22.11.2018
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğu hakkında
verdiği 20.11.2018 tarihli kararı ile ilgili açıklama
13.4.1950 tarihinde 13ncü üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi’nin bir organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 18.5.1954 tarihinde taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile kurulmuş bir yargı organıdır. Türkiye, AİHM’nin yargı yetkisini tanımanın seçimlik bir hak olduğu dönemde, bu yetkiyi 22.1.1990 tarihinde tanımıştır. Daha sonra, AİHS’de yapılan 1.11.1998 tarihli değişiklikle, AİHM’nin yargı yetkisi zorunlu hale getirilmiştir. AİHS’nin yürürlükteki kurallarına göre, AİHM’nin kararları ilgili devleti bağlar ve gereği, ilgili devlet tarafından yerine getirilir.
AİHM, 1995 yılından günümüze kadar Türkiye aleyhinde birçok ihlal kararı vermiştir. Bunların bazısı ağır insan hakları ihlalleri içermektedir. Ancak ilk kez, Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğu hakkında verdiği 20.11.2018 tarihli kararında, Türkiye’nin, AİHS’nin güvence altına aldığı hak ve özgürlükleri, AİHS’de belirtilen kısıtlama nedenlerinin amaçları dışında sınırlandırdığına hükmetmiştir. AİHM, Avrupa Konseyi üyesi 47 devletle ilgili sadece 10 kararda, AİHS’de öngörülen kısıtlamaların amaçları dışında kullanıldığını belirlemiştir; bunlardan biri de Selahattin Demirtaş kararıdır. Karar özet olarak şu unsurları içermektedir:
1) Demirtaş’ın tutuklanması AİHS m.5/1’de belirtilen ‘makul şüphe’ kriterine aykırı görülmemiştir. 2) Tutukluluğun uzun sürmesinin haklı nedene dayanmadığı belirlenerek, AİHS m. 5/3’ün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. 3) Demirtaş’ın, aleyhindeki delillere tam olarak ulaşamamış olması, söz konusu delillerin özü hakkında bilgiye sahip olup, gerekli itirazlarda bulunabildiği için, AİHS m. 5/4’e aykırı bulunmamıştır. 4) AYM’ye, tahliye sağlamaya yönelik olarak yapılan başvurunun, 13 ay ve 4 gün sonra sonuçlanmış olması, olağan durumlar için gereği gibi süratli sayılamasa da, bu süre, durumun özelliği nedeniyle, AİHS m. 5/4’e aykırılık oluşturacak kadar uzun olarak nitelendirilmemiştir. 5) Demirtaş’ın, Milletvekili statüsüne rağmen, tutukluluğu nedeniyle Meclisteki çalışmalara katılamaması, seçme-seçilme hakkının ihlali olarak belirlenmiş; bu durum, aynı zamanda, kendisini Meclise gönderen seçmenin egemenlik hakkına da aykırı bulunmuştur. 6) Demirtaş’ın, Anayasa halkoylaması, genel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyaları sırasında tutuklu kalması, demokratik toplum kavramının özünde yatan ‘çoğulculuğu boğmak’ ve ‘siyasi tartışmayı sınırlamak’ olarak değerlendirilmiş ve AİHS m. 5/3’ün, AİHS’deki hak ve özgürlüklerin amaç dışı kısıtlanamayacağını belirten 18. maddesiyle birlikte ihlal edildiğine hükmedilmiştir.
AİHM ayrıca, her ne kadar, ihlal kararlarının, hangi seçenek benimsenerek yerine getirileceği konusunda devletlerin takdir yetkisine müdahale etmese de, çözüm için başka seçenek yoksa, ihlalin giderilmesi için alınması gereken tedbirleri gösterebileceğinin altını çizmiş ve Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğu için başka deliller ortaya çıkmazsa, mümkün olan en kısa zamanda tahliye edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
AİHM kararı, 3 ay içinde temyiz edilmezse veya temyiz edilip de reddedilirse, kesinleşir. Kesinleşen AİHM kararlarının yerine getirilmemesi, ilgili devletin uluslararası hukuk yükümlülüklerini çiğnemesi ve hukuk devleti niteliğini inkar etmesi anlamına gelir. Türkiye’nin bu duruma düşmemesini diliyoruz.
Türk Hukuk Kurumu
Yönetim Kurulu Başkanı
Av. Yaşar Çatak