davası) düzenlenmiştir.
Anayasa hukuku literatüründe yeni bir başvuru yolu olan bireysel başvuru davası
hakkında tasarının hükümlerinin değerlendirilmesini geçmeden önce, tasarıda gözönünde
tutulduğu anlaşılan bu konu ile ilgili Federal Alman Anayasa Mahkemesi kanununun 90 ila 95.
maddeleri arasındaki on (10) maddede düzenlenmiş bulunan anayasa şikayeti (davası) ile
ilgili hükümleri değerlendirmek gerekmektedir.
Bireysel Başvuru ile ilgili Federal Anayasa Mahkemesi kanununun hükümleri,
Kanunun 90. maddesinde, aktif dava (başvuru) ehliyeti düzenlenmiş ve herkesin,
temel haklarının, Anayasanın 20. maddesinin 4. fıkrasında(direnme hakkı), 33 (vatandaşlık
hakları), 38 (Milletvekili seçimleri ile ilgili hakları), 101 (Özel Mahkemelerin kurulmasının
geçerli olmadığı hükmü), 103 ( adil yargılanma hakkı) ve 104 (Özgürlüklerin kısıtlanmasındaki
hukuki garantiler ile tutukluk halindeki haklar) maddelerinde kendisine tanınmış olan
haklarının kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla, Federal Anayasa Mahkemesinde,
Anayasa şikayetinde bulunabileceği hükme bağlanmıştır..
2. fıkrada; “ihlale karşı, hukuki başvuru yolu caiz ise, anayasa şikayeti başvurusu,
ancak yargısal başvuru yolunun tüketilmiş olması durumunda yapılabilir. Federal Mahkeme,
yargısal başvuru yolu tüketilmiş olmadan yapılan başvuru hakkında, başvuru genel
menfaatler açısından önemli ise veya başvuru sahibine önce, hukuki yola başvurması talep
edildiğinde, onun için ağır ve telafisi güç zararların doğması muhtemel ise, derhal karar
verebilir” hükmü yer almış bulunmaktadır.
(Kanunun 91 ve 91a maddeleri Türk Hukuk sistemiyle ilgisi bulunmamaktadır.)
Kanunun 92. maddesinde “başvurunun, gerekçelendirilmesi” başlığı altında; “Başvuru
şikayetinde; şikayetçinin ihlal edildiğini hissettiği veya iddia ettiği hakkının, hangi kamu organ
ve makamının, hangi eylem veya ihmali ile ihlal edildiğini, belirtmesi gerektiği, hükme
bağlanmıştır.
Kanunun 93. maddesinde, anayasa şikâyeti, başvurunun ihlal edici eylem veya ihmal
ile ilgili karar veya ihmalin tebliğ edildiği veya öğrenildiği tarihten itibaren bir aylık süre
içersinde başvurması gerektiği, kusuru olmadan bu sürenin geçmesi engellenmiş ise, engelin
kalktığı tarihten itibaren, iki hafta içersinde başvuru sahibi hakkını kullanması gerektiği,
hükme bağlanmıştır.
Kanunun 93a maddesinde “kabul kararı” başlığı altında; “Anayasa şikayetinin karar
için aşağıdaki hallerde kabulü gerekir;
a) Başvuru anayasa hukuku açısından temel ilke düzeyinde önem taşıyorsa,
TÜRK HUKUK KURUMU
Association des Juristes Turcs.Turkish Law Association. Der Turkische Juristenverein
6 Kurumumuz, Bakanlar Kurulu’nun
20.3.1939 gün, 2/10603 sayılı onayı ile
Kamu Yararına Çalışan Dernek’tir.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Konferans Salonu: Adakale Sokak 28/A Yenişehir/ANKARA . Yönetim: Adakale sokak 28/3 Yenişehir/ANKARA’ Tel: (312) 4312690 – Belgegeçer: (312) 430 65 55
b) 90. maddenin 1. fıkrasındaki hakların korunması gerekli gösteriyor ve başvuru
sahibine kararı için kabulün reddi, özellikle ağır ve telafisi güç zararlar verecekse, kabul kararı
verilmesi gerekir.
Kanunun 15a maddesine göre; her senatoda, her çalışma döneminde, üç üyeden
oluşan alt kurullar kurulur. Bu kurullardaki üye değişiklikleri, üç yıldan daha uzun bir süre
olamaz.
Kanunun 93b, “alt kurulun yetkileri”, başlığı altında (Kanun tasarısında “komisyon”
tabiri kullanılmaktadır.) Bu alt kurulların yetkileri düzenlenmiştir. Bu hükme göre;
“Alt kurul, Anayasa şikâyeti başvurusunun kabulünü reddedebilir veya daha önce
Anayasa Mahkemesince verilmiş bir karar varsa, 93c maddesi uyarınca, başvuru hakkında
kabul kararı verir” Diğer durumlarda senato; kabul hakkında, karar verir.
Kanunun 95. maddesinde; Anayasa şikâyeti kabul edilmiş ise, daha sonra verilecek
kararda; anayasanın hangi hükümlerinin, hangi eylem veya ihmal ile ihlal edildiği tespit
edilmiş olmalıdır. Federal Mahkeme aynı kararda; kusurlu bulunan tedbirlerin tekrarının
anayasa aykırı olacağını da hükme bağlayabilir.
Anayasa şikâyeti başvurusu, bir karar hakkında kabul edilmiş ise, Anayasa Mahkemesi
bu kararı kaldırır ve 90. maddenin 2. fıkrasının 1. cümlesi uyarınca, dosyayı yetkili
mahkemesine iade eder.
Anayasa şikâyeti bir kanuna karşı kabul edilmiş ve karar verilmiş ise, Mahkeme bu
kanunun hükümsüz olduğunu açıklar. Anayasa şikâyeti, 2. fıkraya göre kabul edilmiş ve karar
verilmiş, kaldırılan karar anayasaya aykırı bir kanuna dayanıyorsa, yine aynı esas geçerlidir.
Madde 79. hükmünde de aynı bu esas uygulanır. (Ceza davası kararları hakkında)”.
3. KANUN TASARISI’NIN BİREYSEL BAŞVURU İLE İLGİLİ HÜKÜMLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
A) KANUN TASARISI’NDAKİ BİREYSEL BAŞVURU HAKKININ ANAYASANIN 148/III MADDESİYLE
KARŞILAŞTIRILMASI
Kanun Tasarısı’nın 45. maddesinde “Bireysel başvuru hakkı” başlığı
altındaki düzenleme, genel olarak, Anayasa’nın 148/III maddesindeki
düzenlemeye uygundur. Tasarı 45/1 maddesiyle, AY 148/III-1 maddesi
yinelenmiştir. Tasarı 45/2 maddesiyle, AY 148/III-2 maddesine açıklık
getirilmeye çalışılmıştır. Ancak, tasarı 45/2 maddesi sorunludur; Anayasa
148/IV maddesi hükmü ile Yüksek Mahkemelerin eşitliği ve bağımsızlığı
anayasal ilkesine aykırıdır. Tasarı 45/3 maddesiyle, bireysel başvuru
hakkı konusu olamayacak işlemler, kararlar gösterilmiştir.
B) KANUN TASARISI’NIN YÜKSEK MAHKEMELERİN EŞİTLİĞİ VE BAĞIMSIZLIĞI ANAYASAL İLKESİNİ
BOZUCU DÜZENLEMESİ
Bireysel başvurunun, Yüksek Mahkemelerin eşitliği ve bağımsızlığı
anayasal ilkesini bozmaması gerekir. Anayasa’nın 148/III maddesindeki
bireysel başvuru hakkının kapsamı, sınırlarının, kanunla belirlenmesinde,
yorumlanmasında, belirtilen anayasal ilkeye uyulması anayasal
zorunluluktur. AY 148/IV maddesiyle, bireysel başvuru hakkına, Yüksek
Mahkemelerin eşitliği ve bağımsızlığını bozmayacak biçimde düzenleme
yapma yükümü getirilmiştir. Bu konu da getirilen sınırlama, “kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamamasıdır”.
Gerçekten, bireysel başvuru, “yeni bir kanun yolu “ değildir. Yani, hak ihlali bulunan
kararın kaldırılması ve yeniden yargılama yapılması yoluna gidilmesi söz konusu değildir.
Anayasa Mahkemesi, bu açıdan yeni ve üst yargı yeri değildir. Nitekim Anayasanın 148.
Maddesinin dördüncü fıkrasında “bireysel başvuru”nun bir kanun yolu olmadığı, bir üst derece
mahkemesi olarak hak ihlali halinde kesinleşmiş yargı kararının denetlenmesi yetkisi
verilmediği açıkça belirtilmektedir.
Bireysel başvuru açısından Anayasa’nın vermediği yetki, bu kez Yasa ile verilmek
istenmektedir. Bu açıkça Anayasaya aykırıdır. Anayasa Mahkemesinin görev ve yetki alanı
genişletilmektedir. Bu bir “usul” yasasıdır. “Esas” hakkında yetki ve görev veremez. İşlevi
sadece, yöntemi belirlemektir.
Anayasa yargısının usul yasası, Anayasaya aykırılıkla maluldür. Bu, kabul edilemez.
Anayasa’nın 11. maddesi hükmü açıktır” “Ne yazık ki, bu Yasa ile Anayasa Mahkemesi; diğer
yüksek yargı organlarının üst denetim yeri haline getirilmek istenmektedir”.
Kanun Tasarısı’nın 48/2 maddesindeki düzenlemenin, içeriği,
kapsamı, sınırları belirsizdir. Tasarı 48/2 maddesine göre, “Mahkeme,
Anayasanın uygulanması ve yorumlanmasını veya temel hakların
kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşıyan ve esas
hakkında karar verilmesini gerektirmeyen ve başvurucunun önemli bir
zarara uğramadığı başvurular reddedilir”. Tasarı 50/2’ye göre ise, “İhlal
bir mahkeme kararından veya idari işlemden kaynaklanmışsa, ihlale konu
kararın veya idari işlemin iptaline karar verilir. Kararın iptali kendiliğinden
ihlali kaldırmazsa yargılamanın yeniden yapılmasına hükmedilir”. Kanun
Tasarısı 48/2 ile 50/2 ve 45/2 maddelerinin birlikte değerlendirilmesinde,
Anayasa 148/IV’deki “bireysel başvuruda kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz” hükmünün çiğnendiği
görülmektedir.
Bireysel başvurunun AY 148/IV’deki hükme aykırı olmaması,
Tasarı’nın 45/2 maddesindeki düzenlemenin, Yüksek Mahkemelerin “son
yargı yeri” olarak verdikleri kararlara karışılmamasına bağlıdır. Kanun
yolunda gözetilmesi gereken konular ilgili kanunlarında gösterilmiştir.
Bunlar içinde uygulanan hukuk kuralının olaya uygunluğunun
denetlenmesi de bulunmaktadır. Kanun yoluna konu karardaki hukuki
nitelendirme ve bunun denetiminde, Anayasa ve AİHS ve eki Protokoller
de göz önüne alınmaktadır. Bu nedenle, Tasarı’nın 45/2 maddesi, salt
anayasal düzeyde ve mahkeme kararına dokunmayacak, özellikle, kanun
yoluna giren konulara inceleme yapılamamasına uygun, somut bir ölçüt
getirilerek biçimde düzenlenmelidir. Tasarı’nın 45/2 maddesinin yeniden
düzenlenmesinde, Federal Alman Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun 93/a
maddesinden yararlanılabilir. 50/2 maddenin yeniden düzenlenmesinde
ise ” aykırılığın saptanması “ ile yetinilmeli ve bu saptama yargılamanın
resen yenilenmesi nedeni sayılmalıdır. Kanun Tasarısı’nın 48/2, 50/2,
45/2 maddeleri bu haliyle, Anayasa’nın 148/IV, 10, 2 maddelerine
aykırıdır.
C) KANUN TASARISI’NDAKİ BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN DİĞER HÜKÜMLERİNİN ELEŞTİRİSİ
Kanun Tasarısı’nda bireysel başvuruyla ilgili yukarıdaki açıklamalara
konu hükümler dışında, eleştiri konusu olabilecek başka hükümler de yer
almaktadır. Bu hükümler ;
– “Başvurudan önce tüm kanun yollarının tüketilmiş olması şartının
aranması, isabetli olmamıştır. Gerektiğinde, Federal Anayasa Mahkemesi
Kanunundaki düzenlemede olduğu gibi, mahkeme, kanun yolları
tüketilmiş olması şartı aranmadan karar verebilmelidir.
– Tasarının 46. maddesindeki düzenleme tasarının gerekçesine
uygun olarak yeniden düzenlenmelidir. Madde metninden yabancılara
bireysel başvuru hakkı tanınmadığı sonucu çıkmaktadır. Oysa madde
gerekçesinde yabancıların yalnızca T.C. Yurttaşlarına tanın Anayasal
haklara ilişkin bireysel başvuru yapamayacakları ifade edilmektedir.
– Başvuruların harca tabi olduğunu düzenleyen 47. madde, temel
hak ve özgürlüklerden yararlanmayı sağlamak ve ihlalini önlemek,
devletin temel görevleri arasında bulunduğundan, hukuken yerinde değildir. Alman kanununda bu yol, harçtan muaftır. Harç yalnızca, hakkın
kötüye kullanıldığının sabit olması durumunda, Federal Anayasa
Mahkemesi,2.600.-EURO ya kadar, bir mahkeme masrafının başvuru
sahibi tarafından karşılanmasına karar verebilir.
– Tasarının 48. maddesinde bireysel başvuruların kabul edilebilirlik
şartları ve incelenmesi düzenlenmiştir. Kabul edilebilirlik incelemesinin
komisyonlarca yapılacağı öngörülmüştür ve alınan kararların kesin olduğu
hükme bağlanmıştır. Bu karara karşı veya işlemlere karşı doğrudan ve
dolaylı olarak, başvuru sahiplerinin her zaman insan hakları
mahkemesine başvurma hakları mevcuttur.
Komisyonun oluşumu ve çalışma tarzı tasarı metninde yer
almamıştır. Tasarının 48. Maddelerine göre, kesin kararlar verecek
komisyonların oluşumu ve üyelerinin niteliklerinin kanun tasarısında
düzenlenmesi hukuken gerekli ve şarttır
Bu bağlamda A.Y.M seçilecek üyelerle ilgili tasarının 6/2-b, 6/4 ve
24/2-a maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; raportörler on yıl ( beş yılı
meslekte, beş yılı raportör olarak) görev yaptıktan sonra Anayasa
mahkemesine üye seçilebilecekken, diğer yargıç ve savcılar ancak 20 yıl
görev yaptıktan sonra Anayasa Mahkemesine üye seçilebileceklerdir. Bu
haksızlık ve eşitsizliğin giderilmesi için, raportörlerin Anayasa
Mahkemesine üye olabilmeleri için de diğer yargıç ve savcılar için
öngörülen görev süresi aranmalıdır.
SONUÇ
Bireysel başvuru, Anayasa’nın 148/III, IV maddelerindeki
düzenlemeyle, Yüksek Mahkemelerin eşitliği ve bağımsızlığı anayasal
ilkesine aykırı bir nitelik taşımaktadır. Gerçekten, Kanun Tasarısı’nın 48/2
maddesinin içeriğinin, kapsam ve sınırlarının belirsizliği Anayasa
Mahkemesi’ni, Yüksek Mahkemeler arasındaki eşitliği ve bağımsızlığı
bozacak biçimde yetkilendirmektedir.
Kanun Tasarısı’nın 50/2 maddesi ise, mahkeme kararının iptali veya
yargılamanın yeniden yapılması kararıyla, bireysel başvuruyu, AY
148/IV’deki hükme aykırı şekilde, Yüksek Mahkemelerin “son yargı yeri”
olarak verdikleri kararlara karşı yeni bir kanun yolu niteliği kazandırmıştır.
Bireysel başvuruya kanun yolu niteliği verilemeyeceği anayasa hükmü
gereğidir. Buna göre, Kanun Tasarısı’nın 48/2, 50/2 maddeleriyle 45/2
maddesi, Anayasa’nın 148/III, IV ile Yüksek Mahkemelerin eşitliği ve
bağımsızlığı anayasal ilkesine, AY 2, 10 maddelerine aykırıdır.
Bu nitelikteki kanunlar, temel kanunlardır. Yasa koyucu, yasama
yetkisini, hukuk düzenini bozucu biçimde değil, hukuk devletine ve
hukukun üstünlüğü ilkesine uygun biçimde kullanmakla görevlidir. Yasa
koyucu, yukarıda Kanun Tasarısı’na getirilen eleştirileri göz önüne almalı
ve gerekli düzeltmeleri yapmalıdır.