12 12 2019
AİHM’nin Osman Kavala ihlal kararı hakkında açıklama
-SERBERT BIRAKILMA KARARI YERİNE GETİRİLMELİDİR.-
AİHM, insan hakları etkinliklerinin yapıldığı 10 Aralık 2019 günü, Osman Kavala’nın başvurusuyla ilgili ihlal kararını açıklamıştır.
Osman Kavala, 18 Ekim 2017 gününden itibaren, hükümeti ve anayasal düzeni şiddete başvurma yoluyla devirmeye teşebbüs suçlarını işlediğine ilişkin “kuvvetli şüphe” bulunduğu gerekçesiyle özgürlüğünden yoksun bırakılmıştır. Suçlamalar, Kavala’nın, Gezi Parkı olaylarını başlatıp yönettiği ve 15 Temmuz darbe girişiminde rol aldığı ileri sürülen, A.B.D.’de bulunan “Wilson Center” adlı kuruluşun eski yöneticisi H.J.B. ile “yoğun ilişki” içinde olması noktalarında odaklanmaktadır.
Kavala’nın iç hukukta, tahliye istemleri sonuçsuz kalmış, Anayasaya Mahkemesine (AYM) yaptığı bireysel başvuru da 1.5 yıl sonra kabul edilemezlik kararıyla sonuçlanmış, bunun üzerine, AİHM’ye başvuruda bulunulmuştur.
AİHM, Kavala’nın ilk tutukluluk kararını ve tutukluluğunun devamına ilişkin kararları, iddianameyi ve AYM kararını irdelemiş ve şu sonuçlara varmıştır:
1) Her ne kadar, Kavala’ya yönelik suçlamaların “kuvvetli şüphe”ye dayandığı ileri sürülüyorsa da, dosyadaki kanıtların hiçbiri, tarafsız bir gözlemciyi söz konusu suçların işlendiğine ilişkin “makul şüphe”nin bulunduğu yönünde ikna edebilecek nitelikte değildir. Bu durumda, Kavala’nın tutuklanması ve tutukluluğunun devamı, “kuvvetli şüphe” bir yana, AİHS md. 5/1’de öngörülen “makul şüphe” koşulundan bile yoksundur; dolayısıyla, Kavala’nın özgürlük ve güvenlik hakkı ihlal edilmiştir.
2) Kavala’nın, “makul şüphe” koşuluna uymadan özgürlüğünden yoksun bırakılması, Türkiye’nin 21 Temmuz 2016’da ilan ettiği olağanüstü hale bağlı olarak, AİHS’deki hak ve özgürlükleri kısıtlaması (askıya alması) kapsamında, “durumun kesinlikle gerektirdiği” bir önlem niteliğinde değildir.
3) AYM’nin, Kavala’nın tutukluluğunun yasal olup olmadığıyla ilgili karar vermek için 1.5 yıl geçirmesi, özgürlük ve güvenlik hakkına gereken önemi vermediğini ve AİHS md. 5/4’te öngörülen “süratli karar verme” koşuluna aykırı davrandığını göstermektedir. Bu noktada, Kavala’nın, tutukluluğunun yasal olup olmadığına, bir yargı organı tarafından süratle karar verilmesine ilişkin hakkı ihlal edilmiştir.
4) Kavala’nın “makul şüphe” koşulundan yoksun bulunan tutukluluğu, iç hukukta suç oluşturmaması gereken ve AİHS’de güvence altına alınan hakların kapsamına giren olgulara / eylemlere dayanmaktadır. İddianamede, Avrupa Konseyi birimleriyle ve bazı uluslararası kuruluşlarla ilişkilerin ve bireysel başvuruların desteklenmesinin, Kavala’ya yöneltilen suçların kanıtı olarak sunulması, iddianamenin güvenilirliğini sarsmıştır. İddianamenin, Cumhurbaşkanının, Kavala’nın adını vererek yaptığı konuşmadan sonra hazırlanmış olması, suçlamalarla söz konusu konuşma arasında ilişki bulunduğu izlemini ortaya koymaktadır. Bu veriler ışığında, Kavala, suç işlediğine ilişkin “makul şüphe” koşuluna uyarak yargı organı önüne çıkarılmak amacıyla değil, AİHS md. 18’e aykırı olarak, hak ve özgürlüğün AİHS’de öngörülen amaçlar dışında kısıtlanmasına yönelik olarak, susturulmak ve diğer insan hakları savunucuları üzerinde caydırıcı etki yapmak amacıyla tutuklanmıştır. Bu noktada, Kavala’nın özgürlük ve güvenlik hakkı, hak ve özgürlüklerin AİHS’de öngörülen kısıtlanma amaçları dışında başka amaçlarla kısıtlanmasını yasaklayan AİHS md. 18 ile birlikte ihlal edilmiştir.
5) Kavala, tazminat isteminde bulunmamıştır. Bu nedenle, tazminata hükmedilmemiştir
6) Hükümet, Kavala’nın “derhal” serbest bırakılması için gereken her adımı atmak durumundadır.
AİHM’nin 10 Aralık 2019 günlü bu kararı henüz kesin nitelikte değildir. Ancak, hak ve özgürlüklerin AİHS’de öngörülen kısıtlama amaçları dışında başka amaçlarla kısıtlanmasını yasaklayan 18. md ihlali ile birlikte ilk kez karşılaşılan “derhal” serbest bırakma hükmünün gereğinin yerine getirilmesinin geciktirilmesi, daha ağır ihlal kararlarına yol açabilir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Av. Yaşar Çatak
Türk Hukuk Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı